OSMAN KARA

 




21 haziran 1993’te Konya’nın Bozkır ilçesinde dünyaya geldim. Annem ve babam Konyalı.Babam 2011 yılında öldü. Bir kızkardeşim var. Annem bakıyor bize, ailenin çalışanı o şimdi. Üçümüz de birbirimize çok bağlıyız.
Doğduğumdan beri İstanbul’da yaşıyoruz. Zeytinburnu ilçesinde oturuyoruz. Yeni Doğan mahallesinde. Bayağı değişikliklere uğradı Zeytinburnu son yıllarda. İyi şeyler yapıldı. Daha önceleri biraz kötü şöhrete sahipti. Her anlamda kötü bilinen bir ilçeydi. Pisti filan. Şimdi eskisi gibi değil ama.
Küçük yaşlarda oldukça yaramaz bir çocuktum. Sekiz yaşından beri futbol oynuyorum. Biraz aksiydim çocukluğumda. Daha çok da şanssızdım. Her anlamda şanssızdım. Konya’ya gidiyordum, her gidişimde başıma bir şeyler geliyordu. Köpek ısırıyordu. Dayım sırtından düşürmüştü beni, her yanım ağrımıştı. İki üç kere gitmiştim zaten Konya’ya. Başıma gelenlerden sonra arkadaşlarım Gazi lakabını takmıştı bana.
Nuri Paşa İlköğretim okulunda okudum ilkin, Zeytinburnu’nda. Aslında çok sakin, uslu bir öğrenciydim. Aslında çok konuşurum ama okulda az konuşuyordum. Genelde çalışkan bir öğrenci sayılırdım herhalde. Kendi halinde, sakin bir çocuktum.
Futbola başladığımda okul takımına girdim. Seçmelerde başarılı oldum. Futbol takımına seçildim. Ama maçlarda çıkan olaylar nedeniyle takımımız liglerden çekilmek zorunda kaldı.
İlkokul sonrası Yüzüncü Yıl Meslek Lisesi’ne yazıldım. İlk senemde kaldım. İlk senem zor olmuştu benim için. Yeniydim. Ortam farklıydı. Bilmediğim bir okuldu. Yaşça büyükler doluydu çevremde. Abiler çoktu yani, papazların sayısı fazlaydı. Her şey zordu sözün kısası. Hiç sevmiyordum okulu. Annemin zoruyla gidiyordum. Şu anda dördüncü sınıfa, lise sona geldiysem annemin büyük payı var bunda. Üzerimde büyük emeği var. Yoksa çoktan ayrılmıştım okuldan.
Okulda sınıf takımında kaptandım. Okul takımına da girdim. Ama okullar arası maçta kavga çıktığı için takımımız dağıtıldı. Ben oynamamıştım o maçta. Zaten artık yaşım 19 olduğu için, oynamam söz konusu değil. Basketbol seçmesine de girmiştim bir aralar.
İki yıl önce İbrahim Kuruç hoca ile tanıştım. Onun Trabzon futbol okuluna yazıldım. Sonra 2010-11 mevsiminde hocam Davutpaşa’ya getirdi beni.
Davutpaşa’ya geldiğimde önce sol açık oynuyordum, ama idmanlarda beni izleyen hocam beni forvet olmaya yönlendirdi. Ama geçen yıl oynadığım ilk on maçta gol atamadım. Sonra bütün maçlarda gol ya da goller atmayı başardım. İlk on maçtaki suskunluğumu üstümdeki baskıya bağlıyorum.
Bu sene başında oynadığımız hazırlık maçlarıyla  da maç eksikliğimi kapadım. Tecrübe kazandım oynadıkça. Bireysel olarak geliştirdim kendimi. Ama bence bireysel olarak iyi olmaktan çok, takım olarak iyi olmak çok daha önemli.
Ben Davutpaşa’da oynamaktan çok mutluyum. Büyük takımların altyapısında olmak istemezdim asla. Çünkü bu takımların altyapıları pek güçlü değil. Alttan gelip A takımında oynayan futbolcu sayısı parmakla sayılacak kadar az.
Futbol biçemimi tanımlamak gerekirse, süratli bir topçuyum. Kuvvetliyim. Boyum pek uzun değil, 1.74 ama zamanlamam düzgün, takipçiliğim mükemmel, bayağı iyi sıçrıyorum ; yani kafa toplarında başarılıyım. Kafa golleri de atıyorum. Topa iyi vurabiliyorum. İki ayağımı da kullanabiliyorum. Zaten günümüz futbolcularının tümü de iki ayağını kullanabiliyor. Günümüz futbolunun olmazsa olmazı bu.
Yeteneklerim erken yaşlardan itibaren keşfedildi. Mahalledeki abiler hep bana, Seni bir yerlere götürüp yazdıralım, der dururlardı. Ama bayağı geç kaldım bir futbol okuluna yazılmak için. Ama annem itiraz ediyordu buna; futbol oynarsam okuyamayacağımı söylüyordu.
Mahallede top oynayıp duruyordum. Kendimden büyüklerle oynuyordum hep. Ve sürekli öğreniyordum. Neler yaptığına dikkat ediyordum yaşça büyüklerimin. Nasıl pozisyon alıyorlar, nasıl top kontrolü yapıyorlar diye.
Tabii herkesin hayalinde birileri olduğu gibi, benim de kendime örnek aldığım topçular bulunuyor. Messi gibi, Ronaldo gibi, Kaka gibi. Tük futbolculardan da Arda Turan gibi.
Boş zamanlarım oldukça az. Okula gidiyorum, döndüğümde evde dinleniyorum. Haftada dört idman yapıyoruz. Akşamları yapıyoruz bunları. Maçları da eklersek buna, çok az zaman kalıyor boş diye nitelendirilecek. Bunları da dinlenerek geçiriyorum. İdmanın faydaları böyle çıkıyor ortaya.  
Futbola yaklaşımım çok ciddi. Ben bunu bir meslek olarak görüyorum, bir hobi olarak değil. Gelecekteki hedeflerim büyük. Profesyonel olmak, daha büyük takımlarda futbol oynamak gibi. Hedefsiz bir insanın başarılı olabileceğini düşünemiyorum ben hayatta.
Takım içinde bir ailesi havası soluyoruz. Abi kardeş ilişkisi yaşıyoruz bir arada. Herkes ile aram çok iyi. Hepimiz öz kardeşlerimizi nasıl görüyorsak, takım arkadaşlarımızı da öyle görüyoruz. Uyum mükemmel. Takımımızdaki en büyük gücün arkadaşlık olduğunu kesinleyebilirim. Geçen yıl 5-0 maç kaybettiğimizde, dönüp lokalimizde 25 kişi idman yaptığımızı hatırlıyorum. Oysa ikinci amatör küme takımları bu dayanışma duygusundan yoksun. Farklı yenilgilere uğradıklarında salıyorlar, bırakıyorlar mücadeleyi.
Takım içindeki en iyi arkadaşlarım Serhat Çoban, Furkan Küçükoğlu, Barış Kalmak, Gani Efe, Altan Kartal, Burak Aslan, Mehmet Halıcı diyebilirim.
İbrahim Kuruç’un yeri ise tartışılmaz bence. Harika biri. Çalıştırma sistemi bizim üzerimizde aslında. İkinci amatör küme takımı olmamıza karşın çok sıkı çalıştırıyor bizi. Dört gün büyük bir keyifle çalışıyoruz. Antrenmanların gece olması zorlamıyor bizi. Yapabileceğimiz en iyi saatlerde yapıyoruz antrenmanları. Okuyan var, çalışan var aramızda. Akşam daha güzel.
2011/12 mevsimi için ben umutluyum. Herkes inançlı zaten şampiyonluk konusunda. Hem A takımı, hem de U19 bence şampiyon olacak bu sene. U19 ligi daha az takımlı. Yedi sekiz takım var olsa olsa. Bu lig takımlarına oranla biz kıyaslanmayacak kadar tecrübe ve maç kondisyonuna sahibiz. Emrullah, Barış, Adem, Dorukhan, ben, Furkan ile bayağı güçlü bir kadroyla mücadele edeceğiz bu sene. 
Bir başka beklentim daha var. En azından üç beş oyuncu da transfer olacak diye düşünüyorum mevsim sonunda.
Geçen yıl beni iki üç takım istemişti. Süper amatörden Bal ligine çıkan Vardar ve Zeytinburnu bunlardan ikisiydi. Zaten sene başında Zeytinburnu ile kampa girmiştim. Ama İbrahim hoca bir yıl daha oynamamı istedi. Üstelik de iki takımda da oynayabileceğim için ben Davutpaşa’yı tercih ettim. Bunu önemsiyorum çünkü maç deneyimi kazandırıyor oynadığım her karşılaşma.