TÜRKER CENGİZ




Chicago cazcılarının kıralı trompetçi Lester Bowie’ye (1941-1999) sorarlar bir ara, tüm caz tarihinin en iyi trompetçisi kim diye. Miles Davis, Clifford Brown ya da FreddieHubbard diye yanıt bekleyen gazetecileri şaşırtan Bowie hiç tereddüt etmeden BookerLittle (1938–1961) der. Bowie’nin yanıtı şaşırtıcıdır kuşkusuz; ama gencecik (23) yaşta üremi nedeniyle  dünyamıza elveda diyen trompetçinin EricDolphy’li kayıtlarını (Far Cry, At theFive Spot) ya da tek solo albümünü (Out Front) dinleyenler için hiç de yadırgı gelmez bu ad.
 
BookerLittle geride gözü yaşlı bir eş, iki erkek, iki de kız çocuk bırakmıştır. Bir de 23 yıla akıl almaz bir yoğunlukta sığdırdığı altın değerinde kayıtlar. Ama Davutpaşa 1926 tarihine baktığımızda, trompetçinin benzerini Türker Cengiz örneğinde yakalarız.
 
Türker Cengiz 1944 yılında doğup 1966 yılında kan kanserine yakalanarak aramızdan ayrılmış bir yiğit. Onu futbol bağlamında unutulmaz kılan ayrıntılar ise 1964-65 mevsiminde gizli. Takımın yenilendiği, genç topçularla dolduğu, mahalli ligde başarıdan başarıya koşmaya başladığı, şahane top oynadığı bu mevsimde.
 
Türker Cengiz bize Ankara Kara Harp Okulu’nun armağanı. Askeri Lise’yi bitirince, iki Davutpaşalıkankası Turgut Yüksel ve Ergin Ümit ile birlikte geldiği Harp Okulu’ndan 1963 Mayıs’ında atılan 1459 öğrenciden biri. Hemen hatırlayalım, Talat Aydemir’in ilk isyanının (22 Şubat 1962) ardından gelen 20 Mayıs 1963 ihtilal teşebbüsü nedeniyle Aydemir’in komutanlığını yaptığı Kara Harp Okulu öğrencileri okuldan uzaklaştırılmış, Aydemir ve Fethi Gürcan da darbeye kalkıştıkları için CHP’li ve AP’lilerin Meclis’te büyük bir gönül rahatlığıyla verdikleri oylarla idama gönderilmişti.
 
1963-69 arası takımımızın savunmasında başarılı maçlar çıkaran ve kaptanlığımızı da yapan Turgut Yüksel arkadaşını şöyle anlatıyor. ‘’Turgut futbol oynamak için yaratılmıştı sanki. Belki zayıftı ama müthiş bir tekniğe sahipti. Askeri lisede de takım kaptanıydı. Ama bence insani özellikleri süper topçu özelliklerinden de üstündü. Çok müthiş biriydi çünkü Türker. Kendini iyi yetiştirmiş, bilgili, olgun ve yetenekliydi.
 
Davutpaşa’ya gelmeden 1963 yılının Mayıs sonundan 11 Eylül gününe kadar duruşmalarımız sürmüştü. Bunlar sona erdiğinde, üç sınıf arkadaşı (ben, 2016 yılında kaybettiğimiz kaleci Ergin Ümit ve Türker) ve bizden bir sınıf yukarıda olan Ersel Altıparmak Davutpaşa kulübüne geldik. Ben genç takım forması giydim o mevsim boyunca; Ersel hemen A takımda yer buldu ve Bursalıların ilgisini çekti. Ama Türker ve Ergin’in nedense epey yaşlı oyuncuyla dolu A takımda yer bulamadıklarını söyleyebilirim. Üçümüz bu sene içinde antrenmanlara birlikte katıldık, 1964-65 mevsiminde de bir arada oynadık, hem de büyük başarıyla.’’
 
Türker Cengiz ile 1964-65 mevsiminde aynı takımda yer alan Selçuk Toker arkadaşını şöyle hatırlıyor. ‘’Ben insan seçen biriyim, kolay kolay da kimse için övgü dolu laflar etmem. Hem de asla! Ama şimdi bağırarak söylüyorum: Türker Cengiz beş yıldızlık adamdı. Beş yıldızlık! Beş yıldızlık!
 
Ben Türker gibi birini tanımadım hayatta. Müthiş bir topçuydu bir kere. Oynadığının hakkını veren şahane bir stoperdi. Ankara Demirsporlu Yalçın ve İstanbulsporlu Güngör benim en çok beğendiğim orta haflardı ama Türker onlardan da iyiydi.
 
Türker hem sağ, hem de sol ayağını  raket gibi kullanırdı. Boyu 1.80’in üstündeydi. Kafa toplarında mükemmeldi. Ama sahip olduğu tekniğin yanı sıra çok sağlam ve sert bir oyuncuydu da. Ama kasıtlı hareketler yaptığını hiç görmedim. Çünkü kişilik olarak çok gelişmiş biriydi.
 
Türker benim gibi biriydi aslında. Asla hakkını yedirmez, gerektiği yerde sesini yükseltmeyi bilirdi. Onunla her zaman birlikteydik. Şeref Stadı’nda maçımız olduğunda, durağın yanındaki bilardolukahveden birlikte çıkıp, takım arkadaşlarımızla birlikte yürürdük 200-300 metrelik yolu.
 
Ben bir işte çalışıyordum o günlerde. Türker çıkışıma gelir, beni bekler, sonra birlikte dolaşırdık. İçkiye düşkün biri değildi. Kara kuruydu, yemeğe de düşkün değildi. Kadıköy’de oturuyordu diye hatırlıyorum. Beyazıt’ta kunduracılık yapan bir de kardeşi vardı, Tuncer adında.
 
İkimiz de giyim kuşama meraklıydık. Türker ile Şişli’ye Pilavcı Pasajı’na giderdik üstümüze başımıza bir şeyler almak için. Çok iyi bir arkadaştı!’’