MUSTAFA ABACI


                                        








‘’Sene 1964. Annem bana hamile. Kaleci olacağım daha o günlerde belliymiş. Çünkü hiç durmadan zıplayıp duruyormuşum annemin karnında. Tekmeler savuruyormuşum sürekli.  Zavallı annem rahmetli babama dönüp, Adam bu çocuk kaleci olacak, dermiş ikide bir. Öyle de olmuşum zaten.
 
Dünyaya gözlerimi Cerrahpaşa semtinde açtım. Tarih 22 Aralık 1964. Babam  Ahmet Abacı, annem Hürmüz Abacı. Altı kardeştik. Dört tanesi kız (Müberra, Reha, Mücella, Nalan), iki de erkek (ben ve Önder).
 
En büyük ablam Almanya’da kırk sene yaşadı. 2008’de kansere yenik düştü. Önder abim ise 2002 yılında geçirdiğikalp kriziyle elveda etti hepimize. Mobilya mağazası işletiyordu.
 
İlkokulu Alipaşa İlkokulu’nda bitirdim. Ortaokulu ise Çapa’da.
 
1975 senesi önemli bir yıldı benim için. Çukurbostan’damalzemecilerin kıralı Mustafa abi ile tanıştım. Böylece kalecilik hayatım başlamış oldu. Çalıştırıcım rahmetli Rıdvan Şumlulu’ydu. Genç takımda oynadığım günlerde göz doldurdum ve İstanbul karmasına seçildim. Mutluluktan uçuyordum. Çünkü çevremde bir dolu yetenekli genç topçu arkadaşımı görüyordum. Onlardan biriydim. Yaptığımız maçlar kıran kırana geçiyordu. Aykut Kocaman Altınmızrak’taydı örneğin. Beşiktaşlı Ali Gültiken, Gökhan, Galatasaraylı Rauf, kaleci Fevzi bir anda aklıma gelenler. Ama kimler yoktu ki. Çok güzel günlerdi.
 
Çalıştırıcılarım arasında Ahmet Becedekve Sabri Kiraz’a ayrı bir paragraf açmam gerekiyor. Üstümde çok emekleri var çünkü.
 
Davutpaşa’da seksenli yıllarda hem amatör, hem de profesyonel takımla birlikte çalışıyordum. Kadri Aytaç, Sefer Türker, Necmi Mutlu, Hasan Meriç, Şükrü Ersoy bu dönemde çalıştığım değerli teknik adamlardı.
 
Kaleci arkadaşlarım arasında da Adil Yasa, Fehmi abi, Erdinç, Suat Dalkılıç, Cihan, Ali ve kankamdoktor Mustafa Filiz’i sayabilirim. Mustafa Filiz’i çok severdim çünkü onunla hep aynı kaderi paylaşırdım. Neden derseniz ikimizin de oynama şansı pek azdı. Biz altyapıdan yetişmiş Davutpaşa çocuğuyduk. Yani beleş maldık. Yöneticiler para verdiklerini oynatıyordu kalede.
 
1984 senesinde askerlik için Diyarbakır’ın yolunu tuttum. Terhis 1986 senesinde.
 
1986 yılında Davutpaşa’ya döndüm. Davut Kılıç 125 liralık bir sözleşmeyle  profesyonel yaptı beni. Noter sözleşmeyi gördüğünde espiri yapmıştı o gün. Yahu bu parayla ancak 100 kilo patates alınır, diye. Yani profesyonelliğim patates parasına olmuştu.
 
1986-87 mevsimi şanssız bir dönemdi bizim için, küme düşmüştük çünkü. Üçüncü kümeden birinci amatör kümeye yuvarlanmıştık paldır küldür. Oysa o sene iyi topçular top koşturuyordu aramızda. Orhan Yüce, Dimitri Pantazi, Muhittin Boşat, Turgay Eradlı, Ömer Aliİpekoğlu, Kaleci Cihat, Demir Önen, Deli Metin gibi.
 
1987-88 mevsiminde Tekirdağspor’a transfer oldum. Ama kaleye geçemedim,  yedekte kaldım. Davutpaşa takımlarını farklı yıllarda çalıştıran antrenör Müsellim Kesse ile yıldızımızpek barışmamıştı nedense.  Bu nedenle ben de kiralık olarak Malkaraspor’a gittim. 1988 senesini orada geçirdim.
      
1.85 boyundaydım. Kaleci olarak çok atiktim. Reflekslerim kuvvetliydi. Kaleciliğimi geliştirmemde antrenörlerim Şükrü Ersoy, Kadri Aytaç ve Necmi Mutlu’nun payı büyüktü.
 
Kişisel özelliklerim arasında duygusallığım en önde geliyor. Merhamet duygusuna fazlasıyla sahibim. İnsanlarla iletişim kurmasını, dostlukları seviyorum. Kalp kırmanın manasızlığına inanıyorum. Ölümlü dünya çünkü. Paylaşmasını da çok seviyor ve önemsiyorum.
 
1988 yılında yaşamış olduğum büyük şanssızlık hayatımın akışını değiştirdi. Bu ağır bir trafik kazasıydı. On beş gün komada kaldım, Cerrahpaşa hastanesinde. Neyse ki yaradanıma can borcum yokmuş da bugünlere gelebildim. Karnımda hala otuz iki dikişin izini taşıyorum bu berbat olaydan. Doktorların da yaptıkları yanlış teşhisi söylemeden geçemeyeceğim. Artık futbol oynayamazsın diye kestirip atmışlar, ahkam kesmişlerdi.
 
1989 yılında evlendim ve 1990 yılında Almanya’ya damat gittim. Oradada futbol oynadım.Üçüncü kümede. Geçirdiğim iki sene bana toparlanma olanağı tanımıştı. Sağlık kontrollarının ardından, ilk olarak Türk takımı RegensburgTürkgücü’nde file bekçiliği yaptım.  Kurulduktan 15 sene sonra ilk kez şampiyonluk almışlardı ve benim takıma katkım büyük olmuştu.
 
Ama futbol ile iş arasında bayağı zorlanıyordum. Çünkü orada amatördüm, çok az para alıyordum. Ailemi geçindirmek için de çalışıyordum. Almancam olmadığı için zorlanıyordum tabii.
      
Sıra lokal açmaya gelmişti. Ama işin başında duramadığım için ne yazık ki battım. Bin bir zorlukla biriktirmiş olduğum tasarruflar bir anda havaya uçmuştu. Ekonomik çöküntü, aile hayatımı da etkiledi doğallıkla. Böylece evliliğim de bitmiş oldu. Sene 2002. Oğlumu annesine bıraktım, o bugün 23 yaşında. Hem okuyor, hemde çalışıyor. 2008’de ise Türkiye’ye dönüş yaptım.
 
Burada sosyal güvencem için emeklilik işlemlerine giriştim. Sigorta girişim 1981 yılıydı. 2011’de emekli oldum.
 
İstanbul’da sıfırdan yeni bir yaşam kurdum. Küçük bir dünya yarattım kendime. Bir gazete ilanıyla bir dizide rol buldum. Oyunculuğa atıldım. Atv kanalında üç ay boyunca, canlı yayında Oya Aydoğan ve Tarık Pabuççuoğlu ile  program yaptım. Hayatımın renkli bir dönemi oldu bu günler. Güzel bir anı. 
 
2009/10 mevsimi başında yeniden Davutpaşa’ya geldim. İkinci amatör kümedeydik. Hem kalecilik, hem de takıma abilik yapmaya başladım. Aslında hocalık ve malzemeciliği de üstlenmiştim aynı zamanda. İdmanda iki kaleciyle birlikte çalışırdım. Biri 17, öteki 22 yaşındaydı. Yaşım 45 olmuştu. Davutpaşa maceram ne yazık ki dokuz maç sürdü. Elimden geleni verdim ama yaranamadım. Ayrılmama neden olan şey genel kaptan Davut Kılıç ile olan anlaşmazlığımdı.
 
2011 senesinde evlendim ve Azerbaycan’a yerleştim. Hanımım Bakülü. Kısmet diyeyim.
        
Hanımı internet aracılığıyla buldum. Rastlantı işte. İlkin sadece Azeri olduğunu biliyordum. Oysa Azerbaycan’ınyerini haritada bile gösteremezdim. Sahibe ilk kez İstanbul’a geldiğinde, onu havaalanında kocaman çiçeklerle karşıladım. Kalbim duracak sandım o anda. Gümrükten çıkıp çıkış kapısına yöneldiğinde tam bir yıldırım aşkına tutuldum. Demek ki romanlarda yazan doğruymuş. Görür görmez aşık olunuyormuş.
Birlikte Antalya, İzmir ve İstanbul’u gezdik. On beş gün sonra da ben Bakü’nün yolunu tuttum. Sahibe’nin ailesiyle tanıştım. Herşey çok olumluydu, rüya gibiydi. 2011 senesinin 2 Ekim günü evlendik. Ve Bakü’ye yerleştim.
 
İlk beş ay çalışmadım. Çevrem yoktu çünkü. Hanım muhasebe müdürüydü bir süt fabrikasında. Ben de orada bir iş buldum daha sonra. 750 kişi çalışıyor fabrikada. 150’si yabancı. Benim işim bunların kaldıkları otelin müdürlüğü.Bir senedir herşey çok sakin ve huzurlu akıyor. Çok mutluyum. Aynı dili konuşuyoruz. Herkesin bu güzel ülkeye gelmesini hararetle öneririm
 
Futbolla olan ilişkimi de kesmedim. Halı sahada her cumartesi günü futbola devam ediyorum.’’