ŞENOL NUKAN





Alipaşa’nın yiğit mırnavları, yetmişli yılların ikinci yarısından itibaren on yıl boyunca kavuniçi kahverengi renklere özveriyle hizmet etmiş olan Şenol Nukan abilerini hem cesareti, hem devasa bedeni, hem de acı eşiğinin rekor düzeyde yüksekliğiyle hatırlıyorlar.
  Nukan kırılan burnuna, doktorların ‘oynaran ölürsün’ ikazlarına rağmen takımının maçlarına çıkmış, kalecilerin deliliğini somutlamış top emekçilerinden biri.  

           

Dünyaya gelişi 26 Temmuz 1965. Davutpaşa ailesinin sayısız Üsküp kökenli üyesinden biri. Atalar 1956 yılında gelmişler yurdumuza, Yedikule semtine yerleşmişler. Baba Kemal ayakakkabı imalatçısı ve satıcısı, Hatice Anne ise ev hanımı. Üç kardeşmişler, ikisi erkek, biri kız.

 

Mehmet Akif İlkokulu, Kocamustafapaşa Ortaokulu’nu bitiren Nukan Kocamustafapaşa Lisesi’nin ikinci sınıfında dama demiş, hayat okulunu yeğlemiş.

 

Kaleciliğe başlaması ortam gereği. Mahallede abileri, Geç kaleye, derlermiş, o da yaşı küçük olduğu için kalede yer bulurmuş. Bir gün, Aksaray Yusufpaşa mahallesinin alçakgönüllü takımında file bekçiliği yaparken Davutpaşa ile bir hazırlık maçı yapmışlar efsane Çukurbostan’da. Rıdvan Şumlulu ve Davut Kılıç görmüş onu, beğenmişler. Yetmişlerin ikinci yarısı. Minik takımımıza gelişi böyle Şenol’un.

 

Nukan sırasıyla minik, yıldız, genç ve A takımlarında kaleci kazağı giymiş. Ama genç takımda oynarken, A takımı maçlarına da çıkarmış. Yedi sekiz yıllık serüven askerlik günleri nedeniyle kesilmiş, sene 1985.

 

1985 yılında gittiği askerliğin acemilik dönemi Bolu Dağ Komando Birliği’nde geçmiş. Usta birliği ise Erzurum’da. Silahlı Kuvvetler takımında top oynamış, boyu uzun olduğu için seksenlerin en lanetli adı Kenan Evren’in korumalığını yapmış.

                          

Şenol Nukan kalecilik biçemini şöyle anlatıyor. ‘’Çok şanslıydım aslında, çok şahane hocalarım oldu. Rıdvan Şumlulu, Davut Kılıç, Kadri Aytaç, Hilmi Kiremitçi, Lütfü Isıgöllü, Şükrü Ersoy gibi. Çok şey öğrendim hepsinden. Ceza sahasına hakim bir kaleciydim. Boyum 1.93 olduğu için hava toplarında daha iyiydim. Ama rakiplerle karşı karşıya kaldığım pozisyonlarda da kolayca yenik düşmezdim. Kaleyi iyi kapatırdım.

 

En iyi özelliklerimden biri de ayaklarımı  kullanabilmemdi. Topu oyuna daha çok elle sokardım. Reflekslerim güçlüydü. Köşe atışlarında ise hep General Kılıç’ın dediklerini uygulardım. Çık ve topu al, çıkmazsan sakın kaleni terk etme. Hep bunu derdi bana, maçlar öncesinde.’’

 

Askerlik günleri 1986 sonunda bitmiş, Nukan yuvaya dönmüş neşeyle. Üçüncü kümeden amatöre yuvarlandığımız o lanetli 1986-87 mevsimi boyunca kaleyi Cihat, Mustafa ve Hayrettin ile birlikte korumuş. Sonra rotayı başka bir köklü kulübe, Karagümrük’e çevirmiş. Dört yıl da kırmızı siyahlılar için ter dökmüş. Orta karar sonuçlar almışlar ama Karagümrük seyircisinin çok sevdiği bir kaleci olmuş, Nukan özellikle altını çiziyor bunun. 

 

Nukan’ı doksanların başlarından itibaren sırasıyla Süleymaniye, Küçükçekmece ve Kasımpaşa kalelerini korurken görüyoruz. Süleymaniye günlerinde yaşadığı talihsizlik sporculuk yaşamının kırılma noktalarından biri sanki. Çok formda olduğu ve Kartal’dan transfer teklifi aldığı hafta başına bir kaza gelmiş çünkü.  Kale direğine takılan parmağı, takmış olduğu yüzük nedeniyle yerinden kopmuş. Ekrem hocasına çok şeyler borçlu cesur kaleci. Çünkü gittikleri Küçükçekmece’deki kliniğin İranlı cerrahı, bu parmak dikilemez, demiş önce. Ekrem hoca neyse sağlam tekme ve kafa darbeleriyle adamı sindirip korkutmuş da Nukan ameliyata alınmış, parmak sayısında eksilme olmamış.  

 

Çılgın kaleci Küçükçekmece’de gördüğü şampiyonluğu sevinçle hatırlıyor. Ama futbolu bıraktığı lacivert beyaz takımla ilgili anıları epey hüzünlü.

           

Kasımpaşa forması altında eski takımı Karagümrük’e karşı oynadığı karşılaşma her şeyin sonu aslında. Burnu kırılmasına rağmen, hakemin sayısız uyarısına rağmen Nukan maçı bırakmamış, harikalar yaratmış. Kasımpaşa sahadan yengiyle ayrılmış ve şampiyonluğa odaklanmış rakiplerini hayal kırıklığına uğratmış. Burun ameliyatı maç sonrası Cerrahpaşa’da gerçekleşmiş. Ama doktorlar narkoz verememişler. Yani  uyuşturulmadan bıçak altına yatmış cesur yürek.

 

Ertesi hafta Küçükçekmece ile yapılan önemli maça, yüzünde, Beşiktaş masörü Necati Yücel’in yaptığı özel maske ile çıkmış. Ama bu delice özverisine karşılık, gördüğü ilgisizlik Nukan’ı ayaktopundan soğutmuş. Lanet olsun dedirtmiş. Ve henüz otuz yaşındayken, 1995 yılında futbolu bırakmış.               

 

Lanet olsun dedirtmiş çünkü Nukan gözünü budaktan sakınmadığı için kalecilik günlerinde sayısız sakatlık geçirmiş. Kırılmadık yeri kalmamış.

 

Nukan’ın iş hayatı, futbolu bırakmadan epey önce başlıyor. 1991 yılında. Abisiyle giriştikleri tekstil işinde oldukça başarılı bir iş geçmişi var. 22 yıldır Osmanbey semtinde didinip duruyor.

 

Dünya evine girişi 1990 yılında, Nalan hanım ile. Beşiktaş’ta da forma giymiş genç ve başarılı stoper Atınç (1993) ile Mert (2002) bu beraberliğin iki meyvesi.

 

Şenol Nukan arada sırada futbol oynuyor ama halı sahalarda. Hep savunmada görev alıyor, asla kaleye geçmiyor. Televizyon izlemeyi seviyor, dizileri, yarışma programlarını. İntikam, Muhteşem Yüzyıl, Huzur Sokağı sürekli seyrettikleri arasında. Müzikte yeğlediği elbette Türk Sanat Müziği. Slow parçaları da severim ve arabamda dinlerim diyor. Şöförlüğü bayağı eski, yirmi beş sene önce almış ehliyeti. Onun Fiat Liena’sı var.

 

Yazlığı Şarköy’de, yüzmeyi iyi biliyor. Kendini ‘’iyi niyetli, cömert, yardımsever, herkesçe çok sevilen biri’’ şeklinde tanımlıyor. Her ortama uyum sağladığını belirtiyor. Çocukla çocuk, büyük ile büyük olurum, diyor. Çevresi çok geniş.

 

Beğendiği kalecileri Yasin Özdenak, Sabri Dino, Rus panteri Dasief, Tolga Zengin, Volkan Demirel ve Muslera diye sıralıyor. Kitap okumayı seviyor, favori romanı Victor Hugo’nun Sefilleri.

 

Sinemaya çok meraklıymış, özellikle eskilerde. Yazlık sinemaların tadı hala damağında. Yerli film tutkunu. Yılmaz Güney’in bütün filmlerini izlemiş. Cüneyt Arkın, Kartal Tibet ve Ediz Hun’u da seviyor hala.

 

Davutpaşa günlerinden Bakırköy maçını unutamıyor. 1-1 biten karşılaşmada hayatının oyunu çıkarmış, sayısız transfer teklifi almış. Ama kısmet işte, olmamış. Ailemizden en çok Davut Kılıç’a yakın. Hayati Küçükçavdar, Sıtkı Özcan, Rıdvan Şumlulu gibi isimleri de hayırla anıyor.