RAMAZAN EMRE





Davutpaşa ailesinin belki de en soğukkanlı delikanlısı tanımlamasını  kolayca yapabileceğimiz Ramazan Emre balıklarımızdan biri. 20 Şubat 1961 doğumlu. Doğum günü pastasının mumlarına Turgay Eradlı ve Ferhat Karaoğlu’yla belki de her sene aynı anlarda üflüyor. 
 
Emre kulübün generali Davut Kılıç ile hemşeri. Malatya’nın Kale ilçesinde gelmiş dünyaya. Baba Hamit hamallıkla kazanmış ailenin ekmeğini, 2007’de hayata gözlerini yummuş. Hamide anne ev hanımı. Dört kardeşten üçü erkek, biri kız. Nevzat abisi çok yetenekli bir topçuymuş. Çapa, Edirnespor, Lüleburgaz gibi takımlarda oynamış. Ama pek disiplinli bir sporcu olmadığı için futbol hayatı gereken verimlilikle geçmemiş.
 
Ailenin İstanbul’a gelişi 1965 senesinde. Seyit Ömer mahallesine yerleşiyorlar. Minik Ramazan’ın henüz misket oynadığı çağlar. Ömer Seyfettin Sokak’ta yaşıyor Emre tam elli senedir. Aynı mahallede. Okul günleri oldukça kısa. Uzunyusuf İlkokulu’ndan diploma alınca hemen iş hayatının kaosuna gömülüyor. Çünkü ailenin bütçesine katkı yapması  gerekiyor Küçük Ramazan’ın.   
 
Sirkeci’de kıravatçıda işe başladığı sene 1972. Makinacı olarak ter döküyor. 1979 önemli bir yıl onun için. Kendi işini kuruyor çünkü. Yaş 18 ama hayat tecrübesi daha şimdiden iri. Tekstil alanında çalışmaya başlıyor, bayan dış giyim üstüne. Yıllar geçtikçe Mahmutpaşa, Yeşildirek, Osmanbey’de atölyeler açılıyor. 1999 yılında ise faaliyetlere erkek dış giyimi de ekleniyor. 
 
Emre’nin futbol yaşamı 1974 senesinde Çapa kulübünde başlıyor. Minik takımda oynarken çıkıyor lisansı. Ona temel bilgiler veren ilk hocası Duble Muzaffer. Diri ve gözüpek futboluyla dikkat çekip bölge karmasına çağrılması tatlı bir anı. Yanında Davutpaşalı kankası Metin Çekiçler de var. Ama Hamit baba izin vermiyor. Oğlunun iş hayatına olumsuz etkisi olacağını düşünüyor ayaktopunun. 
 
1979 yılında kendi işini kurduğunda Emre’nin futbol hayatında bir sıçrama görüyoruz. Çünkü Şehzadebaşı kulübüne transfer oluyor. Kumburgaz’da bir gün arkadaşlarıyla kumda top peşinde koşarken, Şehzadebaşı kulübü yöneticileri kendisini görüyor ve beğeniyorlar. Böylece birinci amatörün güçlü takımı Şehzadebaşı’nda 2 sene boyunca genç Ramazan’ı forma ıslatırken buluyoruz.    
 
Emre 1981 Mart ayında askerliğin yolunu tutuyor. Postal günlerinin acemiliği İzmir Menemen’de, ustalığı Kırklareli Demirköy’de geçiyor. 1982 Ekim ayında hür amiral kimliği kazanıyor. Askerliği sırasında Menemen’de birlikler arası turnuvada savunma becerisini sergilerlen buluyoruz onu. Takımı finale yükseliyor, ikinci oluyor. 
 
1982 senesinde mevsimi yine Şehzadebaşı’nda açıyor Emre. 2 sene daha geçiyor burada. Ama bir yandan iş hayatının koşturmacası, bir yandan da kulüpte esen tatsız rüzgarlar soğumasına neden oluyor. Ayrılıyor takımdan. 
 
1984-1998 arası akan 14 sene boyunca Emre ayaktopu zevkini Davut Kılıç komutasındaki kavuniçi kahverengi armadanın cengaverleriyle gazozuna yapılan ama kemik seslerinin semaya yükseldiği maçlarda tatmin ediyor. Zuhurat Baba, Çukurbostan, Feriköy gibi sahalarda. Özellikle her hafta Salı günleri Silivrikapı’daki toprak sahada Sıtkı Özcan, Davut Kılıç, Cimbomlu Öner, İstanbulsporlu Hayrettin, Savaş Yarbay’lı mücadelelerin tadı hala damağında. 
 
Sene 1998 yazı. Emre 37 yaşının olgunluğunda. Çalıştırıcımız emektar Sıtkı Özcan birinci amatör kümede zor günler geçiren takımımızın savunmasına derman olarak Ramazan Emre’yi çağırıyor göreve. Tereddüt ediyor önce Emre. Ama Davut abisi ikna ediyor onu tatlı diliyle. İlk karşılaşmada alınan 2-1’lik yengi özgüven getiriyor deneyimli topçuya. Gençler ağırlıklı kısıtlı kadroya karşın birinci amatörde kalmayı başarıyoruz mevsim sonunda. Ama Emre için daha da sevindirici olan 1998-99 mevsiminde, liginde şampiyon olan gençlerin başarısı. Aynı gençler 1999-2000 mevsiminde bu kez A takım olarak mücadele ediyor, gelen birkaç takviye ile. Yine Sıtkı Özcan çalıştırıcı. Lige tutunmayı başarıyor gençler. 2 yıl daha böyle geçiyor birinci amatörde.
 
2002-3 mevsimi başında, Emre’nin savunmada ikili oynadığı Selim Ertan Çakıllı, cebinden ödeyerek kendi arkadaşlarını getiriyor takıma. Belki iyi topçular bunlar, ama yenilerin yarattığı guruplaşma takımı bozuyor. Gençler ve yeniler anlaşamıyor. Davutpaşa tekliyor, kötü sonuçlar alıyor. Ramazan Emre bu ikili çarpışmada taraf olmuyor, geri çekiliyor. Böylece 2002-3 sezon sonu kendimizi ikinci amatöre yuvarlanmış buluyoruz. Kötü son belirlendiğinde yeniler gözden ırak oluyorlar zaten. Son maçlara sadece gençler geliyor. 
 
Emre’nin sene sonundaki üzüntüsünü tarife kelimeler kifayetsiz kalıyor. Tabi haliyle topçuluğa son diyor ve futbol zevkini yine veteran maçlarında çıkarıyor bu tarihten sonra. Yöneticiliğe de soyunuyor bu arada. Oynadığı süre içinde parasal katkı yapmayı forma giydiği için uygun görmeyen Emre 2003 sonrası elinden geldiğince hizmet sunuyor kulübüne. 
 
Ramazan Emre futbol biçemini şöyle anlatıyor. ‘’Liberoydum. Sağ ayağım daha iyiydi ama solum da fena değildi. Ama hava toplarında ne yazık ki zayıftım. Oyun zekam ve pozisyon bilgimle bu açığımı kapamaya çalışırdım. Sertliği yerine göre yapardım. Savunma oyuncusu olmama karşın hiç penaltı yapmamam ilginç doğrusu. Kırmızı kart görmemem de!’’
 
Ramazan Emre kendisini şöyle tanımlıyor. ‘’Disiplin her şeyden önce gelir benim için. Çalıştığım kişilerden de bunu beklerim. Yetke sahibi biriyim. Sözümü dinletmek zorundayım yığınla kişiye. Saha içinde de, dışında da çok bağırırım ama kimsenin kalbini kırmam. Zaten kırılacağını bildiklerime de asla bağırmam, sesimi yükseltmem. Çok soğukkanlı biriyim. Belki yaratılıştan, belki de deneyim zenginliğimden. Sadece haksızlığa karşı öfkelenirim. Şiddet kullanmam, kendimi savunmak zorunlu olmadıkça tabi.’’
 
Emre’nin aile yaşamına baktığımızda Sevgi hanım ile 1987-2010 arası süren evliliğini görüyoruz. Bu birlikteliğin meyvelerinin ilki Öznur 1989 doğumlu ve mimar. Valilikte çalışıyor. Yasin Emre ise 1993 doğumlu ve takımızda yıllardır özveriyle top koşturuyor. 
 
Ramazan Emre’nin seksenli yıllarda çok yoğun iki uğraşı varmış ama ikisinden de erken yaşta emekli olmuş. İlki kahve yaşantısıymış. Yaman bir okey ve hoçkin oyuncusuymuş. İkincisi ise at yarışları. Veliefendi hipodromunu, Yürü kızım, diye az inletmemiş yarış sonları yırtılıp yerlere fırlatılan kuponlarla! O günlerden Akın Özdeniz, Süleyman Akdı ve Ahmet Atçı gibi cokeyleri hayırla anıyor. Bir de ekliyor. Halis Karataş’ın en büyük binici olacağını daha aprantiyken yaptığı  yarışlarda anlamış olduğunu. At yarışları ve kahve hayatını bırakma nedenlerini ise kısaca açıklıyor. Hem inançlarım gereği, hem de Davut abim kahveyi kapamıştı, diyor. 
 
Emre gazete okumuyor, Kanal D, ATV, NTV Spor gibi kanallarda dizi ve spor izlencelerine bakınıyor. Doksanlı yıllardan beri araba kullanıyor, şu anda Audi 4’ünün direksiyonunu sallıyor. 
 
Çok coşkulu bir tatilci değil. Yılda 15 gün Armutlu’da denize girmeyi seviyor. Türkiye ekonomisiyle ilgili düşünceleri çok olumsuz. Mesleğe girdiği 1979 senesinden beri en kötü günleri geçirdiğini belirtiyor. Ortadoğu’daki bitmek bilmeyen savaşların ticaret hayatımıza etkisinin yıkıcı olması üzüyor onu. Patlıcanlı yemeklere bayılıyor, yemek becerisi çok olmasa da muazzam menemen yaptığını söylüyor. 
 
Topçulardan en çok liberoların kıralı Franz Beckenbauer’i beğeniyor. Cruyff da hayranlıkla hatırladığı bir sihirbaz. Beşiktaş takımı taraftarı. Doksanlı yılların ortalarına kadar sürekli maçlarına gidermiş Kartal’ın. Türk Sanat Müziği’ni dinliyor. Emel Sayın ve Neşe Karaböcek en çok kulak verdiği şarkıcılar. 
 
Davutpaşa ailesi içinde en çok Davut Kılıç ve Sıtkı Özcan’a yakın hissediyor kendini. Hayatında bugüne kadar içki ve cigaranın ağzına girmemesi çok güzel bir ayrıntı. Ama ne yazık ki bilgisayar ve internete uzak. 
 
Davutpaşa’nın geleceğiyle ilgili şöyle düşünüyor. ‘’Bugün geldiğimiz nokta çok gurur verici. Ama önemli olan zamana yayılan bir başarıyı, istikrarı yakalamak. Bu nedenle kulübümüze düzenli gelir getirecek yatırımlara yönelmeliyiz. Bugünkü başarımız belli kişilerin özverili tutumlarıyla yakalandı. Ama yarın onlar gittiklerinde yani musluğun suyu kesildiğinde zor günler kaçınılmaz olur. Bu nedenle şartları zorlamalı, gelir getirici yöntemleri hayata geçirmeliyiz. Hem de hemen, zaman kaybetmeden!’’