ÜMİT YILDIZ


Kimdir ?
 
 




Davutpaşa ailesinin güleryüzlü üyelerinden Ümit Yıldız’ın nüfus kağıdına  bakıp da onu terazi zannedenlere kötü bir haberim var. Yıldız 10 Ekim 1978 doğumlu değil çünkü, babası nüfusa nedense geç yazdırmış onu. Doğru doğum tarihi 6 Nisan, yani Yıldız Davutpaşa’nın değerli koçlarından biri.
 
Yıldız’ın Arife Neşe annesi ev hanımı, Cemil baba ise 1974 Kıbrıs harekatında savaşmış bir gazi. Oğul Ümit gurur duyuyor Cemil babanın Kıbrıs gazisi kimliğiyle omuzlarında gururla taşıdığı o apoletten. Asıl mesleği demirciymiş babanın, akciğer kanseri teşhisi koyulduktan 6 ay sonra aramızdan ayrılmış.  Sene 2011. Ama vefalı oğula daha dün gibi geliyor. Bu kayba alışması çok zor olmuş.
 
Iki kardeşler. Abla Yıldız Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa kampüsünde görev yapıyor.


Yıldız’ın doğduğu yer Enez'in Kocaali köyü. Kendisi halis bir Edirne çocuğu yani. Serhat kentinin bir uç beyi. Enez’i bilmeyen Alipaşa kedileri için bilgi vereyim ayak üstü; Enez doğuda Keşan, kuzeyde İpsala, güneyde ve batıda Ege Denizi ve Yunanistan ile çevrili bir ilçe.
 
Yıldız ilkokulu köyünde, Kocaali’nde okumuş. Ama okulda okuyan öğrenci sayısı az olduğu için yıllar önce kapatılmış. Köyün çocukları şimdilerde devletin toplama merkezli okullarında eğitim görüyorlarmış.
 
Ortaokul zamanı geldiğinde Küçük Ümit tasını tarağını toplayıp, kendisine daha bir aydınlık, daha bir parlak gelecek sunabilecek bir büyük kente, namı Mars’ı, Plüton’u, Uranüs’ü tutmuş devasa Konstantinopolis diyarına hicret etmiş. Amcalar burada yaşıyormuş çünkü. Küçük Ümit’e göz kulak olmaya hazırlarmış. İstanbul'u sadece televizyondan, filmlerden gören Küçük Ümit için de bir nimetmiş bu. Çünkü o da daha o yaşlarda taşının toprağının altın olduğuna inanıyormuş şanlı, görkemli, ihtişamıyla ürküten ama aynı zamanda büyüleyen Konstantinopolis’in. Böylece olasılıkla ılık bir güz günü, tercihen bir Eylül günü başlamış Küçük Ümit’in umuda giden yolculuğu. Keşan'dan kalkan büyük otobüsmüş maceranın başladığı araç.
 
Küçük Ümit ortaokulu başarıyla okumuş, öğretmenleri hep sırtını, yanaklarını okşamışlar. Üç yıl göz açıp kapayana kadar geçmiş. Evden ayrılan o ufak çocuk özgüven dolu, edepli, uslu bir delikanlı kimliğiyle geri dönmüş anayurduna, serhat kentine.
 
Ama Ümit Yıldız’ın içinde bugün bile çözümlemekte güçlük çektiği duygular, itkiler nedeniyle, lise hayatına Keşan'da devam etmeye  karar vermiş. Belki sıla özlemi, belki aile yuvasının sıcaklığı diyelim! Oysa ev halkıciddi baskı yapmış kendisine İstanbul’da devam etmesi için. Hatta lise müdürünün okul kaydı sırasında, Oğlum sen ne güzel İstanbul'da okuyorsun, burası sana iki gömlek ufak gelir, demesine karşın Keşan’da kalmak için diretmiş Genç Ümit. Belki de eviyle okuduğu okulun arasındaki mesafeninbir iki kilometre olmasıymış neden, ya da çoğu arkadaşının bu lisede okuması. Kimbilir!
 
Yıldız lisede okurken, futbol takım seçmeleri olmuş ve antrenörünün  gözüne hemen girmiş. Bu onun  futbol macerasının başlangıcı. Okullar ve ilçeler arası her yıl düzenlenen  turnuvalariçin sıkı bir şekilde çalışmışlar. Yıldız takımın tek lise birinci sınıföğrencisiymiş. Kendisinden büyükler ile oynamak aslında ona hem heyecan, hemde güven veriyormuş. Oynadığı mevki orta sahaymış. Ama daha çok savunmacı bir kimliğe sahipmiş, enerjisiyle tozu dumana katar, karşıtların oyununu bozarmış. Yıldız’ın mücadele hırsı da, aslında asık suratlı ve ciddi kişilikli hocasını keyiflendirir, bıyık altından gülümsemesine neden olurmuş. Dahası bu sert hoca her idman toplantısında Genç Ümit’i örnek gösterirmiş öteki topçulara. Bu da yüreğini okşarmış kahramanımızın.
 
Yıldız üç yıl futbol oynamış okul takımında. En iyi dereceleri okullar arası yapılan turnuvada Edirne ikinciliği olmuş.Okul bittikten sonra, beraber futbol oynadığı üç arkadaş profesyonelliğe geçmişler ama Yıldız bavulunu toplayıp Kocaali’deki evine dönmüş. Bugün Yıldız’ın derin bir ah çekerek, ‘’keşke’’ dediği olayların en başında geliyor bu acıklı anı.
 
Sözün özü Yıldız için ayaktopu lise günleriyle sınırlı kalmış. Ama o buna ağıt yakmamış, yoluna aynı ciddiyet ve azimle, sabırla devam etmiş. Girmiş olduğu üniversite sınavını kazanamayınca birkaç yıl onun için ‘’laylaylom’’ şeklinde geçmiş. Yıldız bir özeleştiri yaparak anıyor bu bol  laylaylomlu günleri. Bu nedenle bugün büyük bir ciddiyetle Amasya Üniversitesi Mekatronik bölümünde okumaya soyunması bu günlerden bir öc alış belki de!
 
Yıldız’ın sporculuk yaşamı sadece futbolla sınırlı değil. Ortaokulda iyi bir voleybolcuymuş aynı zamanda. Ama sporcu özelliklerine karşın birileri onu gerektiği gibi yönlendirmemiş, yeterli güdülendirme olmayınca da Yıldız başka alanlara kaymış. Başka varoluşlara yönlenmiş. ‘Kısmet’ diyor kendisi gülümseyerek.
 

Yıldız’ın iş hayatına atılması 18 yaşında. Bursa'ya iş davetine çağırmışlar bazı tanışlar. Seve seve gitmiş. İlk iş deneyimi ve evden ilk defa ayrılacak olması belki onu biraz düşündürmüş ama bu düşünceleri çok kısa zamanda atlatmış.Bir yıl kalmasına karşın çok sevmişBursa'yı. Yaşanacak bir il diye belleğine kaydetmiş.  Ama zorlu yaşam mücadelesi içinde  ziyaretler dışında bir daha uzun soluklu gidememiş. Yaşamda her istediğinizi yapamıyorsunuz çünkü.
 
Yıldız’ın milliyetçi duyguları oldukça yoğun. 1998 senesinde vatani görev kağıdı geldiği zaman epey heyecanlanmış. Denizci olmuş. Acemi Birliği dev fareleriyle Jüpiter’de bile nam yapmış İskenderun. Usta birliği ise Gölcük Ana Mayın Komutanlığı’nda. 17 Ağustos 1999 tarihi bu nedenle Yıldız’ın belleğine acı harflerle kazılı. Aslında iple çekiyormuş bu günü. Bütün gece uyuyamamış birkaç arkadaş. Çünkü sabah terhis olacaklarmış. Ama gecenin üçünde yeraltından yükselen korkunç bir gürültüyle uyanmışlar beşik gibi sallana sallana. Ancak sabah saatlerinde  öğrenmişler bilançonun ne kadar ağır olduğunu. Fakat kendisini merak eden ailesi ile iletişim bir askerlik yılı kadar uzun gelmiş Yıldız’a.
 
Askerlik sonrası Yıldız’ı yeni yüzyıla girmemiz şerefine iklimlendirme-soğutma alanında buluyoruz. Bu arada yeniden İstanbul'da kendisi. Bir ev tutmuş,büyük kente ayak uydurmaya çalışıyor. Ama işine pek içi ısınmıyor çünkü Yıldız yaz güneşinin altında buram buram terlerken insanların serinlik içinde yüzmesine, kış soğuğunun tokadını suratında hissederken de başkalarının sıcak yuvalarında kestane kebap yemesine tahammül edememiş. Üç yıl çalışmış bu firmada. Dahası yoğun iş saatleri ve çalışma temposunun ağırlığından kasık fıtığına yakalanıp, ameliyat olmuş. Ayrılık kararı kurtarıcı olmuş bu nedenle.
 
İkinci firma Turkcell genel müdürlüğü. Beyoğlu binasında başlıyor mesailer. Bilirkişiolarak alınıyor işe. Yıldız ısınıyor çevresine. Çünkü çalışma saatleri, iş ortamı,arkadaşlar hepsi dört dörtlük. İşe gidip gelirken sanki bulutların üstünde uçuyor. Herşey çok güzel, hatta mükemmel.Hatta haftasonu geldiğinde, Pazartesi gününün gelmesini iple çekecek kadar. Ama insan acı çekmeye yazgılı bir mahluk olarak yaratıldığı için Yıldız’ın da mutluluğu çok sürmez. Topu topu üç yıldır bu pembe çağ. Ekip olarak iş feshi yaşarlar. Gurubun karşılaşılan bir sorunu çözememesi patron Karamehmet’i çileden çıkarır. Böylece acımasızca işten çıkarılırlar.
 
Yıldız ilkin sudan çıkmış balığa dönse de, tevekkülle durumu kabullenir, ayaktopçularının sıkça dediği gibi ‘’önüne bakar’’, yoluna devam eder. Yaptığı ilk iş başvurusu sonrasında, Acıbadem Sağlık Grubu Bakırköy şubesinde çalışmaya başlar. Başlar başlamasına da kahramanımız her fırsatta Acıbadem’i Turkcell ile kıyaslar ve işine bir türlü odaklanamaz. Kullandığı dolaba kilidi bile beş ay sonra alır.
 
2006 yılıdır başladığında. Yıldız bu  kurumda dokuz yılını tamamlamış bugün. Ama onuncu yılını göreceğinden emin değil. Hastane ortamında çalışmanın zorluğu hala ürkütüyor onu. Bir bebek ağlaması duyduğunda yolunu değiştiriyor. Steril olmanın zorunluluğu yoruyor onu. Getireceği bir mikrobun evde ailesi için tehlike oluşturacağının bilincinde.
 
Yıldız’ın çok mutlu bir evliliği var Sevinç hanım ile. Sevinci Sevinç hanım kendisinin. Mutluluğu, herşeyi. Öyle diyor. İsteme, söz,nişan,düğün, hepsi birkaç ayda olup bitmiş2003 yılında. İlk gözağrıları, çiftin kızı Hayat. Bu adı Hayat, ikili yaşamlarına daha bir anlam katsın diye koyuyorlar. Genç çift Hayat ile beraber büyüyor aslında, deneyim kazanıyor. İkinci çocuk ise  2014yılında dünyaya geliyor. Erkek istiyorlar, Yaradan da iyi kulların gönüllerine göre veriyor. Yaman adını taşıyor yeni gelen oğlan. Isminin hakkını vermeye çalışan çocuk anababayı hazırolda tutuyor, epey güçlük çıkarıyor ama ikili mutlu gözüküyor Yaman’ı yetiştirmekten. Zorluklar yıldırmıyor onları.
 
Ümit Yıldız iyi bir sürücü, ehliyetini 2000 yılında almış, Fiat Bravo kullanıyor. Yazlığı Selimpaşa’da, Başgan ile aynı havayı soluyor sıcaklar egemen olduğunda. Internetten takip ediyor çoğunlukla olan biteni ya da televizyon kanallarından. Artık gazete okumuyor. Eskiden Hürriyet, Sabah, Fanatik okurmuş.
 
Yıldız’ın el becerileri müthiş. Hem mükemmel bir aşçı, hem de teknikerliğinden gelme bir ustalıkla her şeyi onarabiliyor. Et ve patlıcan yemekleri favorileri.
 
Yıldız hayvanları seviyor ama evinde sadece kanarya ve balık besliyor. Yıldız’ın sevmedikleri arasında siyaset yer alıyor. 
 
Nükleer santrallara da, doğaya zarar verecek her şeye karşı olduğunu haykırıyor ama konu biraz karmaşık, eğrisi de var, doğrusu da, diyerek sonuca bağlıyor. 17 Aralık süreciyle ilgili hiç fikri olmadığını belirtiyor.
 
Yıldız sinemayla da, tiyatroyla da ilgilenmiyor. Ama kızı doğduktan sonar yığınla çocuk filmi ve tiyatro oyununa gittiğinin altını çiziyor. Müziği aracında dinliyor, hoş sedaların tutkunu değil. Pop ve Türk Sanat Müziği’ne kulak veriyor daha çok.
 
Yıldız içki kullanmıyor ama ne yazık ki askerlik günlerinden gelen alışkanlıkla cigara tüketimi yapıyor. Batıl inançları yok, tuttuğu takım Beşiktaş.
 
Kendisini tanımlamakta ise zorlanıyor biraz. ‘’Disiplinli ve çalışkan biriyim. Cömertim, vericiyim. Ama almak konusunda da titizlik gösterebilirim. Hayatta her şey karşılıklı çünkü. Sadece vermek Yaradan’a mahsus. Bu nedenle gereken ilgiyi göremediğimde moralim kolayca bozulabilir, düşebilirim. Bu en kötü özelliğim benim. Ama sabırlıyım da, beklemeyi beklerim. Affetmesini de bilirim. Çoğu zaman bir tebessüm kalbimi yumuşatabilir. Aile yaşantım çok yoğun. Bu nedenle oldukça evcimen olduğumu söyleyebilirim.’’  
 
 
Gelelim Yıldız ile Davutpaşa ailesinin ilişkisine. Sevgili Muhittin Boşat hocamız sağlamış bu bağlantıyı. Boşat-Yıldız dostluğu Acıbadem’in sevecen üyesini aramıza taşımış, kulübün sevilen bir parçasına dönüştürmüş. Ama yaşama inanılmaz bir ustalıkla uyum katmasını bilen bilge başkan İskender Keleş’in de katkısını unutmayalım. Müthiş ikili Yıldız’ı Fındıkzade’deki şirin lokale getirmiş, genç kahramanımız da kedilerin şenlendirdiği bahçemize ayak basar basmaz huzur hissetmiş içinde. İşte tam aradığım ortam bu, demiş.Daha sonra öteki Davutpaşa yiğitlerini tanıdıkça da bu aile bir sülaleye dönüşmüş. Yıldız böyle tanımlıyor ilişkiyi.
 
Evet, Yıldız çok mutlu duyumsuyor kendini bu sıcak aile ortamında. Ama  sevgisini genelde içinde yaşayan, dışa vurmayan, ifade etmekten kaçınan Yıldız için bu mutluluğu dile getirmesi kolay değil. Yine de yutkuna yutkuna, Davutpaşa ailesi çok dingin, çok huzurlu diyor. Bu sadece bana değil, ailemizin bütün üyelerine de iyi geliyor, diye ekliyor. ‘’Amacım uzun yıllar bu mutluluğu devam ettirmek. Sportif başarı öncelikli gözükse bile, aslında önemli olan insanlık ve sevgi. Çünkü hayat kısa, değmez yasa.’’