NECATİ CİVEZ




 
 

1931 doğumlu Necati Civez, Davutpaşa ailesinin Ulvi Yetergil birlikte yaşayan en yaşlı iki üyesinden biri. Ama Esekapı kedileri onu özellikle belleği en diri, en genç kalmayı başarmış bir Davutpaşa yiğidi kimliğiyle  daha bir seviyor ve önünde saygıyla hazır ola geçiyorlar. 
 
Civez 3 Ocak 1931 doğumlu. Yeşilköy’de doğmuş olmasına, Beylikdüzü yakınlarındaki Anaşa’da kısa bir süre yaşamasına karşın, asıl semti, ailesinin, Küçük Necati henüz altı yaşlarındayken yerleştiği Cerrahpaşa. Çocukluk, gençlik ve orta yaşlılık günleri hep buralarda geçmiş.
 
Annesi Baise ev hanımı, babası Süleyman İETT emekçisiymiş. Üç kardeşmişler. Tümü de erkek. Anne bir, baba ayrı abisiOsman kırklı ve ellili yıllarda Davutpaşa ve Kasımpaşa’da forma giymiş.
 
Küçük Necati Davutpaşa 24. İlkokulu’nu bitirdikten sonra Davutpaşa Lisesi’nde sadece bir sene okumuş ve öğrenim hayatını yarıda bırakmış, 12 yaşında iş yaşamına başlamış.
                   
Beyazıt semtinde üç sene saraçlık yapmış, yani çanta imalatı için uğraşıp didinmiş. Sonra yine aynı semtte, bakırcılığa soyunmuş. 1965 senesine kadar hayatını böyle kazanmış, ailesine böyle bakmış.
 
Futbola başlayışı mahalle takımlarında. Bakırköy’ün Takkeciler, Zuhuratbaba ve Sümerspor sahalarında hünerini göstermiş ilkin.
 
1950 senesi Civez’in askerlik yılları. Üç yıl sürmüş vatani hizmet. Bahriyeymiş. Acemilik dönemi Kasımpaşa, usta birliği ise Gölcük. Burada futbolunu oynamış, beğeni kazanmış.
 
1953 senesinde terhis olduğunda Davutpaşa A takımına gelmiş. İlk geldiğinde kaleci Koço, sağbek Fevzi, solbek Hüsamettin, sağaçık Şerafettin, sağiç Abdurrahman Palay, orta haf Sabri ve Adil Özyedierler, sol haf Piliç Mehmet, Karagümrüklü savunmacı Gümüş hatırladığı futbolcular. Takıma daha sonra katılan forvet Enver, golcü Alaaddin, gözünü budaktan esirgemeyen kedi kaleci Alaaddin Zaimoğlu, kaleci Artin, savunmacı Sabahattin ve Selahattin, haf Korsan Celal da hatırladığı başka Davutpaşa yiğitleri.
 
CivezDavutpaşa’da 1953-63 yılları arasında forma giydi. Geldiğinde başkan olan Ömer İpek’ten övgüyle bahsediyor. ‘’Bursa kökenliydi İpek, dokuma ve havlu fabrikaları vardı. Biri Bursa’daydı, biri de semtte. Dindar biriydi, epey yaşlıydı. 1900’lerin başında doğmuştu herhalde. İyi huylu bir başkandı. Kimseyi kırmamaya özen gösterirdi.’’
             
Civez geldiğinde Davutpaşa’da çalıştırıcı yokmuş. Genel kaptan Arap Ruhi ilgilenirmiş oyuncularla. Haftada iki kez toplanan futbolcular kendi aralarında babadan kalma bilgilerle çalışırlarmış. İdman günleri Salı ve Perşembe günleriymiş. Alipaşa’dan başlayıp Silivrikapı’ya kadar koşarlarmış. Çift kaleler Vefa Stadı’nda yapılırmış. Malzeme sıkıntısı çokça çekilir, çoraplar sıkça delinirmiş. Takımın yaman topçusu, kırk metreden vurduğu sert şutlarla kalecileri kötü avlayan Şerafettin aynı zamanda malzemecilik yaparmış. Maçlar daha çok Şeref’teymiş. Ama Mithatpaşa ve Fener Stadı da zaman zaman kullanılırmış.
 
1957 sonrası antrenörler belirmiş. İlkin savunmada yaptığı büyük hatalar, özellikle rakip köşe atışlarında kendi kalesine gol atmayı adet edinen Adil Özyedierler üstlenmiş bu görevi. Yaşlanmasına karşın oynamakta direnen ve hata üstüne hata yapan, bu nedenle  Civez’in de, Takoz Burhan’ın da, Selahattin Bakikuşağı’nın çokça sinirlerini bozan  Adil Özyedierler  antrenörlerden en çok görev alan olmuş. Ama bu polis/oyuncu/antrenör yalnızca topçuları koşturup, çift kale oynayın komutunu vermekle yetinirmiş. Çünkü bilgisi bununla sınırlıymış. Civez bir de genç takımı çalıştıran ve ufak tefekliği nedeniyle Piliç lakabıyla anılan Mehmet’i anıyor.
                                                 
Civez on yıllık Davutpaşa deneyimi boyunca en çok Müezzin Hüsamettin, Şerafettin, Fevzi, Piliç Mehmet ve kaleci Alaaddin Zaimoğlu ile kanka olmuş.
 
Necati Civez futbolcu özelliklerini şöyle tanımlıyor. ‘’Sağbek ve sağhaf oynardım. Savunmacıydım. Sağ ayağım güçlüydü, solum da fena değildi. Boyum 1.74 de olsa zamanlamam ve sıçrama gücüm iyi olduğu için hava toplarında başarılıydım. Dönem beklerin çakılı oynadığı günlerdi ama arada sırada sağ kanattan kopar gelir, forvete top dağıtır, ortalar yapardım. Gölcükspor’da bir iki maçta gol attığımı bile anımsıyorum.
                 
Çok sert bir topçuydum ama kasıtlı hareketlere başvurmazdım asla. Sadece bir Sarıyer maçında sahadan atılmıştım. Maçın son dakikalarıydı. Durum 0-0’dı. Şeref Stadı’nda yapılıyordu maç. K.Garbis soldan bir top getirdi, ortaladı. Bana çarpan meşin yuvarlak dışarı çıktı. Köşe atışı kazanmıştı Sarıyer. Ama bir baktık ki hakem penaltı noktasını gösteriyor. Delirmiştim nerdeyse. Napıyorsunyaw, dedim. Hakem sertçe itti beni, Çekil ulan, dedi. Ben de çaktım yumruğu. Tek kırmızı kartım buydu. Sonrasında sahaya jandarmaların filan girdiğini hatırlıyorum.
 
O günlerde çok çekiştiğim üç forveti sayabilirim. Daha sonra Fener’e giden Birol Pekel, Sarıyerli Oktay ve Kenan.’’
 
Şimdi de Civez kişilik özelliklerinden bahsetsin. ‘’Biraz sert görünürüm ama aslında yufka yürekli ve yumuşak biriyim. Kötülük ve fesatlık bende hiç yoktur. Dobralık mizacımdır, haksızlığa ise hiç tahammül edemem. Merhametliyimdir. Kedileri çok severim, besledim de. Ama asıl hayvanseverliğim kuş konusundaydı. Büyük bir kuşçuydum. Özellikle saka kuşları ve Florya’lar konusunda.’’
 
Civez’in dünya evine girişi 1954 yılında. Münevver hanım ile 61 yılı bir arada devirmişler. Yalçın (1956) ve Serpil (1960) bu uzun birlikteliğin olgun meyveleri.
 
Civez 1963 yılında futbolu bırakınca kahveciliğe başlamış. Alipaşa semtinde açmış kahvesini, iki yıl bu işle uğraşmış. Sonra ver elini Almanya demiş. Rota Frankfurt’a yönelmiş. BBC buzdolabı fabrikasında tam 12 yıl ter dökmüş. Hayatı fabrika ile evi arasında geçmiş. Para biriktirmiş, sıla hasretiyle yanmış kavrulmuş. Sonra oğlanın askerlik çağının gelmesini, kızın liseyi bitirmesini memlekete dönmek için birer neden olarak görmüş ki valizlerini toplayıp yurduna dönüş yapmış.
 
Bir ev almış, bir de kahve. İkisi de Alipaşa semtinde. Kendi işletmiş kahveyi önce, sonra kiraya vermiş, yeniden kendi işletmiş. 1985 senesinde insanlarla uğraşmaktan yorulmuş olmalı ki satmış.
                            
1985 sonrası oğlu Yalçın ile bir ganyan bayii açmış. 17 sene sürmüş bu faaliyet. Sonra işler bozulmuş. 2002 yılında devretmiş. Tebdil-i mekanda hayır vardır diyen atalarının sesine uyarak serhat şehrimiz Edrine’nin yolunu tutmuş.Bugün hala burada. Aynen Sefa Erfa abimiz ve Erol İme gibi.
 
Necati/Münevver çifti ilkin evlenen, çoluk çocuğa karışan kızı Serpil ile oturmuş Edirne’de, sonra bağımsız bir eve çıkmışlar.
 
Civez’in hayattaki en büyük tutkusu saka kuşlarıymış. Kuşları alır, kafeslere koyar, ürkmesinler diye üstlerine örtü örter ve İstanbul’u semt semt dolaşır, kahvelerde sakaları öttürürmüş. Bütün kahveler merakla beklermiş Civez’i. Ünü ummana yayılmışmış eski mutlu günlerde.
                  
Civez Türk Sanat Müziği tutkunu. Seni Ben Ellerin Olsun Diye Mi Sevdim ve Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un adlı bestelere bitiyor. Müzeyyen Senar, Perihan Altındağ ve Safiye Ayla onun için en ışıltılı isimler.
 
Gençliğinde Milliyet okurmuş, şimdilerde gazete okumuyor. Çetin Altan’a gençlik yıllarında hayran olduğunu söylüyor. Araba ya da motosiklet hiç kullanmamış. Yazlıkçı da değil. Hep çalıştım, hiç tatile çıkmadım diyor gülümseyerek. Ama çok iyi yüzdüğünü ekliyor. Etyemez’de, yani Samatya’daki SGK Hastanesi’nin hemen altındaki sahilde öğrenmiş yüzmeyi. Mudanya vapurlarının geçtiği yerlere kadar kulaç atarmış mahalle arkadaşlarıyla. Kardeşleriyle, Şerafettin ve Fevzi ile.
 
Civez siyasete hiç takmamış kafasını, oylarını ruh haline göre dağıtmış bugüne kadar katıldığı seçimlerde. Cimbom taraftarı. Futbolculardan Muslera, Lefter, Can Bartu, Metin Oktay, Kadri Aytaç ve kasap lakaplı sağbek Candemir Berkman’ı beğeniyor.
 
Davutpaşa’dan hatırladığı büyük futbolcular ise santrfor Alaaddin, kaleci Alaaddin, Sefa Erfa, santrfor Onnik ve kankası Şerafettin. Küçükken izlediği kırklı yılların Davutpaşalıfutbolcuları arasında ise orta haf Fethi ve santrfor Orhan’a hayran. Nuri, kaleci Ethem, Vecdi, Abdurrahman Palay, Adil Özyedierler de çocuk gözüme iyi gözükürlerdi diye ekliyor.
 
Davutpaşa ile ilişki 1965-77 Almanya macerası nedeniyle kesilmesine karşın Civez Almanya sonrası yeniden ilgilenmiş eski kulübüyle, elinden geleni esirgememiş. Ancak seksen başlarından sonra bazı yöneticilerin davranışları küstürmüş gönlünü. Adım atmaz olmuş lokalimize.
 
Civez’in tutkularından biri at yarışları. Ama işin kumar yanı değil, daha çok bültenler, at adları, tahmin yapıp tutturmanın tanımlanamaz hazzı onu mutlu kılıyor. Gençliğinde sık sık gidermiş Veliefendi’ye. Küçük küçük de oynarmış.
                           
Civez 1985 senesinde emekli olmuş. Yaşlılık günleri daha çok ev ile kahve arasında geçiyor. Gücünün yettiğince Edirne sokaklarını arşınlıyor, kaslarını çalıştırıyor. Ama uzun yıllar kahvecilik yapmasına karşın kesinlikle kahve oyunlarını sevmiyor, oynamıyor.
 
Civez akşamları televizyon izlemekten hoşlanıyor. Daha çok Kanal D ve ATV kanallarını tercih ediyor. Öyle Geçer Zaman Ki ve Karadayı favori dizileri. Spor izlenceleri de beğeniyle seyrettikleri arasında.
 
Edirne kenti için çok güzel, diyor, sessiz ve havadar diye ekliyor. Her yönüyle yaşanası buluyor bu şehri, seviyor. Ucuz diyor. Belediye hizmetleri için ‘eh, idare eder’ biçiminde değerlendirmede bulunuyor. Edirnespor’un içler acısı hali için ise yorum yapmıyor, Edirnelilere sorun bunu, diyor.
 
Yıllarca yaptığı kahvecilik için çok yorucuydu, diyor. Ama kahvecilerin zamanla insan sarraflarına dönüştüğünü de söylemeden edemiyor.
 
Alkol yaşamında bir tutku olmuş uzun bir süre. On sekizinde başlamış, yetmiş yaşına kadar büyük bir düzenle devam etmiş bu dostluk. Daha çok Samatya meyhanelerinin müdavimi olmuş ya da evinde demlenmiş. Sigara ise bir başka vazgeçemediği. On yedisinde başlayan bu kara sevda bugüne kadar hiç eksilmeden devam etmiş. Ama son çıkan röntgenlerde ciğerlerin hala pembeliğini koruyor olması bugün kendisini oldukça sevindiriyor.
 
Civez’in en büyük yetilerinden biri yemek yapma ustalığı. Olanca alçakgönüllü kişiliğine karşın bu alanda bayağı kibirli ve savlı görünüyor. Yaprak dolmasından, ev baklavasına kadar her şeyi büyük bir ustalıkla, hatta parmaklarımızı bile yedirtecek ustalıkla yaptığını gururla söylüyor. Bu özelliği annesinden almış. Ama sonra gülümsüyor ve bilgece kestirip atıyor. İnsanoğlu zorda kaldı mı herşeyi becerir!