SAVAŞ VARDOĞAN





‘’20 Kasım 1945’de Gölcük İhsaniye’de doğdum. İstanbul Bakırköy’de oturan bir ablam var. Babamı çok erken kaybettim. Kaybettiğimde 9 yaşındaydım. Annem bizim hem anamız, hem babamızdı.

 

İlkokulu Gölcük İhsaniye İlkokulu’nda bitirdim. Çalışkan, ancak çok yaramaz bir öğrenciydim. Yaramazlığım sadece kendime zarar verirdi. Kimseye saygısızlık yapmazdım.

 

Çok duygusal bir yapım olduğu için, eskileri hatırladığımda hep ağlarım.

 

Ellili yıllarda, mahallemizin yakınlarında mısır tarlaları vardı. Mısırlar kesildikten sonra, köklerini çıkarır, kazma-kürek alanı temizler, iki metre ara ile taşlar koyup, kale yapar ve suluk denilen hayvan sakatatından top yapar, oynardık.

 

Babayı kaybedince, tersanenin okulu olan Deniz Fabrikaları Orta Sanat Okulu sınavlarına girdim ve kazandım. Sabahtan öğlene kadar okul, öğleden akşama kadar da tersanede tatbikat usulü çalışıyordum. 1961’de okulu bitirdim. 1965 senesine kadar da tersanede çalışmaya devam ettim.

 

1962’de tersanede çalışırken, Gölcük Gençlerbirliği’nde top oynamaya başladım. Kulüp başkanı Güngör abi, seni Gölcük Gençlerbirliği’ne alacağım, oynar mısın, diye sordu. Gölcük Gençlerbirliği bizim için Fener gibi Galatasaray gibi bir takımdı. Oynarım abi, dedim. Tekliften sonra limonata ve börek ısmarlamıştı bana. Yani transfer ücretim buydu. Hala karşılaştığımızda, Nasıl ama seni bir limonata, 2-3 parça böreğe transfer etmiştim, diye takılır bana.

 

Birinci amatör kümede on takımdık. Kağıtspor, Boluspor, Petrolspor hatırladıklarım. İkinci amatör küme yoktu o zamanlar. Aynı kümeden Kağıtspor ile yapılacak olan maç benim ilk resmi maçım olacaktı. Lisansım yetişmediği için Savaş Cinal adında bir arkadaşın lisansıyla oynadım. Hem isim benzerliği, hem de fotoğrafta yüz benzerliği söz konusuydu. Antrenörümüz astsubay Yakup abi de sakınca görmemişti. İlk resmi maçım sahteydi anlayacağınız. Kağıtspor’un sol beki Donanma Kamil’di. Onun karşısında oynamam istenmişti. Adamın bir baldırı benim belimden bile kalındı. Bacaklarım titremeye başlamıştı gördüğümde. Ama çok iyi oynadım maç boyunca, hatta ikinci golü de ben attım. Yendik Kağıtspor’u.

 

1965’te İskenderun’a bahriyeli olarak askere gittim. Neşet İkiz adındaki yüzbaşımız komandoların komutanıydı. Bölükler arası yapılan maçlara takım oluşturmak için geldiğimizin üçüncü günü, Futbolcular bir adım öne çıksın, dediler. Birçok er bir adım öne çıktı. Ben de çıktım. Ordulu bir talim öğretmeni vardı. Sen futboldan ne anlarsın ulan, rüzgar çıksa, havalanırsın, basitliğinde bir espri yaptı. Sustum tabii, hayatım, burada kaldığım süre içerisinde onların elindeydi çünkü.

 

Neyse, takıma seçildim ve çalışmalara başladık. Beton zeminde kaleci seçmeleri yapıyorduk.  Takımda yer almak için, futbolcular şut çekiyor, kaleciler plonjon yapıyordu. Sen Gölcüklü, diye seslendi komutan. Gel buraya! Eyvah, dedim, ne oldu acaba? Sen çalıştır kalecileri, dedi. Başarılı bir şekilde üstesinden gelmiş olmalıyım ki, beni takım kaptanı yaptı. Oysa bizim bölümün içinde ilginç oyuncular bulunuyordu. Fenerbahçeli Ercan Aktuna’nın kardeşi, iyi bir futbolcu olan Erkan, yetmişli yıllarda Beşiktaş’ta oynayan Arap Cemil, hatırladıklarım.

 

Derken, benim kaptanlığımda oluşturduğumuz takım, alay şampiyonu oldu. Sonra aynı kadro ile Gaziantep’e gittik. Antep’ten döndüğümüzde bizim birlikteki topçuların hepsi farklı illere dağılmışlardı. Ama Güngör’le beni ayırdılar. Eyvah, dedik öğrenince, kaldık İskenderun’da. Bölük çavuşu geldi sonra, Ulan yırttınız, dedi. İzmir Denizgücü’ne gidiyorsunuz. Biz bunu duyunca yerimizden zıpladık sevinçten.

 

Takımı tanıyorum, Şakir Kuruç’u da. Kuruç çok disiplinli bir çalıştırıcıydı. Adamın gücünü tüketene kadar çalıştırırdı. Ama kimi çalıştırdıysa, askerlik sonrası o dalda ekmek yemiştir. Hala görüşürüm kendisiyle. Telefonumu açtığı zaman, Naber Maviş, der bana. Ne yaptığını sorduğumda, formunu korumak için her sabah on kilometre koştuğunu söyler. Seksenin üstünde olmalı.

 

Denizgücü’nde antrenmanlarımızı Göztepe sahasında yapardık. Karşı dağın tepesinde bulunan radara kadar koşardık kros çalışmalarında. İzmir’de banko şampiyon oluyorduk sürekli. Yine olduk. Türkiye amatör futbol şampiyonasına katıldık. Gençlik ve Spor Bakanlığı kupasını da aldık.

 

Kalecimiz Güngör Göztepe’de ve Adana’da oynamıştı. Trabzonlu Aydın,  sağbek Galatasaray’da da oynayan Ali Elveren, solbek Zübük Seyfettin, stoper Şakir Kuruç, orta sahada Galatasaray’da da oynayan Mazlum, Davutpaşa ve Ordusporlu Rafet Vural, Mustafa Yavalar, ileri üçlüde ben, Denizlispor’da oynayan Güngör ve Küçük Orhan yer alıyorduk.

 

Davutpaşa’da 1967/68 mevsiminde bir arada oynayacağım Rafet Vural cahil bir arkadaşımızdı. Okuma yazması yoktu. Ama çok iyi bir topçuydu. Ama sorunlu biriydi. Belasını arardı sık sık.

 

Askerden 27 Mart 1967 tarihinde terhis oldum. Gölcük’e dönmedim, direk ablamın yanına geldim Bakırköy’e. Bir arkadaş gurubu oluşmuştu. Süleyman Karagöz, İbrahim Ekmekçi, Osman Tamburacı falan. İsmail abi Bağlarspor diye bir takım kurmuştu o sıralarda. Onlarla maçlar yapmaya başladık. O maçlar neticesinde ismim, eski Fenerbahçeli Bülent Taneri tarafından Zuhuratbaba’ya ulaşmış. Çağırdılar beni. Turnuvalar yapılıyor, bir sürü takım katılıyor. Çok iyi oynadım orada. Şampiyon olduk.

 

Sonra Şöhretler turnuvası başladı. Nereye bakarsan hep kaliteli ünlü oyuncular. Kaleci Yasin, kaleci Hazım, Fenerli santrfor Abdullah, Ersel, Vedat, Tarık, Kayserili Şevki, Zeki. Şansımız yaver gitti orada da şampiyon olduk.

 

Bahsettiğim eski topçu Bülent Taneri efsane doktor Reşat Dermanver’e söylüyor, Dermanver beni İstiklal Caddesi’ndeki muayenehanesine çağırıyor. Gittim. Fenerbahçe’nin idmanlarına davet etti. Bir ay Fener ile idmana çıktım. Teknik direktör Molnar, antrenör Basri Dirimlili, menecer Ahmet Erol. Can Bartu’lu, Ogün’lü, Nedim Doğan’lı, Ziya Şengül’lü, Şükrü’lü dört kupalı efsane takımdı. Ogün’ün ayağı kırıktı, oynayamıyordu. Sağaçık arıyorlardı, beni önermişlerdi.

 

Denizgücü’ndeyken Altay’la hazırlık maçları yapardık İzmir’de. Fenerbahçeli Numan abi Altay’ın solbekiydi. Maçlarda bir sağ bir sol, başını döndürürdüm Numan abinin. Ulan Savaş öldürecen mi beni, derdi. Şimdiki muz ortaları 1968’de yapardım ben.

 

Antrenmandan sonra bana orta filan yaptırdı Basri abi ve Molnar. Molnar dedi ki, Yarın gel, bekliyorum seni. O arada Amerika’da da futbol yeni başlıyordu. Gelip futbolcu seçiyorlardı. Fener’den de Fuat’ı beğenmişlerdi.  Geldim eniştemle beraber. Ama o kadar heyecanlıyım ki, gece hiç uyumamıştım heyecandan. Molnar dedi ki, Amerika’ya gider misin. Giderim valla, dedim. Ama anacığım gideceğimi duyunca bana, Gidersen analık hakkımı helal etmem, dedi. Bu nedenle vazgeçtim bu serüvenden,  gitmedim. Ve ne yazık ki Ogün iyileştiği için de kalamadım Fener’de. Kalabilseydim, çok sürpriz bir adam olurdum o kadroda.

 

Amerika’dan vazgeçince Davutpaşa’nın yolunu tuttum. Takım arkadaşım Rafet Vural benden bir yıl önce terhis olmuş ve Davutpaşa formasını giymeye başlamıştı. Onun önerisi ile Davutpaşa’yla anlaştım.  

 

1967/68 mevsimi. Üçüncü lig yeni kurulmuş. Beyaz guruptayız. Çorum deplasmanıyla ilgili anımı anlatayım. Kulüp ofisine gittik, kadro açıklanacak ve harcırahlar dağıtılacak. Kadro açıklandı, Alpaslan Eratlı yok kadroda. Başladı ağlamaya. Kaptan beni kadroya almamışlar, dedi. Girdim Müfit beyin yanına. Beni götürmeyin, bu çocuğu götürün, dedim. Dal gibi, 18 yaşında çocuktu. Olmayacak bir şey istemiştim, bayağı tavır yapmıştım. Götürürsün çocuğu, ihtiyaç duymazsan orada oynatmazsın! Üçüncü ligde 4 amatör oynatabiliyordu kulüpler o zamanlar. Şinasi, Selim Baltepe, Dilaver Şenyüz, Selçuk Toker ve Alpaslan Eratlı amatör oyunculardı kadroda. Neyse kabul ettirmiştim.

 

Bir anım da, Muğla’dan. Çanakkale üzerinden dönüyoruz. 3-0 yenmiştik Muğla’yı. Ben, Dilaver ve Necati atmıştık golleri. Müfit abi atlamış arabaya gelmiş Çanakkale’ye. Feribot çıkışında karşıladı bizi. O günün moda şarkısı vardı Özay Gönlüm’ün. Koymuş arabanın teybine kaseti, bangır bangır çalıyordu. Kulübüne ve takımına inanılmaz aşık bir başkandı.  Onun gibi başkan hiç görmedim. Hala da yok zaten.

 

Davutpaşa’dan aldığımız para çekirdek parasıydı. Ama arkadaşlıklarımız inanılmazdı. Hemen hemen hepsiyle iyiydi aram.

 

Zuhuratbaba’da oynarken, oyuncu-antrenör Suat Mamat izledi beni, beğendi. Zonguldak’a gelir misin diye sordu. Gelirim dedim. 1968 yazı, 110 bin lira transfer ücretiyle Zonguldak’a gittim. 50 bin lira peşin aldım. Zonguldak’ta kimsenin parası kalmazdı. Ben de son kuruşuma kadar aldım paramı. Çok iyiydim. Önümde duramazlardı. Çok çevik ve hızlıydım. Takıma geldiğim gibi direk oynamaya başlamıştım.

 

İlk maçımız Bolu’da Spor Toto kupası maçıydı. Beşiktaş genç takımından Ali Fuat diye biri alınmıştı. Bolu’da Çizmeci Otel’de kalıyoruz. Ali Fuat’ın anne babası da gelmiş. Kadro açıklanıyor. Sağ açık oynuyorum. Ali Fuat da sağ açık. Kadroda ben varım. Ali Fuat bozuluyor. Hoca çağırıyor Ali Fuat’ı, Burası lise takımı değil, şimdi o oynar yarın sen, diyor. Antrenör kimi uygun görürse onu oynatır, diye ekliyor.

 

İki sene direk oynadım Zonguldak’ta. Halil Güngördü abi benim dışımda asla oda arkadaşı istemezdi. Her kampta, deplasmanda birlikte kalırdık. Kadro çok güçlüydü, Yalçın, Danyal filan. İkinci ligin en istikrarlı takımlarından biriydik.

 

Zonguldak’ın içinde kalmazdım. Kilimli’ye giderdim. Köyümü andırırdı Kilimli. Hemen hemen her sene giderim Zonguldak’a. Arkadaşlarımı dolaşıp eski günlerimi anarım. Kahvelerde, okey salonlarında hala, içinde benim de bulunduğum kadrolu Zonguldakspor fotoğrafları asılıdır duvarlarda.

 

1970-71 sezonuna hırslı başladık. Hedef şampiyonluktu. Ankara Hacettepe’den Onursal Uraz, Şekersporlu Kara Mehmet, solbek İsmail falan çok iyi bir kadroya sahiptik. İlk iki hafta üst üste içerde oynuyoruz maçlarımızı. Sivasspor’u yendik. İkinci hafta Kütahya, maç berabere bitti. Ondan sonra Hacettepe. Ankara’da yendik Hacettepe’yi. Sonra Bolu’ya geldik. Bolu maçına Karabük’te kampa girdik. Cumartesi akşamı geldik Bolu’ya. Otelimize yerleştik. Herkes odalarına çekildi. Menecer geldi saat 22’de, Hoca seni çağırıyor, dedi. Sabri Kiraz’dı hocamız. Saçtan yapılma bir saha şeması vardı elinde ve o şema üzerinde taktikler verirdi. O dönemde Kuzman ile Mendoza diye iki yabancı vardı Bolu’da. Bana Kuzman’ı marke edeceksin dedi. Ben bek değilim, dedim. Herhalde beni harcayacak, diye geçirdim aklımdan. Yücel diye bir sağ açık daha vardı. Sabri hocanın karısı, teyzesi olurdu Yücel’in. Mecburen kabul ettim. Maçın yirminci dakikası Bolu bir frikik kazandı. Kuzman bir asıldı, yedik golü. Maç sonunda Sabri Kiraz yenilginin bütün sorumluluğunu benim üzerime yıktı.

 

Ertesi hafta maç Giresun deplasmanında. Kadroda ben varım. Banko koymuş beni takıma. Halil abi hiç anlam veremedi. Valla Tarzan bunda bir iş var ama dur bakalım altından neler çıkacak, dedi. Bana Tarzan derdi Halil abi. Neyse geldik Giresun’a, çıktık maça. Top geldi önüme gittim ve çaktım. Bir gol üç puan. Yücel de başladı yedek kulübesinde oturmaya. Dönüş yolunda Sabri beni en az on kere günah çıkarmak için yanına çağırdı.

 

Zonguldak-Kütahya maçı oynuyoruz. Danyal abi topla ilerliyor. Top Danyal abinin ayağına geldiğinde ne yapacağını bildiğim için ileri bir depar attım. Ceza sahasına çok yakın bir yerden güzel bir orta yaptı Danyal abi. Yükseldim, çıktım kafaya. Kütahyaspor’dan Ali de aynı anda kafaya çıktı. Ali’den kafa topu almam mümkün değil, benden çok uzun. Beraber yükseldiğimiz anda kafayı yedim ve sonrasını hiç hatırlamıyorum.

 

O sırada Eskişehirspor’da oynayan Halil abinin milli maç nedeniyle serbest olması ve maçımı izlemeye gelmesi kurtarmıştı beni. Daha önce Abidin’in de ameliyat edildiği Eskişehir Askeri Hava Hastanesi’ne götürülmemi sağlamıştı Halil abi. Güçlü beyin travması teşhisiyle 48 saat oksijen çadırında tutmuşlar beni.

 

1970 Ocak ayında evlendim. 3 çocuğum oldu. Bir oğlum, iki kızım. Üçü de evli, yedi torunum var. Oğlum Galatasaray genç takımında oynadı. Bülent Korkmaz’la beraber. Isparta, Balıkesir ve Çorum’da orta saha oynadı. Şimdi süper amatörlerde Başiskele Belediyespor’u çalıştırıyor. 1970 sonlarında doğmuştu.

 

Zonguldak’taki tatsız sakatlık sonrası annemin baskılarıyla futbolu bıraktım. Gölcük’e geldim. 7-8 ay gibi bir dinlenme süresinden sonra Rıdvan Şumlulu benim geri döndüğümü öğrenmiş. 1971 senesinin yarısında geldi buldu beni. Sanırım, yakınında olacağım için annemi tekrar ikna edebilmiştim. Böylece 1971-72 mevsiminde ikinci Davutpaşa serüvenim başladı. Genel kaptan reklamcı Erol Akdoğu kampa aldı bizi Büyükada Yörük Ali Motel’de. On günlük bir devre arası kampıydı.

 

Bu dönemle ilgili bir anı anlatayım şimdi. Isparta maçı, Vefa Stadı’ndayız. Rakip takımın stoperi Neyir, eski Altınordulu, Eskişehirli sağ bek Neyir.  Ligin son haftalarıydı, şampiyonluğu garantilemişti Isparta. Biz de düşmemeye oynuyoruz. Mutlaka 2 puan almamız gerekiyor. İlk devre 0-0 bitti. Neyir’le konuştuk devre arasında. Sen merak etme, size yardımcı olurum ben, penaltı yaparım, böylece galip gelirsiniz, dedi. Ama yapmış olduğu bir faul nedeniyle hakemden kırmızı kart gördü ve oyundan atıldı. Tek yardımcımız da gitmişti. Maç berabere bitti, yenemedik. Bir puan aldık sadece, ama yine de kaldık kümede. O yıl futbolu bıraktım zaten.

 

Bıraktığım gibi de amatör takımlar çalıştırma belgesi için on gün kurslara katıldım ve kurs sonunda yapılan sınavı da geçtikten sonra hoca oldum. İlk hocalığımı da köyümün takımında yaptım.

 

Zonguldak’taki hocam Sabri Kiraz, Kocaelispor’a geldi. Hocam ben futbolu bıraktım, bana herhangi bir katkınız olabilir mi, diye sordum. Kocaelispor genç takımına antrenör olmamı sağladı. 1977’den 1984’e kadar bu görevde bulundum.

 

1984’de reklam pazarlama şirketi kurdum. İlanlar, reklamlar ve promosyon ürünleri yapıyorduk. Bunun yanında birçok amatör takıma da antrenörlük yapıyordum. 1999 depreminde yerle bir oldu şirketim. Depreme evde yakalandık. Dört katlı evimiz beşik gibi sallanmaya başladı. O geceyi dışarıda geçirdik. Ertesi gün girdim eve, durumu nedir diye, o kadar sallanmasına rağmen, tek bir çatlama patlama yoktu binada.

 

1990 yılında Almanya’da üçüncü ligde oynayan Vatanspor takımını çalıştırdım on bir ay boyunca. 1991 ile 1994 arasında ise Petkim’in hocasıydım. Deplasmanlı ligde şampiyon olup üçüncü lige çıktık.

 

2005 yılında Gölcük’te futbol okulu açtım. Anadoluspor Futbol Okulu adı altında. Fenerbahçe’ye, Galatasaray’a oyuncu gönderdim okulumdan.

 

Köyde oturmama rağmen bağ bahçe işlerinden hiç anlamam. Arkadaşlarımla haftada 1-2 buluşup mangal rakı yaparız. Hoşkin oyunu oynarız toplanıp. Köyde oturan adam ya bağ bahçeyle uğraşır ya kahvede arkadaşlarıyla buluşur.’’