NECİP TİMURÖZÜ





 
 

‘’27 Mart 1956 İstanbul Cerrahpaşa doğumluyum.
 
Babam Hikmet, annem Fahriye Timurözü ne yazık ki hayatta değiller bugün. Üç erkek, bir kız olmak üzere dört kardeşiz.
 
1961-62 yıllarında, mahallemizde yapılaşma olmadığı için her yer boş alanlarla doluydu. Bu durum bizi futbol oynamaya sevk ediyordu ister istemez. Rahmetli babam sporu çok severdi. Bize meşin bir top aldı. Mahallede kimsede meşin top olmadığı için, diğer çocuklardan avantajlıydık. Her boş zaman bulduğumuzda üç kardeş top oynardık. Topumuzun kalitesi, büyüklerimizin de bizi takımlarına almasını sağlardı. Bu da futbola daha yaklaşmamızı, daha becerebilmemizi sağladı. Bir meşin top nedeniyle kendimizi sporun içinde bulmuştuk.
 
İlkokulu bitirdikten sonra ortaokulu Davutpaşa Ortaokulu’nda okudum. Kardeşlerim okumadı. Çok terbiyeli çocuklardık.
 
İlkokulda zorlanmamıştım, Davutpaşa Ortaokulu’na gitmek istediğim zaman, çok zorlanacağımı, çok zor bir okul olduğunu, o okula gitmemem gerektiğini söylemişlerdi. Öğretmenlerin kalitesi, eğitimi ciddi ve zor kıldığı için tekke derlerdi okula. Hem derslerin zorluğu, hem futbola olan tutkum her yıl bütünlemeye kalmama neden oluyordu. Ancak okumak zorunda olduğumu da biliyordum.
 
Annem okuma, yazma bilmezdi. Babamın da aile geçindirme gibi bir yükü olduğu için çok ilgilenemezdi okulumla. Fakat ciddi bir sorumluluk duygusu vardı bende. Kendi kendime okudum sonuna kadar.
 
1970-71 sezonunda, Davutpaşa’nın seçmesi var dediler. Gittik Çukurbostan sahasına. Antrenör Rıdvan Şumlulu’ydu. Topu havaya atıyorlar, kaleye şut çekmemizi istiyorlardı. Birkaç şut çektikten sonra, rahmetli Rıdvan abi, Cumartesi günkü maça gel, dedi bana. Böylece jünyör takıma girdim. O zamanlar jünyör ve genç takım olmak üzere iki ayrı kategori vardı. Hafta sonları bir maç, hafta araları da iki, üç antrenman yapardık. Rıdvan abi kabiliyetli olduğumu düşünmüş olmalı ki, başka taraflara atlamayayım diye hemen lisans çıkarmıştı bana.
 
1972-80 arası orta sahada oynadım. Ancak sadece bir golüm vardır. 1970-71 jünyör, 1971-72 mevsiminde ise genç takımda oynadım. Jünyör takımımız iyi bir takımdı. Takımı Rıdvan abi çalıştırıyordu. Rıdvan abinin arkadaşı Şalom İsmailde genç takımı çalıştırıyordu o dönem.
 
Genç takıma geldiğim yılantrenörümüz adliyede mübaşir olan Kel Ayhan’dı. Öncelikle topu, mümkün olduğunca ayakta, kontrolümüzde tutabilmemiz için eğitirdi bizi. Genç takımımızda fena değildi. Mehmet Ecevit, Şerif, İskender, Adnan, Süha Kartallıoğlu takımımızda olan bazı arkadaşlardı. Ayhan hocanın kendine has stilleri vardı. Biz de mümkün olduğunca uygulamaya çalışırdık bunu. Örneğin top rakip takıma geçerse, ceza sahasına en yakın olan rakip oyuncuları marke ederdik hemen.
 
O dönemler en kuvvetli takım İstanbulspor’du. Hemen hemen her yıl şampiyon olurdu. Biz ortalarda bitirirdik genelde. Üç yıl genç takımda oynadım.
 
Lise bittikten sonra, İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’ne girdim Aksaray’daydı okul. Maddi sorunları olan bir aile olduğumuzdan okul birinci sıradaydı benim için.
 
Genç takım için yaşım dolduğunda, 1974’deDavutpaşa profesyonel ligden amatöre düştü. Bu nedenle takım dağıldı. Profesyonel ligden düşünce, ya amatör ligde oynayacaksın ya da maçlara çıkmayacaksın. O dönemde rahmetli Müfit Değer ve kulüpte sözü geçen Davut Kılıç son ana kadar amatör ligde oynayalım mı oynamayalım mı diye düşündüler. Son anda, sanırım Müfit abinin arzusu ile amatör ligde oynama kararı alındı.
 
Hatırlarım, ilk maçımız Sümerspor ile Eyüp sahasındaydı. Rakipler babamız yaşında adamlardı. Amatöre düşünce A takımının dağılması nedeniyle genç takımdan oluşturulmuştu A takımı. Profesyonel ligden kalma sadece iki abimiz vardı. Sağ haf İbrahim Tezeren ve Davut abi. Davut abi sadece bir maç oynamıştı bizimle. Antrenörlük daha ağır bastığı için, futbolu bıraktı.Sümer maçında, rakiplerin yaşlılığından büyük şaşkınlık yaşamıştık.Yavaş yavaş alıştık tabi. Altı yıl amatörde oynadım. Orta ve altlarda bitirirdik hep.
 
Rıdvan Şumlulu, Davut Kılıç, Müsellim Kesse, Bakırköy’lü Ogan çalıştırıcılarımız olmuştu bu süre içinde. Başkanımız Cevat Aksay’dı, idareci Nihat Sırdar vardı.
 
O dönemler okuyorum, param yok tabii. Cevat beyin mobilya dükkanı vardı Kapalı Çarşı içinde. Beni çağırttı, gittim. Nihat abiyle birlikte beni motive etmeye çalıştılar. Bana 500 lira verdiler. Hatta parasızlıktan yürüyerek gitmiştim Kapalı Çarşı’ya. Hayatımda aldığım ilk paraydı. Bu ne abi, dedim. Oynadığın başarılı oyunun karşılığı, dediler. Takım arkadaşlarımın sayesinde gerçekleşti bunlar, tek başıma oynamadım ben, bu parayı almam, dedim. Parayı almadım.
 
Sonra takım kuruldu. Bir anda Rıdvan abiyi ekarte ettiler. Yerine Ogan diye birini getirdiler. 1974-75 RıdvanŞumlulu, 1975-76 Ogan. Ben kabullenemedim durumu. O yıl Davutpaşa’dan ayrıldım, Sirkeci’de oynadım bir sene. Birinci amatör kümedeydi. Kenan abiydi antrenör. Bir iki maça geç gittiğim için tartışmam da olmuştu. Rıdvan abi geri dönünce ben de tekrar geldim takıma. 1980’e kadar Rıdvan abi vardı takımın başında.
 
1978-79’da amatör takımda oynamamıza rağmen, geçmişimizde profesyonellik olduğu için, kupa maçlarına çağrıldığımız olurdu. O sene Ceyhan çıktı bize. Ne yaparız, ne ederiz, nasıl gideriz diye düşünüyorduk. Maddi imkanlarımız hiç müsait değildi. Gitmek zorunda olduğumuzu da biliyorduk. Başkanımız  Cevat beydi. Ancak Adana’ya gidişimizi Müfit Değer organize etmişti. Müfit abi 16-17 otobüs bileti aldı, Adana’da da, bize yardımcı olması için bir tanıdığını aradı.
 
Cuma günü toplandık. Cuma pazarından birkaç kalıp peynir, biraz zeytin, fırından da ekmek aldık, yolda yemek için. Bindik otobüse. Yolda yedik aldıklarımızı. Geldik otele. Otelde, Allah için sorun yaşamadık. Dönüşte hiç paramız kalmadı. Hepimiz ceplerimizi boşalttık. Bir iki kilo kuru pasta alacak para çıktı. Dönüşümüzü de onları yiyerek oyalandık.
Orada 3-0 mağlup olmuştuk. Burada rövanşa çıktık. Maç başladı, hemen bir gol attık. Müfit abi de tribünde tabii. Eyvah, demiş. Ya yenerde tur atlarsak… Deplasmanlara gidemeyecek kadar, madden zor durumdaydı kulüp.
 
Müfit abinin çok emeği geçmiştir kulübe. Cevat abinin de. Rıdvan abinin de, Ayhan hocanın da. Futbol bilgisi olmayan İsmail abi de kendine göre bir şeyler vermeye çalışmıştır. AşıkBaba’nın hizmetleri deunutulamaz. Malzemecimize ayakkabı parlatırken, kramponları keserken, çakarken hep yardımcı olurduk. O da bize oynamak için top verirdi.
 
Üniversite dönemimizde kahvede otururduk arkadaşlarla. Genelde solcu çocuklardı. Hadi kalkın şurada miting var, derlerdi. Davutpaşa antrenmanlarımız olduğu için, uzak dururduk bu tür faaliyetlerden.
 
1979 Nisan yedek subay olarak Iğdır dağ komando okuluna askere gittim. 4 aylık temel eğitimimi orada tamamladıktan sonra, kura ile İzmir’e gönderildim. 16 ay. Seyyar jandarmaydım. Bu nedenle spor yapma imkanım olmadı askerde. Ama yapmış olduğum sporun, askeri eğitim çalışmalarında çok faydasını gördüm. 1980 Ağustos bitti askerlik.
 
1976’dan itibaren hem Davutpaşa’da oynuyor, hem okuluma gidiyor,  hem de muhasebecide çalışıyordum. Şu anda mali müşavirim.
 
Askerden geldiğimde öğrenciyken çalıştığım müşavir bana ortaklık teklif etti. Kabul ettim. Para kazanmak derdine düşmeye başlamıştım doğal olarak. Yani askere gittiğim gün faal olarak futbolu bırakmıştım. Daha sonraki dönemlerde, yönetimde ufak tefek yardımcılıklarım olmuştur. 1980’den 1991-92 yılına kadar. Genelde muhasip olarak bulundum yönetimde.
 
Ortaklığı kabul ettikten sonra, mali müşavirlik belgesini aldım. İş yerimiz Mercan’daydı. 40 yaşında evlendim. 1997’de kızım dünyaya geldi. Eşimin adı Aysel, kızımın Ilgın. Hep bu semtte yaşadım.
 
Briç oynarım. Briç kulübü üyesiyimdir hala.
 
İktisat mezunu SSK müfettişi olan rahmetli İsmail Ertürk benim hayatımı yönlendiren insan olmuştur. 1974’den beri maçlarımıza gelirdi. Ailevi yapım gereği, sosyal alt yapısı olan biri değildim. Şu anki dünya görüşümün alt yapısı tamamen ona aittir diyebilirim. Çok verici ve paylaşımcı bir insandı. Çok birikimliydi. Klasik müzik hayranıydı.
 
Davutpaşa’ya emeği geçen herkesi saygı ile anıyorum. Herkese teşekkür ediyorum.