RAFET VURAL






Davutpaşa 1926 formasını sadece 1966-68 arası iki mevsim giymesine karşın Alipaşa kedilerinin hala büyük bir beğeniyle anımsadığı, Rafet Vural inişli çıkışlı yaşamıyla, şahane futboluyla, seyredilmesi doyulmaz röveşatalarıyla, korkusuzluğuyla, şakacılığıyla, sık sık giriştiği kavgalarda sergilediği en yaman ve yırtıcı kikboksçuları bile kıskandıracak marifetleriyle, kelimenin tam manasıyla bir ‘yeraltı efsanesi’ kimliği taşıyor ailemiz içinde. Olumlu ve de olumsuz yönleriyle.
 
Rafet Vural Karadenizli orta halli bir ailenin çocuğu. Fatih, Vatan Caddesi’nde mekan tutmuş, Emniyet’in hemen yanıbaşındaki Hırka-ı Şerif Caddesi’ndeki aile bağımsız evinde geçmiş yaşamının ilk 26 senesi. Tek katlı bir evmiş burası, mahalledeki öteki konutlardan farksız, bahçeli kendi halinde bir ev. Kendisi gibi deli dolu, bitirim bir abisi, bir de kızkardeşi varmış. Çocukluğunda okula gitmemiş olmalı çünkü arkadaşları okuma yazma bilmediğini söylüyorlar. Cumhur Değer’in dediğine bakılırsa Müfit Başkan’dan almış alfabe bilgilerini!
 
Şimdi çocukluktan mahalle arkadaşı Zülfü Becerikli abimiz Rafet’in ilk on beş on altı senesini özetlesin. ‘’Rafet aramızda korkusuzluğu ve kavgacılığıyla öne çıkardı. Boyu kısaydı, tıknazdı, ama çok atletik bir yapıya sahipti. Sulukule’deki kavgalarımızda bu maharetini sergilerdi özellikle. Orası bizim küçüklüğümüzde ellili yıllarda bostanlarla, bahçelerle doluydu. Bizim mahallenin çocukları Sulukule’ye sur diplerine kuş avlamaya giderdik. Johnny şapkalarımızı giyerdik o günlerde. ABD bahriyelilerine özenirdik. Çingene çocukları toplanır ve bize saldırırlardı. Kendi mahallelerine sahip çıkarlardı akıllarınca. Bizden daha güçlü ve yapılı oğlanlardı. Ama Rafet üçüyle beşiyle başa çıkar, vurduğunu devirirdi. 
 
Ellilerin sonunda gayrıfedere bir takım olan Akdenizspor’da oynadı Rafet. Akdeniz Caddesi’nin takımıydı bu. Ben Hırka-ı Şerif takımındaydım. Karşılıklı maçlar yapardık. Boş bir arsa vardı oralarda. Maçlar bu arsada oynanırdı. Doğan Babacan da bu semtte otururdu. O dönemdeki topçular arasında Perihan Savaş’ın kardeşi Sinan’ı, kaleci Toma Mehmet’i filan hatırlıyorum. Takımlar formalarını kendi yaptırırdı alçakgönüllü olanaklarıyla. Yağ tenekelerinden biri alınır, formalar içine atılırdı. Arkalarına annelerimiz numaraları yazardı. Akdenizspor’un renkleri mavi beyazdı.’’
 
1960-67 arası kalemizi koruyan Sefa Erfa arkadaşını şöyle hatırlıyor. ‘’Rafet delişmen topçulardandı. Çok iyi bir oğlandı aslında. Saha dışında sevimli, uyumlu biriydi. Saha içinde ise çok hırslı, yenilgiyi asla kabul etmeyen bir yapıdaydı. Sağ ayağı daha iyiydi ama sol ayağı da fena değildi. Boyu 1.65 filandı ama hem zamanlaması çok iyi olduğu için, hem de sıçrama yeteneğine sahip olduğu için kafa toplarında da mükemmeldi. Ayırıcı özelliği çok güçlü oluşuydu. Kalın ve adaleliydi bacakları. Çok hareketliydi. Karakterli ve onurlu bir arkadaşımızdı. Haksızlığa asla gelemezdi. Durup dururken kavga çıkardığını, saldırganlaştığını hiç görmedim ama tatsız ve çirkin bir davranışla karşılaştığında on kişinin arasına bile hiç gözünü kırpmadan girer, ortalığı dağıtırdı. Röveşata konusunda ise ben benzerini hiç görmedim. Her antrenmanda birkaç kere denerdi zaten. Onun alameti farikasıydı. Çok yükselirdi ve topa iyi hükmederdi. Seyretmesi büyük zevkti bu röveşataları.’’
 
Efsane kalecimiz Zeki Tüzalgan şöyle hatırlıyor. ‘’Kulüpte sevilen biriydi Rafet. Kankaları Hasan Bilgütay, Selçuk Toker ve Remzi Karaok’tu. Hasan ile bir olup Zihni Aydın’ı kızdırmayı severlerdi. Kayseri deplasmanını unutamıyorum, 1966-67 mevsiminden. Yol uzundu ve yolcu otobüsüne binmiştik. Yani kafilenin yanında başka yolcular da vardı.  Rafet ile Hasan yolculuğu akıllarınca neşeli bir hale sokmak için başlamışlardı gaz çıkarmaya. Yumurta ve yoğurt yiyorlardı molalarda. Otobüs öyle pis kokmaya başlamıştı ki durdurup havalandırmak zorunda kalmışlardı. Bir Hasan, bir Rafet zartlıyordu. Kendilerini uyarmak isteyen Adil Özyedierler abimiz kokuyu duyunca konuşmasını kesip önlere kaçmıştı.’’
 
Dev kaleci Bediz Baysal takım arkadaşını şöyle hatırlıyor. ‘’Rafet’i severdim, sempatik bir çocuktu. 1966-68 arası haftada iki idman yapardık. Sümerspor Sahası’nda ve daha sonra da Çukurbostan’da. Rafet disiplinli bir sporcuydu. İdmanlara düzenli gelirdi. Orta sahanın hem sağında, hem de solunda görev alabilirdi. Gücü çoktu ama top tekniği de iyiydi. Top sürebilir, adam eksiltebilirdi. Forvetlere iyi paslar atabilirdi, kesici özelliği dışında. Derinlemesine paslardı bunlar. Sert de topa vururdu. Özellikle 1967-68 mevsiminde Rafet çok sahadan atıldı, 3-4 tane kırmızı kart gördü. Ama öfkesi kendisine yapılan kasıtlı girişlere karşı olmuştu. Ben onu bugünkü topçulardan Swaynstayger’e benzetiyorum. Bence eksiği maçlarda yaşadığı düşüşlerdi. Devamlılığı iyi değildi. Aynı maçın belli bölümlerinde büyük coşkuyla oynarken, bazen düşer, sahada etkisizleşirdi.’’
 
Selçuk Toker kankasıyla yaptığı İskenderun kaçamağını şöyle anlatıyor. ‘’İskenderun’da kaldığımız otelin çevresinde yığınla pavyon vardı. Oyuncular gece kaçmasın diye kafile müdürümüz Adil Özyedierler otel kapısının önüne bir iskemle atmış, oturup nöbetçilik yapıyordu. Rafet ile kafamıza koymuştuk pavyona gidelim diye. Rafet meraklıydı bu tür mekanlara. Odamız ikinci kattaydı. Çarşafları birbirine ekledik bir halat yaptık. Ben yavaş yavaş aşağı sarktım. Rafet inerken ne oldu anlamadım ama aşağı atladı nedense. Ayağını burkmuştu. Pavyonda davul gibi şişmez mi! Neyse kadınlar, garsonlar ilgi gösterdi de et filan koydular, şişi aldılar. Rafet ertesi gün takımdaki yerini aldı, çok da güzel oynadı.’’  
 
Rafet Vural’ın 1964-66 yıllarında askerliğini yaptığını biliyoruz. Savaş Vardoğan, 1965-66 mevsiminde Şakir Kuruç’un yönetimindeki yenilmez armada İzmir Denizgücü’nde Rafet’in orta sahada oynadığını söylüyor. 
 
Askerlik bitince de bizim tarihimizde ilk kez ikinci ligde oynayan takımımızda görüyoruz kahramanımızı. 1966-67 mevsimi boyunca Rafet daha çok bir coker görünümündeydi. Orta sahanın sağında ve solunda yer aldığı gibi, zaman zaman sağaçık ve sağbek olarak da görev aldı. 1-2 yenilgimizle sonuçlanan iki deplasman maçında da gol attı (Trabzon ve Güneşspor dış saha maçlarında). 
 
1967-68 mevsiminde Rafet takımımızda gerçekten bir yıldız gibi parladı. İstanbul’daki Çanakkale maçını onun golüyle 1-0 kazandık. 1968 yazında şahane takımımız dağıldığında ve topçular birinci ve ikinci kümenin güçlü takımlarına gittiklerinde Rafet de Karadeniz’in kuvvetli takımı Ordu’nun yolunu tuttu. 
 
Rafet Vural 1968-75 yılları arasında Orduspor’un mor beyaz formasını başarıyla ıslattı. Ordulu bir eş buldu kendine. Öyküsünün bundan sonrası epey karışık. Çünkü Rafet futbol sonrası Ordu Stadı’nın hemen yakınlarında, içinde en fazla iki kişinin sığabileceği bir büfe açmıştı. Dönem karışıktı, karaborsanın, cinayetlerin, kaçakçılığın kol gezdiği Milliyetçi Cephe günleriydi. Rafet de Samsun’a gidip kaçak sigara alıp satıyordu bu küçük büfede. Böyle kazanıyordu hayatını. Ama karşıt gurupların birbirlerine silah sıktıkları o yıllarda Rafet Vural cephe tercihini MHP saflarında kullanmıştı. Hasan Bilgütay bir Ordu ziyaretinde Rafet ile birlikteyken yemek yedikleri lokantaya sol militanların baskın yaptıklarını, mekanın sahibinin yardımlarıyla canlarını zor kurtardıklarını söylüyor puslu anıların içinden. 
 
Rafet’in sonrasını bilmiyoruz, kulüple ilişkisi kalmamış çünkü. Ama Ordu Emniyet Müdürü’nün Bediz Baysal abimize verdiği bilgi bu Davutpaşa yiğidinin artık aramızda olmadığı.