OKTAY ESEN

 





Alipaşa kedileri, Davutpaşa’nın altmışların başındaki unutulmaz topçusu Oktay Esen amcalarını, Cerrahpaşa Özyuva ve Çelikspor takımlarında göstermiş olduğu golcülüğüyle olduğu kadar, dev kaleci Bediz Baysal’la birlikte, 5 Ağustos günü ayrı evlerde yaptıkları doğum günü kutlamalarından da tanıyorlar. Alipaşa kedileri imrenerek hatırlıyor çukulatalı ya da çilekli leziz pastaları, üflenen mumları ve hep bir ağızdan söylenen ‘iyi ki doğdun Oktay abi’ şarkılarını. Ve dillerini şaklatıyor, yalanıyorlar.
                         
Oktay Esen aynen Neşet Ertaş, Julius Hemphill, RoyBrooks, Perry Robinson, Eric Gale, Don Sugarcane Harris, BookerLittle, FreddieHubbard ve Carla Bleybenzeri yerüstü ve yeraltı efsaneleri gibi 1938 yılında gelmiş dünyaya. 5 Ağustos gününde.
 
Eyüp semtinde başlamış yaşam mücadelesi. Beşiktaş-Yıldız (1944-1955), Cerrahpaşa (1955-1964),Çapa, Çiftehavuzlar, Göztepe ve Maltepe  semtlerinde devam etmiş bugüne kadar.Yirmi iki yıldır Maltepe, Çiğdem Sokak’ta, sekiz numaralı Gürcan Yılmaz Apartmanı’nda.
 
1989 yılında aramızdan ayrılan Baba Hüsnü teknisyenmiş, Dame de Sion’da öğrenim gören Muzaffer anne ise henüz 22 yaşındayken elveda demiş dünyaya. Dört kardeşler. Biri kız (Yüksel Kip, Ankara’da yaşıyor, Türk Sanat Müziği’ne gönül verenlerin yakından tanıdığı bir şarkıcı), üçü erkek. Ailede kulak çok güçlü. Oktay Esen babasının da harika bir sesi olduğunu söylüyor.
 
Yıldız İlkokulu, Nişantaşı Ortaokulu, Taksim Atatürk Lisesi ve İstanbul İktisat Fakültesi’nde ilk, orta ve yüksek öğrenimini görmüş, iktisat diplomasını aldığı yıl 1962.
 
Esen’in futbola başladığı sene 1956. Bu seneye kadar, küçükken raşitik olduğu için anababası engellemiş onu. Yıpranır, sakatlanır diye ayaktopu yasakmış Esen’e. Ama lise bitince genç Oktay, semtinin takımı Cerrahpaşa Özyuva’da sergilemeye başlamış hünerlerini. Mahalle takımıymış Özyuva, ama yazlık maçların, gazozuna turnuvaların gözdesiymiş. Edip Kürklü, Kaya Kürklü, Ediz ve Gediz Baysal, Fikret, Öner ve Korman Aydın gibi sağlam topçular yer alırmış kadroda. Esen takım gayrı federe olduğu için başka takımlarda top koştururken de semtinin mahalle takımında oynamaya devam etmiş ilerleyen yıllarda. Leblebi gibi sıralamış  gollerini.
 
Bediz Baysal, Oktay Esen’in futbol biçemini şöyle anlatıyor. ‘’Oktay abi çok teknik bir oyuncuydu. Özelikle ayak içini iyi kullanırdı. Büyük bir çalım ustasıydı. Oynadığı takımlarda, Davutpaşa dışında, hep gol kıralı olmuştu. Sağ ya da sol iç oynardı daha çok, ama gerektiğinde santrfor pozisyonuna da geçebilirdi. Penaltı atışlarını da hep o üstlenir, kesinlikle kaçırmazdı. Ama bir gün, Sümerspor sahasında, penaltısını kurtarmıştım onun. Hayatı boyunca kaçırmış olduğu tek penaltıydı bu.Herhalde 1962 yılıydı. Ben genç takımın kalesini koruyordum o sırada. İdmanda A takım ile gençler bir hazırlık maçı yapmıştık. Hiç unutamam bu tatlı anımı.’’
          
Esen’in mahalle takımındaki başarılı futbolu ve golleri semtteki takımların dikkatini çekmişti elbette. 1958-61 yılları arasında genç topçuyu birinci amatör kümenin güçlü armadası Çelikspor’da görüyoruz. Silivrikapı semtinin takımına üç sene hizmet veren Esen her yıl gol kıralı olmayı başaracak, ikinci yılında, 18 maçta rakip filelere 36 gol bırakacaktı. Bu gayret ve başarısı da kendisini 1961 senesinde mahalli kümeninköklü kulübü Davutpaşa’yataşıyacaktı.
 
Mahallesinin terzisi, muhtar Selahattin önermişti onu Davutpaşa başkanı Müfit Değer’e. Ama söylemek gerekiyor altmışlı yıllar başları, takımımız için pek iç açıcı yıllar değildi. Takım yaşlanmıştı çünkü. Koşacak dermanı pek yoktu ihtiyar delikanlıların. Antrenör Adil Özyedierler de takımı ateşleyecek bir enerjiye, yenileyecek bir güce sahip değildi.
 
Bu nedenle hücuma dönük oynamaya alışmış Esen Davutpaşa takımının forvet hattında ‘üşümeye’ başladı. Top gelmiyordu çünkü. Rakipler maçın tamamını bizim yarı sahaya yıkarak eziyorlardı bizi. Esen de bu nedenle haf hattına geçti, savunmaya dönük görevler üstlendi. Soğuğa, ayaza karşı alınmış iyi bir önlemdi bu.
 
Oktay Esen bu dönemdeki takım arkadaşlarından kaleci Sefa ve Güven, solbek Hüsamettin, santrhaf Sabri, sağaçık Enver, orta saha Rıdvan Şumlulu, savunmacı Necati Civez, haf Korsan Celal, Taksimli sol bek Gözlüklü Garbis, Taksimli Çiriş, forvet Gözlüklü Ohannes ve Osman’ı hatırlıyor.
          
‘’Dönemin başka bir özelliği de mahalli kümenin çok güçlü ekipleri Taksim, Beyoğluspor ve Adalet karşısında oynadığımız oyunlardı, diyor Oktay Esen. Çünkü söz gelimi Taksim karşısına çıktığımızda, rakiplerimizin rakipleri Beyoğluspor ve Adalet seyircileri bizi desteklediği için takımımız şahlanır, çok hırslı oynardı. Aynı şey öteki takımlara karşı da geçerliydi. Yani Beyoğluspor maçlarında da Adalet ve Taksim taraftarları bizi alkışlar, coşkuyu verirlerdi.’’
 
Oktay Esen başarılı futboluyla üçüncü yılında yani 1963-64 mevsiminde takım kaptanlığını da yaptı. Unutamadığı anıları arasında çok sevdiği Sefa Erfa ile maç öncesi yaptıkları şakalaşmalar önemli yer tutuyor. Hep başarısız sonuçlara abone olduğumuz için sorarlarmış maç öncesi genç kaleciye. ‘Sefa, kaç defa’ diye. Dört dediklerinde, dört yermiş Sefa, beş dediklerinde de beş. Bu da işin gırgırı tabii.   
 
Bir de Taksim’den gelen ve Çiriş lakaplı gözlüklü oyuncuya Taksim maçlarında eski takım arkadaşlarının yaptıkları şakalar, daha doğrusu eşek şakaları Esen’i hala gülümsetiyor. Şeref Stadı’nda yağmurlu, karlı havalarda yapılan maçlarda, eski Taksimli kankalar, Çiriş’in gözlüğünü çekip, yerdeki çamurları sürerlermiş oyuncumuzun gözüne. Çiriş de dakikalarca gözlerini oğuştururmuş etrafı görebilmek için.
 
Ama eklemek gerekiyor, başarılı hafımızın da o günlerde gözleri epey bozukmuş. Esen üç derece miyopmuş çünkü. Bu nedenle karanlık havalarda, karın tipinin bastırdığı günlerde seçemezmiş çevresini.
 
Esen üç yıllık Davutpaşa deneyiminin ardından 1964 Mart ayında askerlik günlerine başlıyor. Acemilik Sütlüce, usta birliği ise İzmit. İki yıl sürüyor vatani hizmet. Ama ne yazık ki profesyonel futbolcu olduğu için İzmit Karagücügüçlü amatör takımlarda sergileyememiş yeteneklerini. Sadece birlikler arasında yapılan maçlarda sıralamış gollerini.
 
1966 yılı hem terhis günlerini, hem de iş hayatının başlangıcını imliyor. Tepebaşı’ndaki Sosyal Sigortalar Kurumu’nda iki yıl boyunca görev yapıyor. 1968-73 arası Merter semtinde Fruko/Tamek meyve suları için emek veriyor. 1973 sonrası ise, 1992 yılına kadar tam yirmi yıl ter dökeceği Eczacıbaşı’nda çalışıyor. Şişli’de ipek kağıt bölümünde.
 
1992 önemli bir sene Oktay Esen için çünkü önemli bir kalp ameliyatı geçiriyor ve kendisine bir yıl istirahat veriyor. Bu süre içinde dinleniyor, kendini topluyor. 1993 senesi yeniden başlıyor yoğun iş yaşantısı. Bu kez Panda dondurmaları. Avcılar’da geçen bir yıl. 1994 ise Esen’in onca zamanın birikimiyle kendi işini kurduğu sene. Bir danışmanlık-pazarlama şirketi bu. Üç yıl da böyle geçiyor.
      
1997 sonrası Oktay Esen’in ne yazık ki görme yetisinde bir azalma gözleniyor. Bu da kendisini çok sevdiği çalışma hayatından çekip alıyor.
 
Esen’in dünya evine girişi 1967 yılında. Okşan hanım ile birleştiriyor yaşamını. 1 Şubat 2012 tarihine kadar, 45 yıl boyunca mutlu bir birliktelik sürüyor; sızıltısız, dırıltısız. Ama şeker hastalığı ne yazık ki en sevdiği varlığın ölümüyle noktalanıyor.
 
Bir zamanlar Eczacıbaşı’nda pazarlama bölümünde çalışan, şimdilerde Danimarkalı eşi KennethLarsen ile yurtdışında bir bilişim şirketi yöneten Çiğdem (1967) ve DEİK’te (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) protokol müdürlüğü yapan Özlem (1973) bu evliliğin iki değerli meyvesi.
 
Oktay Esen’in hayatta en çok sevdiği şey yer değiştirmek olmalı. Mesleğinin de getirdiği zorunluklar nedeniyle nerdeyse ülkemizin tamamını dolaşmış arabasıyla. Direksiyon başında kat etmiş olduğu kilometre sayısını hesap makineleriyle bile kestirmek bayağı zor gözüküyor. Oktay Esen, Eczacıbaşı’nda bayilik verdiği için, seçilen adayları hep yüz yüze gelerek denetlermiş. Bu nedenle hep ‘yoldaymış’. Görmüş olduğu kentler içinde İzmir özel bir yer tutuyor onun için. Gap sonrası yemyeşil olan Urfa ve Gaziantep de güzel çağrışımlar yaratıyor belleğinde.
       
Esen’in bir başka büyük merakı elektronik ve tamircilik. İktisatçı olmasam, elektronik alanında çalışırdım, diyor. Babaya çekmiş olmalı bu bağlamda.  Yıllar boyunca bozuk pikap, hurda radyo ve elden düşmüş ev aletlerini toplayıp evdeki atölyesinde onarmış. Alkolle temizleyip, yeni baştan gıcırgıcır yaparmış bunları. Sonra  sevdiklerine hediye edermiş.
 
Oktay/Okşan çiftinin yolculuklara olan düşkünlüğünün de altını çizeyim. Yapılmış sayısız yurtiçi seyahat var. Esen  bu arada birlikte en az yirmi-yirmi beş dış ülkeye de gidildiğini belirtiyor. 
 
Oktay Esen görme yetisi azalana kadar Milliyet ve Cumhuriyet okurmuş. Televizyon kanalları içinde daha çok haber ağırlıklı izlencelere kulak veriyor şimdilerde. Müzik çok önemli yaşamında. Özellikle de Türk Sanat Müziği. Ama çok sesli müziğe de kulak veriyor arada sırada. Arabeskten nefret ediyor.
             
Dev kaleci Bediz Baysal evleri ile çok yakınmış Cerrahpaşa’da. Çok anısı var ikilinin hastane için istimlak edilen Tarhana Mektep Sokak’tan. Bediz Baysal, Oktay abisinin futbolculuk yıllarındaki ilahının Can Bartu olduğunu söylüyor, biçemi de Sinyör’e benzermiş zaten. LefterKüçükandonyadis de çok beğendiği bir topçuymuş.
 
Oktay Esen kendisini, ‘ev ve iş hayatı çok farklı biri’ diye tanımlıyor. İşte hak yemeyen, kimseye gebe kalmamak için didinen biri olmasına karşın evde eşine ve kızlarına çok yumuşak ve anlayışlı davrandığını söylüyor.
 
Aslan burcuyum ya, burcumun özelliklerini yansıtırım, diye ekliyor. Deli olduğumda tam deliyim. Levye taşırdım yanımda arabada, çok şöför dövdüm.  Haksızlığa asla tahammül edemem, diyor gülümseyerek.
 
Siyasi görüşleri sosyal demokrasi çizgisinde. CHP’liyim, diyor, sonra, daha doğrusu CHP’liydim diye düzeltiyor. Kılıçdaroğlu’nun benimsediği ve yerleştirmeye çalıştığı yeni anlayışı,  halkçılıktan ve partinin kuruluş ilkelerinden bir sapma olarak görüyor.
 
Esen çevreye karşı duyarlı uygar bir birey. Hyde Park’ta dolaşmış biri olarak açık ve temiz havanın ne olduğunu, Almanya’da dolaşmış biri olarak da düzenin ne olduğunu biliyorum ve olan bitene çok üzülüyorum, diye eleştiriyor iktidarın çevre politikasını. Deniz kirliliği konusu da onu çok üzüyor. Çünkü Esen bir deniz tutkunu. Yazlık Kumburgaz’da, 1968 yılından bu yana.
 
Hayvanları da çok seviyor ama koynuna almıyor, birlikte yaşadığı kızı Çiğdem gibi. Evinde 11 yıldır birlikte aynı havayı soluduğu Tırtıl bir ‘malteseterrier’.
           
Esen sinemayı çok seviyor, eski mahallesindeki açık yazlık sinemaları unutamıyor. O dostlukları da. Sevdiği oyuncuları bir çırpıda sıralıyor. Kim Novak, Elizabeth Taylor, MarlonBrando ve Kirk Douglas diye.Ama eski yerli filmleri sevmiyor, ‘kör kemancı, zengin şarkıcı’ şablonlarına dudak büküyor. Bugünün filmlerini ise olumlu buluyor, çağdaşlık çıtasını yakaladığımızı düşünüyor. Tuttuğu takım ise Fenerbahçe.