ÖZCAN KIR

 






19 Ağustos 1958 İstanbul doğumluyum.Haseki hastanesinde dünyaya gelmişim. 53 senedir aynı semtte oturuyorum, Alipaşa’da.
 
İlkokulu Hekimoğlu Alipaşa’da, orta ve liseyi Davutpaşa Lisesi’nde okudum.Davutpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra, üniversiteyi kazanamadım. Bir daha da şansımı denemedim.
 
Spora beş altı yaşlarında güreşçi olarak başladım diyebilirim şaka ile karışık.  Rahmetli babam Trakyalıydı, eski bir güreşçiydi. Alipaşa’daki evimiz henüz bir gecekonduyken dayımızın evi bize bitişikti. Dayımın benden beş altı yaş büyük olan oğluyla uzun kış geceleri odanın ortasına yatak koyup güreş tutardık. Henüz televizyon yaşantılarımıza girmemişti o zamanlar. Hep beni yenerdi. Ben de ağlardım. Sonra yedi sekiz yaşlarına girdiğimde Alipaşa camisinin avlusunda top oynamaya başladım.
 
Futbolu bana sevdiren abim Nail Kır oldu. Günümüzün değerli profesörü, çalışkan cerrahı Nail Kır. Önce Şeref Stadı, sonra Dolmabahçe’de saha doktorluğu yaparken beni maçlara götürürdü yanında. Doktor kulübesinde birlikte seyrederdik. Hatta 13-14 yaşlarındayken beni top toplayıcısı yapmaya kalktı. Ben içimden, Ben ilerde topçu olacam, bana top toplatmaya kalkıyorsun diyordum abime. Ama sesli demiyordum.
 
Abim şu anda hala Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ortopedi anabilim dalında öğretim üyesi olarak görev yapmakta. Fenerahçeli Rıdvan Dilmen’i defalarca ameliyat etmiş, Aziz Yıldırım başkanlığında, Uğur Dündar’ın yönetici olduğu yönetim kurulunda görev yapmıştı.
 
Çocukken çok hareketliydim, yerimde duramazdım. Abim ben sokakta top oynarken, Bak, derdi, sokak lambası hava karardığı zaman yandığında evde olacaksın. Bazen oyuna dalar, hava karardığı halde top oynamaya devam ederdik. Beni kovalardı o zaman; mahalleyi bir tur atar, koşarak eve girerdim. Beni yakalayamazdı. O zamanlar 10 yaşlarımdaydım, abim ise 24 filan.
 
12-13 yaşlarında Çukurbostan futbol sahası yapılacağı zaman çıkan irili ufaklı taşları Bahriyeli Seyfi lakaplı Alipaşalı ağır abimizin denetiminde toparlardık. Çocuklar, derdi bize, bu taşları yavaş yavaş sur diplerine taşıyacaksınız. İlerde burada top oynayıp  birer futbolcu olacaksınız, derdi. Biz de canla başla çalışırdık.
 
14 yaşıma geldiğim zaman Çukurbostan’da üçüncü ligde oynayan Davutpaşa idmanlarını kaçırmazdım. Önce mahallemizin meşhur kuruyemişçisinden ayçekirdeği alır, sonra antrenmana gelir, kale arkasına yerleşirdim. Seyrederdim antrenmanı. Futbolcu abiler kaleci çalıştırdığı zamanlar top avuta çıksa da, topla bir iki hareket yapıp topu sahaya atsam derdim içimden.
 
Yine bir gün ordaydım,kaleci  çalıştırıyorlardı. Top aniden kafama geldi, yere düştüm. Futbolcu abiler hemen yanıma geldiler. Bir şeyin var mı, dediler. Ben de, Yok, dedim. Onlar da antrenmanlarına devam ettiler. O günler Engin Verel’in hayranıydım.
 
16 yaşıma geldiğimde bir gün abim, Davut Kılıç abine git, sana söyleyecekleri var, dedi. Gittim. Cerrahpaşa hastanesinin oradaki fotoğrafçıya git, dedi, acele fotoğraf çektir ve getir. Ben de söyleneni yaptım, tekrar Davut abinin yanına döndüm. Sana lisans çıkarıyoruz, sen artık Davutpaşa takımının futbolcususun, dedi. Dünyalar benim olmuştu. O gece sevinçten uyuyamadım sabaha kadar.
 
Daha önceleri 13-14 yaşlarındayken Davutpaşa maçlarını seyretmek için Vefa stadına arkadaşlarla yürüyerek giderdik.Alipaşa’dan Vatan Caddesi’ne iner kestirmeden giderdik. O zamanlar Aşık Baba ile İsmail abi malzemecilik yaparlardı. Sahaya para verip girmemek için malzeme torbasını 7-8 kişi bir yerinden tutup girerdik içeri. Kapıdaki görevli, Kaç kişi bir torbayı taşıyorsunuz, çok mu ağır, diye takılırdı. Eğer maça geç gelmişsek, yüksekçe bir duvardan atlar stada kaçak girerdik.  
 
Davutpaşa üçüncü ligdeyken deplasmanda maçı olduğunda akşam radyo on dokuz haberlerinden öğrenirdik sonucu. Pazar akşamları da televizyon spor programında Güneş Tecelli okurdu sonuçları.
 
Tecelli’nin sunduğu programda her ayın en güzel golü seçilirdi. Enver Tuna’nın Balıkesir’de forma giyerken Aydınspor’a nerdeyse santra yakınlarından attığı mermi gibi frikiği hiç unutamıyorum. Alpaslan Eratlı’nın milli maçta attığı golün ardından ikinci seçilmişti bu şahane gol. Ama Enver abinin golü çok daha güzeldi bence.
 
Unutamadığım maçlardan biri de 1972-73 mevsimindeki İzmir Demirspor maçımızdı. Hava sıcaklığı en az 40 dereceydi. Maçı deniz tarafından izliyorduk doktor kulübesinin üstünden. Yanımda rahmetli Hüseyin Çakıroğlu.Bizim iki puan almamız gerekiyordu lige tutunabilmemiz için, Demirspor’a ise beraberlik yetiyordu. Engin Verel golü atmış, biz de sevinçten dört köşe olmuştuk.
 
Lisans çıkardığım ilk senemde yaşım küçüktü. Stoper arkadaşım Demir Önen ile 16 numaralı yedek formayı kapabilmek için aramızda tatlı bir rekabet yaşıyorduk. Davut abi bir hafta onu, bir hafta beni yedek soyundururdu.
 
Genç takımın Şeref stadında maçı vardı. Abimle gittik Sirkeci’de Kral marka futbol ayakkabısı aldık. Maça geliyoruz. Ama bindiğimiz otobüs trafikte kalınca stada geç geldik. Demir 16 numaralı formayı kapmıştı. Bu nedenle o günden beri uyuzum İstanbul trafiğine.
 
O günlerde ikinci başkan Hakkı Yağız’dı. Başkomser emeklisiydi. Bir gün Davut abiye, Yahu bizim doktorun kardeşini on-on beş dakika oynat, demiş. Davut abi de son Taksim genç maçında Vefa stadında başladı beni ısındırmaya. Son yirmi dakikaydı. Isındım ısındım, son iki üç dakikada da oyuna girdim. Top ayağıma değmeden maç bitti. Davut abi oynatmamakta haklıydı, çünkü çok çelimsizdim.   
 
1973-74 mevsiminde pek başarılı olamadık. Süleymaniye, Galata, Yedikule, İstanbulspor, Fenerbahçe gibi takımlar vardı grupta. 1974-75 mevsimi daha iyi oynadık, ligi ortalarda bitirdik.
 
1975-76 mevsiminde Davutpaşa genç takımı bir patlama yaptı,  Fenerbahçe genç takımının ardından ligi ikinci bitirdik.
 
Kadromuz şöyleydi. Kalecimiz Levent’ti, yedeği ise o günlerde efsane Hababam Sınıfı filminde oynayan Nejat. Sağ bek Ali, sol bek ise Vahit’ti. Savunmanın göbeğinde Demir Önen ile Ömer Ali İpekoğlu oynuyordu.Orta sahada kesici ve savunmaya yakın oynayan Ataman’dı. Sağ bölgede Hüseyin Çakıroğlu, solda ise ben Özcan Ertuğrul Kır görev yapıyorduk.İleri üçlüde sağda Sermet, santrforda Hasan Ali Karuç, solaçıkta Hayrullah oynuyordu. Yedeklerimiz ise Tayfun, Mesut Ecevit, Haluk, Adnan Demirsoy, Hüseyin Güngör ve Muhittin Boşat’tı.
 
A takımın da as oyuncularından Cavit zaman zaman yer alırdı takımda ama antrenör Bakırköylü Ogan izin vermezdi her zaman. Cavit daha sonra birçok iyi takımda yer aldı. Malatya, Karagümrük gibi.
 
Ömer Ali Alibeyköy’de 1982 yılında gol kıralı oldu. Hüseyin Çakıroğlu Karabük, Antep ve Fenerbahçe’de yıldızlaştı, A milli formayı giydi. Demir Süleymaniye Sirkeci’ye transfer oldu.
1975/76 mevsiminde İstanbul profesyonel genç takımlar liginde ikinci olduk.Oynadığımız ilk beş maçta on puan topladık. On iki gol atıp hiç gol yemedik.
 
Galata’yı 5-0 yenerek başlamıştık, bir gol bendendi. Taksim’i ise 2-0 ile geçmiştik.
 
Karagümrük maçını ben ve Hüseyin Çakıroğlu’nun golleriyle 2-0 devirmiştik. Eyüp stadında yapmıştık bu karşılaşmayı. Hüseyin’in golü çok ilginçti. Kaleciye bir geri pası atmışlardı. Ceza yayının orada kaleci ıska geçti. Hüseyin arkasını dönmüş santraya yürüyordu. Kendisini uyarınca, döndü, golü attı. Benim golüm ise çok güzeldi. Ben orta sahadan bir top almış, herkesi tek tek geçip topu filelere bırakmıştım. Karagümrük genç takımını o günlerde Lağım Osman lakaplı abimiz çalıştırıyordu. Abim Nail Kır da türbünde maçı izliyordu. Ben golü attıktan sonra Osman abi Nail Kır’a döndü, Kardeşine doping mi yaptın diye seslendi. Bende güzel bir anı olarak kaldı bu. 
 
Güçlü İstanbulspor maçı ise 2-0 yengimizle sona ermişti. Hasan ve Hayrullah’tan gelmişti gollerimiz. Eyüp stadında oynadığımız maç unutulmazdı benim için. Çok güçlü kadroları vardı çünkü. Fenerbahçe’de oynayan Özcan Kızıltan bile yedek kulübesindeydi.
 
Beykoz karşısında ise sağ bek Ali’nin vuruşuyla 1-0 galip gelmiş, iki puanı hanemize yazmıştık. Paşabahçe stadında oynadığımız bu maç benim için unutulmazdı. Pazar günkü maç öncesi ishal olmuştum. Maça geldiğimde rezil olacağım diye korkuyordum ama hayatımın en iyi karşılaşmalarından birini çıkarmıştım orada. Grubun öteki takımları Fenerbahçe, Vefa ve Üsküdar Anadolu’ydu.
 
Altıncı maçımızı Ali Sami Yen’de Fenerbahçe ile yaptık. Kışın ortasında bir gündü. Hava çok soğuktu. Fener de güçlü bir ekipti, kaptanları daha sonra A takımının da değişmezi olan Cem Pamiroğlu’ydu. Maça iyi girdik, Mesut Ecevit’in golüyle öne geçtik. İlk yarının sonunda bir köşe atışı kullandı Fenerliler. Ben kafayla topu santraya doğru uzaklaştırdım. Topun düştüğü yerde biten sağbekleri oradan mermi gibi vurdu, 1-1. Abartmıyorum, yüz kere daha vursa kaleyi tutturması mucize olurdu. İkinci yarıya yine iyi başladık. K.Hüseyin bir ara topuna daldı, kaleciyle karşı kaşıya kaldı. Yan hakem ısrarla devam et diye işaret etmişti. Ama orta hakem İsmail Hendek ofsayt çaldı. Maçın doksanıncı dakikası ise çıldırtıcıydı. Rakip ceza sahasında bir kafa topunda yere düştüm ve kolum kırıldı. Ben yerde yatarken İsmail Hendek oyunu durdurmadı ve rakip atak golle sonuçlandı. Böylece maçı 2-1 kaybettik. Maç bitiminde çok itiraz ettik ama sonuç değişmedi. Hava çok soğuktu o gün. İsmail Hendek’in sümüklerinin donduğunu görmüştüm. Hakikaten çok soğuktu. Bir başka şanssızlığımız da as oyuncumuz Cavit’in o gün sakat olması ve forma giyememesiydi.
 
Bizim devamlı seyircilerimiz olan Zülfü Becerikli ve Ali Evrey abilerimizden çok şey öğrendim. Ali abi şunu belletmişti bana. Rakip kaleci topu oyuna sokacağı zaman, orta sahadaki rakibimle aramdaki mesafeyi açmamı öğütlemişti. Kaleci bu oyuncuyu boş görüp de topu ona attığında ben de hamle yapıp kapardım topu. 
 
O zamanlar çok kuvvetliydik, kendimize iyi bakardık. Her idman sonrası Çukurbostan’da Hüseyin Çakıroğlu ile iki sek süt içip bitirirdik.
 
1976/77 mevsiminde birinci amatör ligde oynamaya başladım. Antrenörümüz Rıdvan Şumlulu’ydu. Hemhem genç takımda,  hem de A takımda oynuyordum. Levent, Cumhur, Ömer Ali, Cavit, Ekrem, Aydın, Sıtkı, Ahmet ve Necip hatırladığım arkadaşlar. Maddi beklentimiz hiç yoktu. Mahalle takımımız diye aşkla oynardık.
 
Belki Fenerbahçe genç takımını yenememiştik ama Davutpaşa Lisesi’nde okurken Fenerbahçe Lisesi’ni Şeref Stadı’nda 4-1 mağlup etmiştik. Bu da bizim için bir teselli olmuştu. Okul takımında Ömer Ali, Malatya’da oynayan Arif, Edirne’de oynayan Seyhan gibi iyi topçular yer alıyordu.
 
Bir sene öncesi şampiyon olan Davutpaşa Lisesi kadrosunda ise bizim takımda da oynayan Burhan, İstanbulspor ve Sarıyer’de forma giyen Hayri Ülgen, Tekirdağspor’a giden Celal, Ömer Ali ter dökmüştü. Şampiyonluk kazanıldıktan sonra da efsane Gündüz Kılıç okula gelip seminer salonunda ödül vermiş, futbol konusunda bir söylev sunmuştu öğrencilere.
 
Unutamadığım maçlardan biri de Zeyrek maçımızdı. Düşmemek için mücade ediyorduk. Süha kaleci ile karşı karşıya kaldı ve bir çalımda kaleciyi de geçerek galibiyet golümüzü attı. Böylece kümede kalmayı başarmıştık. Süha Kartallıoğlu çalım konusunda uzmandı. Rensenbrikderdik ona. Beşiktaş’ta oynayan Quaresma’nın sol ayaklısıydı diyebilirim.   
 
1977/78 mevsimi. 3. Lige terfi maçları çok heyecanlı geçmişti. Muğla, İzmir Demirspor, Kırşehir, Galata, Çanakkale, Sitespor, Barbaros bizim guruptaydı. O sene Galata şampiyon olup üçüncü lige çıkmıştı. Galata ile Vefa Stadı’nda oynamıştık. Çok güçlü bir takımdı. Adem, Günay, Gazanfer gibi birinci sınıf topçulara sahiptiler. Son dakikalara 2-0 önde girmişlerdi. Ben bir gol atınca Adem’in bağırıp çağırdığını hatırlıyorum. Maçı rölantiye alın, asılmayın ulan, diye haykırdığını.
 
Futbolu zevk için oynuyorduk, para için değil. Olanaklar çok kısıtlıydı. İki üç sene genç takımda aynı formayla oynuyorduk. Son sene forma yine aynıydı. İki renk şort ile iki renk tozluk alınmıştı sadece.
 
Davut Kılıç disiplini önde tutardı. Bir gün bir baktık Demir Önen on sekiz kişilik maç kadrosunda yok. Demir soruyor hocaya neden yok diye. Davut abi maçtan bir gün önce Demir’i semtte ayakkabısının topuklarına basmış yürüdüğünü görmüş. Sen artık kabadayı olmuşsun, dedi, futbolcu olmasan da olur. Kadroya bu nedenle almadım, dedi.
 
Şimdiye kadar sigara içmedim, kötü alışkanlık edinmedim. Bu spor sayesindeydi. Davut abi, Eğer sizi elinizde sigara ile göreyim lisansınızı yırtarım, derdi. 
 
Eyüp Stadı’nda oynadığımız Üsküdar Anadolu maçında Sermet sağ açıktan top getirdi, ortaladı. Göğüs hizasında sert bir ortaydı. Topa kafayı vurdum ama çataldan döndü. Saha çamurluydu, top gülleye dönüşüyordu böyle sahalarda. Bir hafta başım ağrıdı. Başımın ağrısına mı üzüleyim, kaçan gole mi. Daha sonra kulağımda hafif bir işitme kaybı oldu. Şimdiki toplar ise kuş gibi uçuşuyor. Enver abi, Mehmet Sormaz ya da Mehmet Ecevit şimdi oynasalar topu bir kaleden öteki kaleye sokar gibime geliyor.
 
Sahaya kaptan olarak çıkacağım tek genç takım maçı Fenerbahçe Stadı’nda yapılacaktı. Hem A, hem de genç takımda yer alıyordum o gün. A takımla yapılacak maç yağmur nedeniyle iptal oldu, oynanmadı. İki saat sonrasındaki genç takımı maçı da yağmurun kesilmemesi nedeniyle ertelenince kaptan olarak soyunsam da, kaptanlık yapmak nasip olmadı bana.  
 
Mehmet Çakıroğlu ve Hüseyin Çakıroğlu’lu da bir anım var. Mehmet Yaylaspor’da kaptandı o günlerde. Kardeşi Hüseyin ise bizim genç takımdaydı. Davut abi o gün sahaya Hüseyin’i kaptan olarak çıkardı. Birinci amatör ligi maçında iki kardeş böylece iki kaptan olarak karşı karşıya gelmiş oldu.
 
1978 güzünde Fransız asıllı, İsviçre’de yaşayan bir kızla gönül ilişkim oldu. Önce o İstanbul’a geldi 1978 Temmuz ayında, Eylülde de ben İsviçre’ye gittim. Üç ay kaldım, askerlik nedeniyle döndüm.
 
1979Mart ayında Mamak Muhabere Okuluna, çavuş talimgahına askere gittim. Serbest büyüyen çocuklardandık biz. Anneden, babadan bir fiske bile yemeden gelmiştim askere. Askerde yediğim bir tokattan sonra rahatsızlandım. Rahatsızlığım 3 günü aşıncaAnkara Gülhane’den Cerrahpaşa psikiyatri bölümüne havale ettiler beni. Orada tedavi görmeye başladım. İki sene çok yoğun ilaç kullandım. Bu nedenle futboldan tamamen uzak kaldım. İlaçlar kademe kademe azaltıldıkça gücümü yeniden toparlamaya başladım.
 
1980 senesinde yeniden döndüm Davutpaşa’ya. Amatör küme maçlarında oynadım. O sene ikinci kümeye yükselmiştik Kadri Aytaç yönetiminde. İlaçlar nedeniyle kendime güvenimi yitirmiştim biraz.
 
1984’ten sonra panik atağımın yoğunlaşması nedeniyle, bırakın maça çıkmayı, maçlara bile gidemiyordum.
 
Şu anda evliyim, iki çocuğum var. Eren 30 yaşında, Gizem ise 26. Eren’i spora yönlendirmedim, İzmir Ege Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Kızım da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni.