MÜSELLİM KESE




 

                                                




Esekapı’nın ensesi kalın erkek kedileri, artık senenin tamamına yayılan çapkınlık faaliyetlerinin yorgunluğunu Alipaşa Camisi avlusunun tahta banklarında ya da çimenliklerinde atarlar. Bu geyik anlarında sık sık da atışırlar aralarında. Bazı ensesi kalın erkek kediler, Davutpaşa1926 futbol takımının tarihinde en çağdaş yöntemleri uygulamış çalıştırıcının Rıdvan Şumlulu olduğunu söyler. Bazı ensesi kalın erkek kediler  de tıslayarak, patileriyle havayı döverek itiraz ederler bu görüşe. Onlara göre Davutpaşa1926 tarihinin en önemli çalıştırıcısı Müsellim Kesse’dir ve onun altmışlı ve yetmişli yıllarda Çukurbostan’a getirmiş olduğu idman yöntemlerinin iki bin sonrasında bile hala  geçerliolduğunu belirtirler. Böylece Kesse mi daha büyük, Şumlulu mu daha büyük tartışmaları ensesi kalın Esekapıerkek kedileri arasında sürer gider. Ve bir fikir birliğine asla varılamaz bu konuda.
 
Ben ‘’Şumlulu mu büyük, Kesse mi büyük’’ sorusunun yanıtınıDavutpaşa 1926 bilgelerine bırakıp Kesse’nin oldukça dumanlı gözüken, puslar ve sisler içindeki hayat öyküsünü özetleyeyim şimdi.
 
Müsellim Selim Kesse 1935 doğumlu, bir Fatih çocuğu. Baba Mustafa zahireci, anne Kamile ev hanımı. Dört kardeşler, üçü erkek, biri kız.
 
Kesse Çapa İlkokulu, Yenikapı Ortaokulu, Pertevniyal Lisesi’nde öğrenim görüyor. Ama lise üçte bırakıyor okulu.
 
Futbolculuk hayatı Çapa’da başlıyor. Sene 1948. 1956 yılına kadar sarı lacivertli ekibin formasını giyiyor. 1956 önemli bir yıl onun için çünkü profesyonel oluyor Adalet kulübünde.
 
1958 ve 59 yılları askerlikte geçiyor. Kesse iki yıl boyunca Ankara Havagücü’nde top koşturuyor. Askerlik bittiğinde ise Ankara’nın Şeker Hilal’i renklerine katıyor genç oyuncuyu. Bu sene takımı çalıştıran antrenör Çaykovski genç Kesse’yi etkiliyor epey. Çalıştırıcı olma düşüncesini uyandırıyor onda.  1961-63 arası ise Zonguldak Kömürspor’da geçiyor.
 
Kesse bir orta saha oyuncusu. Oyun kurucu olarak oynuyor. Her iki ayağının da olduğunu, mücadeleci ve hırslı bir topçu kimliği taşıdığını söylüyor.
 
Kesse altmışların ortalarına doğru antrenörlüğe geçiyor, diplomasını alıyor. Ve uzun uzun düşünüyor ne yapmalıyım diye. İlkin birlikte oynamış olduğu büyük topçuları anımsıyor. Onların olumlu özelliklerini bir bir derinlemesine çözümlemeye çalışıyor. Adaletli Ali Özyazıcı, Zonguldaklı Selahattin Tetik, Adaletli Selahattin Torkal, Fenerli Mehmet Ali Has ve Erol Keskin gibi. Böylece futbolu bir bütün olarak kavramaya çalışıyor. Kalecinin yapması gerekenlerden, solaçığın görevlerine kadar. Böylece idman yöntemleri yaratıyor kendince. Uzun toplar, kısa paslar, ayak içi, ayak dışı, adale sıkarak çalışma, adale gevşeterek çalışma, duvar pasları, ikiye birler, üçe ikiler…
 
Selim Kesse 1965 -1971 seneleri arasında çalıştırdığı Çapa ile önemli  başarılara imza atıyor. 1965-66 senesi özellikle şanlı onun için. Çapa amatör kümede İstanbul şampiyonu olduğu gibi Türkiye şampiyonasında da çok önemli neticeler alıyor. Yenilmeyen bir armada özelliğini koruyor haftalarca, aylarca. Ta ki 1-2 yenildikleri, hadiseli  Düzce maçına kadar.
 
Düzce’de olanlar hala çok üzüyor Kesse’yi. Özellikle de Zeki Tüzalgan ile ilgili dedikleri hem hüzün dolu, hem de kafa karıştırıcı. Çapa’nın kalecisi Zeki Tüzalgansarı lacivertli kulübe Davutpaşa’dan gelme. 1966 senesinde henüz 18 yaşında. Ve amatör kümedeki harika oyunları sonucunda dönemin genç milli takım antrenörü Sabri Kiraz’ın dikkatini çekiyor. Böylece Yavuz Şimşek ve Yasin Özdenak’ın yanında genç ulusal takıma çağrılıyor. Düzce deplasmanı sırasında genç ulusallar kamptalar. Kesse aldığı özel izinle Zeki’yi oynatıyor bu hayati karşılaşmada. Ama patlayan silahlardan oyuncuların fazlasıyla etkilendiği bu maçta Zeki Tüzalganyan toplarda büyük hatalar yapıyor ve olmayacak iki gol yiyor. Kesse maç sonrası Kiraz’ın Zeki’yi milli takım kadrosundan çıkardığını söylüyor.
 
Kesse’nin Çapa serüveni 1965-71 arası. Yani kendisi öyle diyor. Ama 1968/69 mevsiminde Davutpaşa’yı da çalıştırıyor. Çukurbostan dönemi, Müfit Değer’in başkanlık yılları. Üçüncü kümenin beyaz gurubundayız. 1968 yazında oyuncularımızın en kalburüstü olanlarını dağıtmışız üst kümelere. Rafet, Alpaslan, İbrahim, Savaş, Alaaddin ve bir yığın daha yetenekli topçu artık aramızda değil. Daha alçak gönüllü bir kadroyla mücadele ediyoruz.
 
Kesse savunma ağırlıklı bir futbol oynatıyor takıma. 4-4-2 sistemini benimsiyoruz. Maçlarımız ya 0-0 bitiyor ya da yediğimiz şansız bir golle 0-1 boynumuz bükük ayrılıyoruz sahadan. İlk 17 maçta attığımız gol sayısının iki oluşu biraz hüzün verici bir ayrıntı. Mevsim sonunda da küme düşüyoruz zaten.
 
Kesse o günlerden en çok Bediz Baysal’ı hatırlıyor. Bugün oynasa süper ligin süper kalecisi olurdu diyor dev kaleci için. Yerden de, havadan da geçilmezdi, diyor. Tekirdağ’da talebesi olan Selim Baltepe’nin enerjik oyununu övüyor. Burdur’da Selim’in beline yapılan sert faulü unutamıyor. Hatta testis kanserine giden ölümcül sürecin böyle başladığını savlıyor.
 
Kesse orta sahanın cevval oyuncusu İsmail Küpoğlu’ndan da gülerek, mutlu bir yüzle bahsediyor. Forvet Wolswagen Hasan için de öyle.
 
Kesse’nin 1971-72 mevsiminde Tekirdağspor’u çalıştırması ilginç aslında. Takımda üç Davutpaşalı yer alıyor çünkü. Kalede Bediz Baysal harikalar yaratıyor, orta sahada Selim Baltepe, solaçıkta da yıldızının pek barışmadığı Necati Balaban bu kahverengi kavuniçi renklerden gelenler. Lüleburgaz ile girişilen birincilik mücadelesinde burun farkıyla alınan ikincilik gözyaşları getiriyor mevsim sonunda.
 
1973-74 Kesse’nin ikinci Davutpaşa deneyimi. Takım üçüncü kümede yine. Urfa deplasmanında yaşanan Ali Evrey ve Deniz’in hırsızlıklarının ardından Mustafa Yürür kovuluyor. Başkan Nejat Ayberk edilgen kalan, ipleri elinde tutamayan çalıştırıcı Yürür’ü biraz da takımın ligde başarısız olması, yani yürümemesi, yürüyememesi nedeniyle kovuyor. Ekip Kesse’nin eline teslim ediliyor. Kesse bu kez oldukça başarılı oluyor. Lideri bile deviren fişek gibi bir takım yaratıyor. Ama Taksim maçında kaçan penaltı, Rize maçında hakemin ve kendi içimizdeki kalleşlerin (Kesse şike yapan oyuncuların adını vermek istemiyor) hainlikleri, dış sahalarda hakemlerin takımımıza santrayı geçirmemek için ant içmiş olmaları beklenmedik bir küme düşüşü getiriyor sezon sonunda.
 
Yetmişli ve seksenli yıllar genelde Trakya bölgesinde geçiyor. Tekirdağspor, Lüleburgaz, Kırklareli, Malkara, Çorlu, Babaeski…gibi. Kesse bu takımları çalıştırıyor, sonra bırakıyor, sonra yine alıyor, yeniden çalıştırıyor, yeniden bırakıyor, yeniden alıyor... Bir Trakya döngüsü yaşanıyor. Ama arada birinci küme deneyimini de ekleyeyim, Giresun’da. Naci Özkaya’nın yanında asistan koçluk.
       
Kesse’nin üçüncü ve son Davutpaşa 1926 deneyimi ise 1977/78 mevsiminde. Başkan Cevat Aksay, birinci amatör küme yılları. Sene sonunda yapılan terfi maçları ise bayağı iştah kabartıcı.
 
Kesse sıfırdan yeni bir takım kuruyor, eskileri elinin tersiyle iteliyor. Başarılı da oluyor yeni ve enerjik ekibiyle. Ama başkan ve yöneticiler üst lige yükselmekten yana değiller, çünkü profesyonel liglere yükselme para demek, transfer demek, masraf demek. Bu nedenle Nihat Sırdar da, Kesse de terfi maçları bitmeden istifa ediyorlar, kaybetmek için ter dökmenin anlamsızlığı nedeniyle. Böyle diyor Kese, böyle açıklıyor sene sonuna doğru art arda alınan başarısız sonuçları.
 
İki bin sonrası Kesse çalıştırıcılığa Edremit ve amatör kümeden Topkapı’da devam ediyor.
 
Kesse’ninEsekapı kedileri arasında dostu da çok, düşmanı da. Davutpaşa’nın yaman oyuncusu Selçuk Toker olanca duygusallığı içinde onun için, Çağ atlatmıştır bize, diyor heyecanla. Bazı mırnavlar ise yüzlerini buruşturup, Kesse’nin hırçınlığını, kavgacılığını, aşırı sinirli oluşunu, sık sık dumanlara, sislere, puslara gömülüp anlaşılmaz davranışlarını gerekçe gösterip nedense yok sayıyorlar emeklerini. 
 
Kesse yöntemini şöyle kavramsallaştırıyor. ‘’Önce futbolcu topu kullanmayı bilmeli. Topu kullanmak çok önemli çünkü. Top kullanma meziyetlerini arttırmak gerekiyor topçuların.En önemli kavramlardan biri de disiplin mevzusu. Oyuncu da görev disiplini olmalı, oyun disiplini ve kulüp disiplini de.Ben oyuncumla arkadaş ilişkisi hiç kurmadım. Baba oğul ilişkisi geliştirmeyi denedim hep. Arkadaşlık eşitliği getiriyor, eşitlik de disiplinsizliği.’’
 
Gelelim Kesse’nin aile yaşantısına. 1971 senesinde Gönül Kesse ile evleniyor. İki çocuğu var. Berna 1971, Burak ise 1981 doğumlu.
 
Kesse hayatının spor içinde geçtiğini söylüyor, hiçbir hobim yoktur diyor. Esekapılı kedilerin itirazlarını neyse duymuyor, lokalin pencereleri kapalı. Müezzin de ezan okuyor, güzel bir örtüşme. Zararlı maddelerden hep uzak durdum, diyor. Alipaşa mırnavları nedense yine itiraz ediyor. Araba bile kullanmadım, motosiklete bile binmedim, diye ekliyor. Ehliyet vermek istediler, kabul etmedim, diyor.
 
Kesse’nin 2000 sonrası Gemlik’te açtığı bir de otel macerası var ama uzun sürmemiş bu iş de. Sözün kısası Selim Kesse Davutpaşa ailesinin otuzlu yıllardan kalan ender üyelerinden biri, aynen Cevat Aksay, Necati Civez, Sabahattin Küçükçavdar, Selahattin Bakikuşağı ve Ulvi Yetergil ile birlikte. Ve çok renkli ve olaylı geçmiş olan hayatı epey gizemlerle dolu.