1981-82


1981-82





1981 yılı faşizmin vatanseverler üstünde ağırlığını, dehşetini hissettirdiği bir yıl oldu. Gencecik bedenler işkence altında inledi, asıldı, eziyet gördü. Haklar, özgürlükler ayaklar altına alındı. ABD ve NATO çıkarları ve emirleri doğrultusunda sol ezildi. Ardından sıra tarım ve hayvancılığa gelecekti! 1982 yılına ise damgasını Ermeni terör örgütü ASALA’nın işlediği cinayetler vuracaktı!
 
Döndük Alipaşa’ya! 1981 yazı çok anlamlıydı. Davutpaşa’nın ikinci küme beyaz guruptaki 1966-67 serüveninin üstünden tam 14 yıl geçmişti. İşte kavuniçi kahverengi armada bir kez daha ikinci kümede oynamaya hak kazanmıştı. Alipaşa semti sevinçliydi. Kediler cami köşelerinde keyifle yalanıyordu. Kahvelerde konuşlanan dişsiz ihtiyarlar bir yandan plastik kaşıklarıyla Kanlıca’dan geldiği söylenen yoğurtlarına yumuluyor, bir yandan da kırklı ve ellili yılların yaman maçlarını anlatıyorlardı birbirlerine.
 
Şimdi sıra hakkıyla bu küme için hazırlıklar yapmaya gelmişti. Bu hazırlıkların sorumluluğu da haliyle Orhan İren başkanlığındaki yönetime düşüyordu. Ama 1966-67 mevsiminde tek adam Müfit Değer ne kadar doğru davrandıysa, yani 1965-66 mevsiminde mahalli kümede başarılı olan kadronun nüvesini koruyup, birkaç takviye yaptıysa ve genç kadroyu başarılı ve yetkin bir teknik adama, Nikola Radoviç’e teslim ettiyse; yani aklın yolunda ilerlediyse, Orhan İren ve Erol Türkmen komutasındaki yönetiminin doğruları bulmakta epey sıkıntı çektiğini belirtmem gerekiyor ilkin. Çünkü transfer mevsiminde, takım belki tek tek iyi denebilecek oyuncularla doldurulmuştu ama mevsim içinde kaynaşma istendiği ölçüde olmamış, göle çalınan maya tutmamıştı. Ama en önemlisi, hoca sorunu düzgün bir biçimde çözülememişti. Güngör Tetik takımın başına getirilmişti ama Tetik ile hem topçular, hem de takımın deneyimli abileri hiç anlaşamamışlardı. Gereken uyum sağlanamayınca da kötü sonuçlar birbirini kovalamıştı.
 
Takımımız sahaya indiğinde takvimler 22 Temmuz 1981 tarihini gösteriyordu. Kalpler pıtı pıtı çarpıyordu açılış yapılırken. Çukurbostan’da tertemiz formalar giyilmiş, kurban kesilmiş, kurbanın kanı marifetmiş gibi alınlara sürülmüş, basınla öpüşülüp koklaşılmıştı.Hazırlık maçları beraberliklerle geçiştirildi. Tophane Tayfun ile 0-0, Levent ile 2-2, Anadolu ile 1-1’lik sonuçlar alındı. 
 
Yenilere gelelim şimdi. Enver Tuna uzun bir ayrılıktan sonra aramıza katılmıştı, sevindiriciydi bu. Bir yıl öncesinin terfi maçlarında formamızı ıslatan Harun Sarıyer’den, Celal de Galatasaray’dan gelerek anlaşmışlardı. Ahmet Hatay’dan, Süleyman Düzce’den, Ümit Aydın’dan, Mehmet ‘’İsmail’’ Erdoğan Malatya’dan, Adil Karagümrük’ten, Ahmet Sirkeci’den, Süleyman Rumeli Kavağı’ndan, Özdemir ise Yaylaspor’dan alınan yeni cengaverlerdi. Orhan İren ve Erol Türkmen ikilisi basın sözcüsü olarak da pop müziğinin ağır başlarından Selçuk Alagöz’ü seçmişti.
 
Erol Türkmen basına şunları dedi o yapış yapış 22 Temmuz 1981 günü: ‘’Yeni sezona yepyeni bir ruh ve azimle başlıyoruz. Amacımız çok çalışarak gurubumuzda başarılı olmaktır. Taraftarlarımızı sevindirmek istiyoruz.’’ Şimdi Muhittin Boşat’a verelim sözü, mevsimi o özetlesin: ‘’ Antrenmanlarımızı hala Çukurbostan sahasında yapıyorduk. İlk maçımız Sarıyer’leydi. Sarıyer o sene şampiyon olup süper lige çıkacaktı. Ataköy’ün gözde motellerinden birinde üç-dört günlük bir kampa girdik. Sarıyer iyi bir takımdı. Santrafor Hayri, sol açık Oktay, sağaçık Rıfkı, Oğuz, Mehmet Şansal gibi birinci sınıf oyuncuları vardı. Bizi 4-1 yendiler.
 
İkinci maçımız olan Lüleburgaz maçına yirmi bir yaşımda kaptan olarak çıkmıştım. Maç 1-1 sona erdi. Vefa Stadı’ndaki üçüncü maçımızı Karabük’e karşı oynadık. Maçın otuzuncu dakikasında, Mehmet ayağıma kötü vurdu. Canım çok yanmıştı, ancak sıcağı sıcağına işin ciddiyetini anlayamadığım için devre bitene kadar oynadım. Devre arası soğuyan bacak kaskatı kesildi. Hastaneye kaldırdılar. O zamanlar MR falan yoktu. Kırık röntgen filmlerinde de görülmüyordu. Şimdi profesör olan, Davutpaşa’da da idarecilik yapmış uzman ortopedist Nail Kır’ın elle muayenesi sonucu yan bağlarda yırtık tespit edildi. Alçıya aldılar. Üç, dört ay futboldan uzak kaldım. Alçı alındığında bacak incelmişti tabii. Fizyoterapi de gelişmemişti o dönemler. Galatasaray’da oynayan Beşiktaş kökenli Sarı Adnan beni aldı, Beşiktaş’ın masörü Necati’ye götürdü. Bana bir takım ağırlık çalışmaları verdi Necati. O çalışmalarla formuma geldim.
 
Bu arada Güngör Tetik yönetiminde işler kötü gidiyordu. Antrenör değişikliği gündeme geldi. Takıma ellili yıllarda büyük katkı sağlayan, Hilmi Kiremitçi çalıştırıcılığa getirildi. Kiremitçi gelince de, her yeni antrenör gibi transfer yaptı tabii.
 
Benim yokluğumda Mehmet Çiftçi’yi almışlardı Vefa’dan. Açık söylemek gerekirse benden iyi değildi Mehmet Çiftçi. Forma girmeme karşın iki, üç maç yine oynatmadı beni Hilmi Kiremitçi. Hatta ilk on altıya almadı. Ben de özlemişim oynamayı. Feveran ettim tabii. Feveranım işe yaramış olmalı ki dördüncü maç aldı beni kadroya, ama yine iki maç oynatmadı. Takım gidişatı da kötüydü.
 
Lütfetti oynattı bir maçta. Oyunum da tuttu. Orta sahanın önünde önlibero olarak oynamaya başladım. Davut abinin Zonguldak’tan kiraladığı, daha önce birinci ligde de Antalya’da oynamış olan Kocakafa Hüseyin’le birlikte oynuyorduk.
 
Kırklarelispor’la düşmeme mücadelesi verdik 1981-82 mevsiminde. O sene sonuna doğru Kırklareli’ne gittik, kötü bir havada 2-0 yendiler bizi. Bu talihsiz maçtan sonra toparlanma sürecine girdi takım. Puanları topluyorduk birer, ikişer. Böylece son üç haftaya geldik. Edirne ile burada berabere kalıp hayal kırıklığı yaşamıştık. Son iki maçı mutlaka almamız gerekiyordu. Beylerbeyi ve Vefa maçları kalmıştı. Beylerbeyi’ni yendik 1-0. Sağ bek Süleyman penaltıdan atmıştı golümüzü. Onar bin lira prim vermişlerdi bize.
 
Son maç Vefa ile oynuyoruz, Üsküdar Anadolu ile de Kırklareli oynuyor. Sarıyer garantilemişti şampiyonluğu. Hayati abinin kırk metreden attığı gol kümede bıraktı bizi. 2-0 yenmiştik Vefa’yı. Kırklareli de o ligin en iyi takımlarından Üsküdar Anadolu’yu 2-1 yenmişti. Puanlarımız da averajımız da aynıydı Kırklareli ile. Ama son maçta gol yemediğimiz için kıl payı bir averaj üstünlüğüyle biz kalmıştık kümede.’’
 
Şimdi de General Davut Kılıç oyuncuları değerlendiriyor. ‘’Adil Yasa’yı  Karagümrük’ten Hayati Küçükçavdar getirmişti. Askerdi. İzinle oynamıştı. Sessiz bir oğlandı, çalışkandı. Ama Tekirdağ maçında kornerden gelen topu kucaklayıp ağlarımıza bıraktığında deliye döndürmüştü beni. Erdinç’i Hilmi Kiremitçi almıştı Beşiktaş’tan. Babası öğretmendi. Çok iyi bir kaleciydi. Emektarlardan Fehmi ise üçüncü kaleciydi.
 
Sağbek Süleyman Sarıyerliydi. Rumeli Kavağı’ndan almıştık. İyi bir bekti. Güven verirdi savunmaya. İdman kaçırmaz, kurşun yelekle çalışırdı. Saçları uzun olduğu için Ayşe derdik ona. Çorlu’ya gitmişti bizden sonra. Solbek Ahmet’e biz Alman lakabını takmıştık. Sarıydı çünkü saçları. Sirkeci’den almıştık. Hilmi’nin aldığı Turgay Eradlı ise Alpaslan’ın kardeşiydi. Solbek ve stoper oynardı. Sol ayaklıydı abisi gibi. Adanaspor’dan gelmişti. Savunmanın ortasında Celal, Harun, Muhittin Boşat, Mehmet Çiftçi ve Hüseyin oynardı. Hüseyin Baysan’ı Zonguldak’tan ben aldım. Masaya yumruğumu vurmuştum. Erol Türkmen karşımda oturuyordu. Bu oğlanı almazsak, küme düşeriz diye bağırmıştım. 500 bin lira transfer parası vermiştik. Kafa toplarına çok hakim, kesici özellikleri iyi olan bir savunmacıydı. Bizde de iyi iş yapmıştı.
 
Orta sahanın değişmezlerinden Çetin eski oyuncumuzdu. Sarı Süleyman ise Beşiktaş’tan Düzce’ye, oradan da bize gelmişti. Balıkesirli Özer getirmişti onu aramıza. Çok iyi top kullanırdı ama sürekli ağrıları olduğundan söz eder, yakınır dururdu. Çıldırtırdı hepimizi. Ahmet Bağlar altyapıdan geliyordu.  Bayrampaşalıydı. Bulgar kökenliydi. Türkçesi bayağı zayıftı. Cüneyt sol ayaklıydı, Beylerbeyi’nden almıştı onu Hilmi, sezon sonlarında. Enver Tuna şanssız bir mevsim geçirmişti. Hem Güngör Tetik ile dalaşmış, hem de sakatlık nedeniyle verim sunamamıştı. İbrahim Hilmi zamanında gelenlerdendi. Ceset derdik, biraz bitik bir topçuydu. Laz çocuğuydu. Oynadıkça açıldı, çok iyi topçu oldu. Rize’ye gitmişti bizden sonra. 
 
Özdemir Türkmen başkanın yeğeniydi. Santrfordu mevkisi. Emektarlardan Mehmet Sormaz Tetik zamanında forma şansı bulanlardandı. Ümit’i Kadri Aytaç getirmişti. Santrfordu. Selimiye’de askerlik yapıyordu bizde oynarken. Çok gol attı o mevsim. Süperdi. Futbolcunun kıralıydı. Piç İsmail Malatya’dan gelmişti. Kaleci Suat ile takas etmiştik. Necati Balaban’ın yeğeniydi. Kıvrak bir sağaçıktı. Ama antrenörlerle yıldızı pek barışmazdı nedense. Engin de Hilmi zamanında geldi. Sağ açıktı. Enver Tuna getirmişti, Balıkesir’de bir arada oynamışlardı. İyi topçuydu. Metin Köroğlu’na ‘lastikçi’ derdik. Mesleği buydu çünkü. Kıyak bir işi vardı. Santrfordu. Altyapıdan yetişmişti. Bizden Zeytinburnu’ya gitti.’’
 
Enver Tuna mevsimden şunları hatırlıyor. ‘’Güngör Tetik ile başlamıştık mevsime. Ben Davutpaşa genç takımında oynarken Güngör abi İstanbulspor’da antrenördü. Tahir ve Yavuz’u almışlardı bizim takımdan. Yeniden bir araya geldiğimizde beni pek beğenmemiş olmalıydı. İdmanlarda elimden geleni yapıyordum ama onun istediği düzeyde değildim herhalde. Bu nedenle yedek bırakmak istedi. Doğrusunu söylemek gerekirse ben pek önemsemiyordum artık futbolu. Yani yüzde yüz odaklanamıyordum. Çünkü kafamda Belçika’ya gitme fikri vardı.
 
Davut Kılıç ve Necati Balaban ikilisi bu aşamada araya girdi ve Güngör Abi ile konuştu. Benim takımda olmam gerektiğini anlattılar kendisine. Güngör Abi de zoraki oynattı beni. Bence çok düz bir antrenördü. Yaratıcılıktan uzaktı. Daha doğrusu her şeye yüzeysel yaklaşmak zorundaydı. Bunun nedeni aynı anda üç-dört takım çalıştırmasıydı. Amatör takımlardı diye hatırlıyorum. Bizim isimlerimizi bile doğru dürüst öğrenmemişti. Aramızda dalga geçerdik bununla. Yine adlarımızı karıştıracak derdik!
 
Güngör abi iyi bir insandı, bu tarafına diyeceğim bir şey yok. Sevecen biriydi. Ama söylemeden edemeyeceğim, kindar bir yanı da vardı. Ben o mevsim Aralık başına kadar takımda kaldım. Sonra Belçika’nın yolunu tuttum. Kısa süreli bir Brüksel serüveni yaşadım.
 
Sarıyer maçı 1981-82’nin ilk karşılaşmasıydı. Ataköy’deki C Motel’de gerçekleşen  bir kamp sonrası gitmiştik Sarıyer Sahası’na. Çok iyi bir takım kurmuştu lacivert beyazlılar. Bizi çok ezdiler o maçta. Belki maç 4-1 bitmişti ama fark çok daha büyük de olabilirdi. Maçta ilginç olan kaleci Fehmi, Erol Türkmen’in yeğeni olan Özdemir ve İstanbulspor’dan gelen stoper Hayrettin’in ilk ve son maçları oluşuydu. Güngör abi faturayı onlara çıkarmıştı galiba!
 
Vefa Stadı’ndaki Lüleburgaz maçında büyüklerin baskısıyla girmiştim ilk onbire. Ortada geçen bir maçtı. Maç başında lifim atmış, oyundan çıkmak zorunda kalmıştım. Vefa Stadı’nda karşılaştığımız güçlü Karabük karşısında çok iyi mücadele etmiştik. Ama onlar bizden daha kuvvetli bir takımdı.
 
Alibeyköy’ü Eyüp Stadı’nda 1-0 yendiğimiz maçta mevsimin en parlak oyununu çıkarmıştık. Maç başlamadan bizde yetişen ve Alibeyköy’de forma giyen Ömer Ali yanımıza gelip hava basmıştı. Eliyle beş işareti yapmış, Beş atıp göndeririz sizi, demişti. Bu nedenle hepimiz hırs yapmıştık. Piç İsmail’in sağdan yaptığı ortaya Atilla’nın kale sahası içinde vurduğu kafayla da ilk yarıda öne geçmiştik. Alibeyköy ikinci yarıda penaltı kaçırmıştı. Ben ikinci yarıda Setrak’a uçarak kafayla dalmış, kırmızı kart görmüştüm. Hayati Küçükçavdar da kulübeye gelen topu rakiplere geç verince Alibeyköylülerle dalaşmış, soyunma odasına gönderilmişti. Türbünlerden yükselen küfürlerin haddi hesabı yoktu diye hatırlıyorum.
 
Vefa Stadı’nda 1-2 kaybettiğimiz Karagümrük maçına yanarım! Çünkü iyi oynadığımız, kazanabileceğimiz bir maçtı bu. Şanssız bir günümüzdeydik. Çok gol kaçırmıştık. Ama Karagümrük de fena takım değildi. 25 Ekim 1981 günü oynadığımız ve 1-5 yenildiğimiz Düzce maçı bir felaketti. Çünkü oynadığımız futbolun sonuçla uzaktan yakından alakası yoktu. Son derece iyi oynamış, 1-1’i yakalamıştık. Hilmi Kiremitçi ve yeni transferlerle (Erdinç, Ata, Mehmet Çiftçi, İbrahim Tüzün, Balıkesirsporlu Engin) çıkmıştık. İyi top oynamış ama ikinci yarıda hiç beklemediğimiz bir fark yemiştik!
 
8 Kasım günü Vefa Stadı’nda oynadığımız 0-0’lık Kırklareli maçında da bir başka talihsizlik yaşamıştık. Ciddi iyi oynamıştık çünkü. Benim bir şutum direkten dönmüştü. Dış sahada oynadığımız 1-1’lik Edirne maçı da güzel maçlarımızdan biriydi. Şaka maka bunu da alabilirdik aslında. Ümit’in golünde sağdan bir orta gelmiş, o da plase bir vuruşla ağlara bırakmıştı meşin yuvarlağı.’’
 
On beş takımlı bir kümeydi ikinci lig. Şampiyon Sarıyer’e diş geçiremedik elbette, 1-4 ve 0-1. İkinci Düzce’ye de, 1-5 ve 0-1. Üçüncü Anadolu’ya da, 1-3 ve 0-1. Dördüncü Lüleburgaz da bize diş geçiremedi, 1-1 ve 0-0. Beşinci Vefa ile de iyi mücadele ettik, 2-3 ve 2-0. Altıncı Karabük’e karşı şanssızdık, 0-0 ve 0-1. Yedinci Karagümrük karşısında da işler çok iyi gitmedi, 1-2 ve 0-0. Sekizinci Tekirdağ karşısında da öyle, 1-1 ve 0-3. Dokuzuncu Beylerbeyi’ne üstünlüğümüzü kabul ettirdik, 0-0 ve 1-0. Onuncu Beykoz maçlarımızda talihsizdik, 0-1 ve 1-1. On birinci İstanbulspor’a iki yenilgi almasak, bu kadar zorlanmayacaktık, 0-1 ve 0-2. On ikinci Edirne ile kardeş kardeş paylaştık puanları, 1-1 ve 0-0. On üçüncü Alibeyköy ise puan kaynağımız oldu, 1-0 ve 1-0. Düşen sonuncu Kırklareli ise bela kesilmişti başımıza, 0-0 ve 0-2.
 
Çok başarılı bir mevsim geçirmedik sözün özü, yirmi sekiz maçta topu topu dört yengi, on beraberlik aldık, 14 maçta da yenildik. 15 gol attık, 34 gol yedik, on sekiz puan topladık. Alibeyköy ve Kırklareli de bu kadar puan toplamıştı ama ilkinin averajı bizden iyi, ikincinin ise kötüydü. Ama savunmamızın bu yıl boyunca sağlam olduğunu söylemem gerekiyor, otuz dördün on ikisini ilk üç maçta görüyoruz ağlarımızda. Demek ki son yirmi beş maçta 22 gol, hiç de kötü değil. Lige tutunmamızın sırrını bu istatistikte bulabiliriz. 21 Ekim 1981 tarihinde oynadığımız Federasyon Kupası maçında ise güçlü Sarıyer’e 2-7 yenilmiş ve erkenden elenmiştik. 
 
Gençlerimiz de birinci kümenin E gurubunda başarılı maçlar çıkardılar. Şenol ve Murat’ı sık sık haftanın karmasında, hatta haftanın kahramanları arasında gördük. Kaleci Mustafa, Özcan, Yaşar, K.Adnan, B.Adnan ve Metin de başarılı topçulardı.
 
Amatör takımımız da kendi çapında başarılara imza attı F gurubunda. Ergin ve Ertan’ı haftanın karmalarında gördük sık sık.