MUHİTTİN BOŞAT





 

                                         



15 Haziran 1960’da İstanbul’da doğdum.Çukurbostan’ın bulunduğu semte 1965 yılında taşındık. Bu sahada büyüdüm diyebilirim. Beş-altı yaşlarında bir çocuktum. İlkokulda okurken, paydos zilinden hemen sonra eve gelir, çantayı odanın ortasına atar, ver elini Çukurbostan.
 
O zamanlar üçüncü kümede olan Davutpaşalı oyuncu abilerimiz de oynardı orada. Onların toplarını toplardık. Bazen şut atarlar, kafamıza gözümüze gelirdi toplar. O şekilde tabiri caizse düşe kalka futbolla geçerdi tüm boş zamanlarımız.
 
Orta halli bir ailenin çocuğuyum. Babam dokumacılık yapardı. Daha sonra bir kamyonet alıp taşımacılık yapmaya başlamıştı. Annem de ev kadınıydı. Ablam ve kızkardeşim beraber büyüdük. İlkokulu Çukurbostan’ın biraz ilerisinde Gazi İlkokulu’nda, ortaokulu da Çapa Ortaokulu’nda okudum. Çapa Ortaokulu da mahallemizin okuluydu.
 
İlkokulda çok çalışkan bir öğrenciydim. Sınıfın en iyisiydim. O dönem ilkokul öğretmenim Mahmut Atalay bana, oğlum babanla konuş İstanbul Erkek Lisesi sınavlarına götürsün seni, demişti. Babama durumu söylediğimde, Evden sabah erken çıkıyorum, akşam geç dönüyorum, kim uğraşacak bu işlerle, dedi. Girememiştim sınavlara tabii. Belki girip kazansaydım, ki büyük ihtimalle kazanırdım, çok değişik ortamlarda olabilirdim. Gerçi şu anki halimden çok memnunum. Futbol, hakemlik, yorumculuk falan olmayacaktı muhtemelen.
 
Ortaokulda futbola daha fazla zaman ayırmam derslerime olumsuz olarak yansımıştı çok az da olsa. Ortaokul bittikten sonra babamın ısrarı üzerine Tekstil Meslek Lisesi’ne başladım.
 
1976’da rahmetli Rıdvan ŞumluluDavutpaşa’ya tekrar dönünce Çukurbostan’da yüzlerce çocuğu denemeye başladı. Ben dahil üç-dört kişiyi beğendi. Nüfus cüzdanınızı getirin, lisans çıkartalım, dedi. Ben sevinçten havalara uçuyordum. Mahalleli de, Aaaaa Muhittin Davutpaşa’da lisans çıkartmış, diye, hayret ve mutlulukla son zamanların olayı haline sokmuşlardı meseleyi. Duyan da Real Madrid’den lisan çıkardım zannederlerdi. Davutpaşanın genç takımı da çok iyi bir takımdı.
 
Oldukça yaramaz bir çocuktum. Evde pek oturmazdım. Bütün zamanım sokakta geçerdi. Şimdiki gibi teknolojinin bağlayıcılığı olmadığı için de futboldu tek uğraşımız. Müthiş bir hastalığımdı benim. Çıkmazdık Çukurbostan sahasından. Çukurbostan müsait olmadığında, dört-beş kişi bir araya geldik mi hemen taştan kaleler yapar futbol oynardık, saatte bir arabanın geçtiği sakin sokaklarda. Semtteki bütün çocukların da tutkusuydu futbol. Televizyon da yoktu tabii, maçları radyolardan dinliyorduk. Futbolla ilgili tek görselliğimiz Çukurbostan’daDavutpaşa’lı abilerimizin, bize muhteşem gelen oyunlarıydı O zamanlar Necati Balaban’ı, ErsinErgülten’i çok beğenirdim. Rahmetli Ayı Mehmet, Remzi Önal da beğendiğim futbolculardı.
 
O dönemler amatör takımların hiçbirisinin genç takımı yoktu. Sadece profesyonel ya da profesyonellikten düşmüş takımların genç takımları olurdu. Profesyonel takımların genç takımlarına girmek için dayı torpili sökmez, yöneticisinden çalıştırıcısına kadar herkesin ciddi şekilde beğenmesi ve onaylaması gerekirdi denenen oyuncuyu. Sonra lisans çıkartırlardı.
 
1976’dan evvel Çapa'nın gayri resmi bir minik takımı vardı. Otuz beş yıllık arkadaşım olan Ziya Doğan’la beraber oynamıştık orada ama lisans çıkarmamıştık. 1976 yılında Davutpaşa’da lisans çıkardılar bana. Enver Tuna’nın, daha sonra Ispartaspor’da oynayacak olan Celal Demirsoy’un yetişmesinde çok emeği olmuş rahmetli Rıdvan Şumlulu abimiz vardı takımın başında. Davutpaşa için çok önemli bir insan olduğunu düşünürüm hep.
 
Takımda en yaşlı olanlar 1958 Ağustos sonrasıdoğmuş olanlar ve elli dokuzlulardı. Ben altmış doğumlu olduğum için en gençleriydim. Lisansım çıktığı andan itibaren Rıdvan abi beni direk, hem de libero olarak oynatmıştı.
 
Hatta unutmadığım bir güzel anım vardır. On altı yaşında bir çocuğum. Davutpaşa’lı Engin Verel de Fenerbahçe’de oynuyor o dönem. Bir hafta sonu hazırlık maçı ayarlamış Davutpaşa’nın A takımıyla. Fenerbahçe Dereağzı Tesisleri toprak o zaman. Rahmetli Rıdvan abi beni de çağırdı. Çok heyecanlanmıştım. Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı yeni yeni seyrediyoruz televizyonlarda. Okuldan kaçarak gittim Dereağzı'na. Rıdvan abi oyunun son 15 dakikasında sürdü beni sahaya. Bek oynayan, Sabahattin abimizin kendi kalesine attığı golle 1-0 yenilmiştik.
 
1976’daki A takımı amatördü. Ama sadece altı gurubun olduğu bir amatör lig vardı o zamanlar. Şimdiki gibi yüzlerce değil. Bu gurupların şampiyonları da Vefa Stadı'nda her yıl Altılar Turnuvası’nda  İstanbul şampiyonu olmak için karşılaşırlardı. Büyük kulüpler bile gelirlerdi bu maçları izlemeye. Oyuncu beğenmeye. Bir sürü oyuncu büyük kulüplere alınırdı maç sonlarında.
A takımında kaptan Necip’ti. Sıtkı Özcan ve Süha Kartallıoğlu gibi oyuncular vardı hatırladığım kadarıyla. O sene genç takımımız çok iyiydi. Gelen herkesi zorluyorduk. Fenerbahçe, Galatasaray falan. Sezonu üstlerde bitirdik. Rıdvan abi birkaç lig maçına da dahil etmişti beni kadroya, ama hiç oyuna sokmamıştı.Demir’le birlikte oynardık genç takımda. Ben libero, önümde de o oynuyordu. Demir A takıma geçti sonra.
 
1977/78 mevsimi geldiğinde, yönetim Müsellim Kesse’yi getirdi. Kesse geldiği gibi transferler yaptırdı. Aşağı yukarı tamamen değiştirdi takımı. Başkanımız da Cevat Aksay’dı. Kapalıçarşı’da mobilyacılık yapardı. 1980’e kadar kulübün başındaydı. Ondan sonra rahmetli başkomser Hakkı Yağız kulüp başkanlığı koltuğuna oturdu. Aynı sene görev başında kalp krizi geçirip rahmetli olmuştu. Başkanlık koltuğunu İnebolulu kum tüccarı Erol Türkmen devraldı.
 
1977/78 mevsiminde yaklaşık otuz maç oynadı A takımı. Beni hep ilk on altıya alır ancak hiç oynatmazdı Müsellim abi. Genç takımın hocası da İlhan Dragor’du. A takımı şampiyonluğa oynuyordu. Son maça kadar Topkapı ile kafa kafaya gittiler. Topkapı kıl payı şampiyon olmuştu sezon sonunda.A takımı, kaleci Suat ve Fikret, Sarı Mehmet Ali, Silivri’den Hüseyin, santrafor Ömer, Kadıköy’den Sarı Aydın, orta saha Haluk, Yaylaspor’dan Selçuk, Yaşar, Korsan Mehmet gibi oyunculardan oluşuyordu.
 
Sonra Müsellim hocanın görevine son verdi yönetim. Genç takım çalıştırıcısı İlhan Dragor getirildi takımın başına. O sene federasyon üçüncü kümeye terfi ligi kurmuştu. Deplasmanlı bir ligdi. Galata, Eyüp, Feriköy, Yedikule gibi başarılı İstanbul takımları vardı gurupta. Bir hafta Burdur, sonra Kırşehir, ne bileyim, ardından İzmir’e gidiyorduk; neredeyse her hafta yollardaydık.
 
İlhan Dragor gelince beni direk libero oynatmaya başladı terfi liginde. Genç takımda da birlikte oynadığım Ragıp’la, ya da Yaşar’la oynuyordum savunmanın göbeğinde. O sene oldukça iyi taşıdık takımı gencecik oyuncularla. Ocak ayı başlayan turnuva Haziran ayında sona erdi. Küme düşme yoktu.  Terfi liginden Galata çıktı. Biz altlarda bitirdik. Diğer genç arkadaşlara da şans verilmişti A takımında.
 
Tüm maçlara çıkmayan takımlar olmuştu hatırlıyorum. Ancak Davutpaşa tüm maçları oynamıştı. Koşullar çok mütevaziydi. Otobüslerin en arka koltuklarında on altı kişilik yer ayırtılır, gece binilir sabah varılırdı deplasman maçlarının oynanacağı yerlere. Alçakgönüllü bir kahvaltıdan sonra maça çıkılırdı. Beş kuruş para almazdık. Kulübün de bu deplasman maçları için ayırdığı istihkak çok komik bir miktar olurdu genellikle. Yani herkes Davutpaşa aşkı ile oynardı. Takım kaptanımız da Yayla’lı Selçuk’tu.
 
Güzel bir anı daha. 1978’deki üçüncü lige terfi maçlarından. Ceyhanspor düşmüştü bize. İstanbul’da 1-1 berabere kalmıştık. Ekim ayında deplasmana bir gidişimiz vardı ki, tam bir komediydi. Gencecik bir takımla çıkıyoruz maça. Daha işe girmemişim o günlerde. Başımızda Rıdvan abi vardı ama yönetici gelmemişti. Cevat abi kulüple ilgilenen Kürt Apo’ya vermişti deplasmanda ihtiyacımız olan parayı. Orada tüccar bir arkadaşım var, parasız kalırsanız bu verdiğim telefon numarasından arayın onu, ihtiyacınızı karşılar, demişti. Ulaşım için de Çayırağası Turizm otobüslerinin birinin en arkasından 15 kişilik yer ayrılmıştı. Neyse geldik Adana’ya sıradan bir lokantada gayet alçakgönüllü bir yemek yedik. Ama daha ilk ilk yemekte paramız bitti. Neyse bulduk Cevat abinin arkadaşını da üç beş kuruş aldık. Ben de uzak deplasman diye babamdan zar zor bir elli lira almıştım. Yani en kötü durumda geri dönüş parası olarak kullanmayı düşünüyordum bu parayı. Çıktık maça. Adamlar hazırlanmış. İnanılmaz güzel bir çim saha. 3-0 yenildik. Cevat abinin tüccar arkadaşı çok az para vermiş olacak ki, cebimdeki elli lira da harcanmış, on beş saat hiçbir şey yemeden aç yolculuk etmiştik İstanbul’a kadar.
 
Cevat abinin parası çok kıymetliydi, ama Allah rahmet eylesin hizmet etmişti kulübe, kendi cebinden yığınla para harcamıştı, hem de karşılıksız harcamıştı bu parayı.
 
1978 yazında on sekiz yaşım dolmuş, okulum bitmişti. Takımın da gözde oyuncusuydum. Beni bırakmak istemiyorlardı. Oğulları gibi severlerdi beni. Başkan Cevat Amca, kalacaksın, dedi. Davutpaşanın verdiği transfer ücretinin on katını veren kulüpler vardı. O dönemde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin genel sekreteri Tuncer Doğanca da yöneticiydi. 5 bin lira istiyorum ama bir şartım var, beni Cerrahpaşa’da işe alacaksınız, dedim. On sekiz yaşında bir delikanlı için çok akıllıca bir teklif sunmuştum. Tamam, dediler. Paramı da cebime koydular. Yüz lirasını kendime ayırıp, kalanı aileme teslim ettim.
 
1978/79 mevsimi. Rıdvan abi gelmişti yine hoca olarak. Davut Kılıç da çalıştırıcılar arasındaydı. O sene, kalede Suat, Galatasaray’da Fatih Terim’le oynayan Ali Hamurcuoğlu, Çetin, Ragıp, Atilla, kaptan Necip, Süha, sağ bek Şeref, sol bek Nusret, santrfor Fuat takım oyuncularıydı. Ben savunmanın göbeğinde Ragıp’la birlikte oynuyordum. Güzel bir takımımız vardı. Sıtkı abi de dönem dönem oynardı. Ortalarda bitirmiştik ligi.Küme düşmemiştik. Kuvvetli takımlar vardı. Tekelspor, İETT filan. İETT’de Recep Tayyip Erdoğan da oynuyordu o yıl. Tekelspor şampiyon olmuştu. Namağlup ünvanlarını ellerinden almıştık 1-0 yenerek. Sezonun tek yenilgisini tatmışlardı.
 
Aralık ayına kadar gittim geldim rahmetli Tuncer abinin oraya Cerrahpaşa işi için. Baktım iş olmuyor. Babam da ciddi şekilde sıkıştırıyor. Terzi dayım, Gel benim yanımda çalış, diyor.Niyeti bozmuştum, param yok pulum yok. 1978 Aralık ayının ilk günleri gittim Cevat amcanın dükkanına, çarşıya. Oturdum. Merhaba, merhaba. Dedim, ben bırakıyorum. On sekiz yaşında delikanlıyım. Ev benden bir şeyler bekler. Kuruş para almıyorum, üstelik verilen Cerrahpaşa’da çalışma sözü de tutulmadı. Cevat amca hemen telaşla Tuncer Doğanca’yı aradı. Hemen işe al Muhittin’i, dedi, Yarın gelsin, dedi Tuncer abi. Beş Aralık 1978 günü Cerrahpaşa’ya gittim. Dilekçe yazdırdı bana. Bir hafta sonra da fakültede memur olarak resmen çalışmaya başladım.
 
1979-80 sezonunda hem memur olarak çalışıyordum, hem de antrenmanlara ve maçlara çıkıyordum. Salı ve Perşembe olmak üzere haftada iki antrenman yapılırdı. Mevsimin son iki maçında gol attığımı hatırlıyorum. Biri Ortaköy’eydi.
 
1980’de Hakkı Yağız geldi idareye Davut abi ile birlikte. Yeni bir yapılanma oldu. Hayati, Zülfü, Ayı Mehmet gibi eski Davutpaşa’lı futbolculardan oluşan bir yönetim oluşturuldu.Hakkı abinin başkanlığında iyi bir kadro kuruldu. Hem terfi liginde, hem amatör ligde oynadık. Bizim gurupta Karagücü vardı. O zamanlar var olan sıkıyönetimin avantajını kullanarak bütün iyi futbolcuları bünyesinde toplamıştı. Başkanları albayAltan Tetik’ti. İstanbul’un en iyi topçuları Doğu’ya gitmemek için Karagücü’nde oynuyorlardı. Dönemin baskısıyla da birinci oldular zaten. Ardından lig usulü bir terfi lig kuruldu. Amatör ligin ardından, 1979 sonu başlayıp, 1980 yazında bitmişti. Çift devre lig usulüydü. Ben de oynadım.
 
Gurubumuzda Üsküdar Anadolu, Süleymaniye gibi takımlar vardı. Transfer de yapıldı, profesyonel statüde olduğu için. Galatasaray’dan Murat, Beykoz’dan Pire Memet, Beşiktaş’ta oynamış olan Harun, Vefa’dan Ata gibi oyuncularla takım güçlendirildi. O sezon kıran kırana maçlar oldu. Aziz Yıldırım Üsküdar Anadolu yönetim kurulundaydı. Fener’de oynayan, yedek kalabilecek bütün futbolcuların yanında gol kralı olan Garo’yu da takım kadrosuna almıştı. İlk maçta berabere kaldık. Anadoluhisarı’nda 3-1 yenildik. Oynadığım zamanlar Celal Demirsoy ve Harun’la birlikte oynuyordum. Onlar benden deneyimli oldukları için Anadoluhisarı’ndaki maçta yedektim.  Üsküdar’la başa baş gidiliyordu. Sadece averajla öndeydiler. Takım Davut abi yönetimindeydi önce. Üsküdar gibi güçlü bir takımla çekişmede hassas bir yere gelinmişti. Tüm oyuncular Davut abinin arkadaşı olduğu için yaptırımının zayıfladığını hissederek kulüpten başka bir çalıştırıcı getirmelerini istemiş ve Hakkı Yağız başkanlığındaki yönetim de Kadri Aytaç’ı getirmişti antrenör olarak. Davut abi de yardımcısı oldu.
 
Diğer gurupta da İstanbulspor ve Beylerbeyi çekişiyordu. Beylerbeyi şampiyon oldu, ama İstanbulspor,  İstanbul Lisesi nedeniyle lobili bir takımdı. Federasyon bunu göz önüne alarak, gurup ikincilerinin de kümeye  çıkacağı kararını verdi. Bizim gurupta Üsküdar son ataklarıyla şampiyon olmuş, biz de ikinci bitirmiştik. Terfi ligi sonunda biz de ikinci kümeye çıktık. O sezon yapılan yeni transferlerle beni de profesyonel yaptılar.
 
1981-82 sezonunda ikinci ligde oynuyorduk. Antrenmanlarımızı hala Çukurbostan sahasında yapıyorduk. Antrenör olarak Güngör Tetik’le başladık sezona. İlk maçımız Sarıyer’leydi. Sarıyer o sene şampiyon olup süper lige çıkmıştı. Başkanımız Erol Türkmen’di.  Ataköy C Motellerde üç-dört günlük bir kampa girdik. Sarıyer muhteşem bir takımdı. Santrafor Hayri, sol açık Oktay, sağaçık Rıfkı, Oğuz, Mehmet Şansal gibi oyuncuları vardı. Bizi 4-1 yendiler. İkinci maçımız Lüleburgaz ileydi ve henüz yirmi bir yaşımda kaptan olarak çıkmıştım. Karşılaşma 1-1 sona erdi. Vefa Stadı’ndaki Karabük maçının otuzuncu dakikasında, oyuncuları Mehmet  ayağımavurdu. Canım çok yanmıştı, ancak sıcağı sıcağına işin ciddiyetini anlayamadığım için devre bitene kadar oynadım. Devre arası soğuyan bacak kaskatı kesildi. Hastaneye kaldırdılar. O zamanlar MR falan yoktu. Kırık röntgen filmlerinde de görülmüyordu. Şimdi profesör olan, Davutpaşa’da da idarecilik yapmış uzman ortopedist Nail Kır’ın elle muayenesi sonucu yan bağlarda yırtık tespit edildi. Alçıya aldılar. Üç dört ay futboldan uzak kaldım. Alçı alındığında bacak incelmişti tabii. Fizyoterapi de gelişmemişti o dönemler. Galatasaray’da oynayan Beşiktaş kökenli Sarı Adnan beni aldı, Beşiktaş’ın masörü Necati’ye götürdü. Bana bir takım ağırlık çalışmaları verdi Necati. O çalışmalarla form tutabildim. Bu arada antrenör değişti Hilmi Kiremitçi geldi. Gelince her yeni antrenör gibi o da transfer yaptı tabii.
 
O mevsim kaleciler Adil ve Erdinç’ti. O sezon Formuma girdikten sonra iki üç maç yine oynatmadı beni Hilmi Kiremitçi. Hatta ilk on altıya almadı. Ben de özlemişim oynamayı. Feveran ettim tabii. Feveranım işe yaramış olmalı ki dördüncü maç aldı beni kadroya, ama yine iki maç oynatmadı. Takım gidişatı da kötüydü. Lütfetti oynattı bir maçta. Oyunum da tuttu. Orta sahanın önünde ön libero olarak oynamaya başladım. Davut abinin Zonguldak’tan kiraladığı, daha önce birinci ligde de Antalya’da oynamış olan Kocakafa Hüseyin’le birlikte oynuyorduk.
 
Kırklarelispor’la düşmeme mücadelesi veriyoruz. O sene sonuna doğru Kırklareli’ne gittik, kötü bir havada 2-0 yendiler bizi. Bu talihsiz maçtan sonra toparlanma sürecine girdi takım. Yavaş yavaş puanları alırken son üç haftaya girildi. Edirne ile burada berabere kalıp hayal kırıklığı yaşamıştık. Son iki maçı mutlaka almamız gerekiyordu. Beylerbeyi ve Vefa maçları kalmıştı. Beylerbeyi’ni yendik 1-0. Sağ bek Süleyman penaltıdan attı golü. Onar bin lira prim vermişlerdi bize. Son maç Vefa ile oynuyoruz, Üsküdar Anadolu ile de Kırklareli oynuyor. Sarıyer garantilemişti şampiyonluğu. Hayati abinin kırk metreden attığı bir golle 2-0 yendik Vefa’yı. Kırklareli de o ligin en iyi takımlarından Üsküdar Anadolu’yu 2-1 yendi. Puanlarımız da averajımızda aynı Kırklareli ile. Ama son maçta gol yememiş olmamız nedeniyle biz kalmıştık kümede.
 
1982-83 sezonu başladı. Takımın başına eski Vefa kalecisi Sefer Türker geldi. Yine yeni transferler oldu. Kulüp yönetiminde Orhan İren, Selçuk Alagöz ve Erol Türkmen vardı. Başkan bir türlü seçilemiyordu. Eski Erzurumsporlu Mehmet Ecevit i getirdiler stoperolarak. Takımda bayağı bir oyuncu oldu. Sezon başında gelen oyunculardan dolayı biz mahalleliler dışlanmış gibiydik. Ben Cerrahpaşa’daki işimle ilgileniyordum. Ecevit’e iki yüz elli bin lira gibi çok büyük bir transfer parası verildiği için, herkes direk oynayacak zannediyordu. Ama kilosu fazlaydı biraz.
 
İlk maçta beni oynattılar. Galata’yı 1-0 yendiğimiz maçta ben de çok iyi oynamıştım. İkinci maçı Feriköy ile yaptık, 1-0 yenildik. Ben yine iyi oynamıştım. Ama kestiler takımdan beni, iki hafta oynatmadılar. Yedek kalmıştım. Vefa’ya yenildik. Tekrar oynamaya başladım iki hafta sonra. En son Lüleburgaz maçı vardı. Burada yenildik; 1-2. Bayağı sıkılmıştım futboldan, takımda forma giyememekten. Liseyi bitirdikten sonra Bursa İktisadi İlimler Akademisi’ni kazanmıştım yüksek bir puanla. Buna rağmen askere gitmeye karar verdim. 6 Aralık 1982.
 
Ben askerdeyken Sefer Türker bıraktı, Şükrü Ersoy geldi takımın başına. Çok iyi bir çıkış yakaladı takım. BenDenizli’de acemi birliğindeyim. Takımın durumunu kendi imkanlarımla takip ediyordum. Üsküdar Anadolu’yu falan yenmiştik. Bir müddet sonra tekrar düşüşe geçtik ve  1982-83 sezonu Davutpaşa ikinci kümeden düştü. Bu sıralar Erzurumspor’a transfer olmuştum. Takım ikinci kümede oynuyordu. Ama hocayla anlaşamıyordum. Kışladan maçlar için çıkışlar da sorun oluyordu. Üç dört ay sonra ayrıldım takımdan.
 
Ben askerdeyken Hadi Türkmen başkan olmuştu. Bir sene amatörde oynadılar. 1984 Haziran ayı ben döndüm askerden. Federasyon, Kemal Ulusu döneminde, 1984-85 yazı eski takımların ve büyük ilçe takımlarının futbola yenilik getirmesi amacıyla yeniden üçüncü kümeyi kurdu.
 
Döndükten sonra tekrar imza attım Davutpaşa’da. Demir, Feridun, kaleci Cezmi, Adnan, Hüseyin, Muharrem gibi oyuncular vardı kadroda.  Yeni kurulan üçüncü küme Trakya ağırlıklıydı. On altılı bir guruptu. Düşme yoktu. Ortanın altında bitirdik.
 
1985-86 sezonumuzda eski Beylerbeyi topçusu Lütfü Isıgöllü geldi takımın başına. Antrenörlüğe yeni başlıyordu. Genç ve çok hırslıydı. Biz de genç bir  takımdık. En yaşlı Demir ve bendim. Bizim yaşlarımız yirmi beş, diğerleri yirmi, yirmi üç yaşlarındaydı. Takımda Demir, Zeytinburnu’ndan gelen Nurettin, Selim, sağ bek Mete, kalede Cihan vardı. O sene Çorlu, Zeytinburnu ile şampiyonluk için çekişiyordu.  Zeytinburnu belediye olarak büyük paralar harcamıştı takıma. Çorlu da yine aynı şekildeydi. O sezon Çorluspor bir tek bize gol atamamıştı. İstanbul’da onlardan puan almıştık. Zeytinburnu da son dakikalarda attığı golle zor yenmişti bizi. İyi bir takım yaratmıştı Lütfü abi. Ama küme düştüğümüz 1986-87 mevsimi başında anlayamadığımız bir nedenle Kasımpaşa’ya Selahattin Torkal’ın yardımcılığına gitti. Kasımpaşa üçüncü kümedeydi ve Beyoğlu belediyesi finanse ediyordu kulübü. Başımıza İstanbulsporlu Hasan Meriç getirilmişti. Hasan Meriç o yıl altı yedi takım birden çalıştırıyordu. Mesela sabah profesyonel bir takım olan Davutpaşa’yı çalıştırır, öğleden sonra da gider amatör takımları çalıştırırdı. Her gün idman olurdu. Çukurbostan 1986 Nisan ayında yıkıldı. Silivrikapı’da kötü bir sahaya geçmiştik.
 
O yılki takımda Dimitri de oynuyordu, eski İstanbulsporlu. Orhan Yüce ya da Kemal abiyle beraber oynuyorduk savunmanın göbeğinde. Birkaç maç sonra Hasan hoca görevi bıraktı. Davut abi tekrar bu görevi üstlendi. Çok kısmetsiz bir sezon geçirdik. Aziz Hortoğlu kulüp başkanımızdı. Bayağı emek vermişti. Tarabya otelinde kampa aldılar bizi, Türk Hava Yolları’yla oynayacağımız maç öncesi. O hafta Beşiktaş - Sarıyer maçı vardı. Bizi eşofmanlarla görenler, otelin Sarıyer’e yakın olması nedeniyle Sarıyer takımı zannetmişti. Sarıyer Tarabya’da kampta diye konuşuyorlardı insanlar aralarında. Davutpaşa olduğumuzu duyunca şok olmuşlardı. Çok talihsiz bir sezondu, düşecek bir takım değildik. Ama hiç kaçmayacak golleri, penaltıları kaçırdık.
 
Florya Şenlikköy Stadı’nda Sarayspor’la maçımız önemliydi, durumumuz kötüydü, ama Sarayspor’u yenersek biraz rahatlıyorduk. On, on beş gol kaçırdık. Maç sonuna kadar tek kale oynamıştık. Mete de bir penaltı kaçırmıştı. Son dakikada yediğimiz golle yenildik. Yirmi yedi yaşında kocaman bir delikanlı olan ben, oturup hüngür hüngür ağlamıştım.
 
Asker dönüşü tekrar üniversite sınavlarına girdim. Yazmış olduğum tek yer olan Açıköğretimİktisat’ı kazandım. Dört yıl sonra da mezun oldum. 1987’de Gebzespor’a gittim. Bir müddet izin falan kullandım fakülteden ama baktım işimi de engelliyor, dört-beş ay sonra bıraktım. Sonra tekrar amatöre döndüm. İskenderpaşa amatör takımına girdim Cerrahpaşa Mahallesi muhtarı Hüseyin Atik’in  isteğiyle. Bir sezona yakın da orada oynadım.
 
1988 Nisanfutbolu bıraktım ve hakem kursuna katıldım. Antrenör olmak istiyordum. Antrenör olmak için üç orta, beş yan hakemlik şartı vardı o zaman. Kulübe çok emeği geçen kulüp müdürümüz Nihat Bekçe, Hakem kursuna git, hiç olmadı antrenör kurslarına  devam edersen şartları yerine getirmiş ve aradan çıkartmış olursun, dedi. Hakem kursuna girdim. Başarılı olunca, Ben bu işi yaparım, dedim ve antrenör kurslarına katılmaktan vazgeçtim.
 
1988’de aday hakem olarak başladım, 1989’da il hakemliğine yükseldim. 1994’de süper lig hakemi oldum. Olağan dışı gelişmişti. Çok hızlı yükseldim. Top oynamış olmamın büyük rolü vardır bu yükselişimde. 1994’de Süper Lig’e çıktıktan ve zorunlu hizmet adı altında iki yıl mecburiyetini aştıktan sonra FİFA hakemi oldum. 1997’nin Ocak ayından 2004 Ocak ayına kadar FİFA hakemi olarak görev yaptım. On dördü derbi olmak üzere yüz yirminin üzerinde lig maçı yönettim. İki kere Türkiye Kupası finali, yirmi beş kez de çeşitli kategorilerde yurtdışı maçlarında görev aldım. İki buçuk yıl daha hakemlik yapma hakkım olmasına rağmen 2004 Ocak ayında kendi isteğimle bıraktım. Aynı yılın Haziran ayında Sabri Çelik ile beraber Merkez Hakem Kurulu’na girdik. Bir yıl hakem atama sorumluluğu görevindeydim. Aynı anda UEFA gözlemciliği yaptım. MHK’yı bıraktıktan sonra yedi, sekiz ay sadece gözlemcilik yaptım. Haluk Ulusoy göreve gelince, gözlemciler ve temsilciler kurulunun bu sefer gözlemci atama komisyon başkanı olarak iki yıl çalıştım.
 
Mahmut Özgener federasyona gelince 2009 Ocak başı verdiğim dilekçeyle görevi bıraktım. Altı ay Akşam gazetesinde spor yazarlığı yaptım, sonra iki yıl da Cumhuriyet gazetesinde yazdım.
 
1987’de hastanemizde hemşire olarak görev yapan Naciye hanımla evlendim.  Merve isimli bir kızım, Ahmet Can isimli de bir oğlum var. Merve 25 yaşında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nü bitirdi. Cerrahpaşa’da Halk Sağlığı’nda yüksek lisans kazandı. Oğlum Ahmet Can 20 yaşında. Zeytinburnu’nda amatör kümede olan Batı Trakyaspor’un alt yapısında yedi yıl futbol oynadı. 2013-14 mevsiminde Davutpaşa’ya geldi, iki yıldır kavuniçi kahverenkli takımım için ter döküyor.
 
Hala Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Maaş ve Hesap İşleri Müdürü olarak çalışıyorum. 2013-14 mevsimi başından beri Davutpaşa kulübüyle de ilgileniyorum. Hem yönetici, hem de futbol şubesi sorumlusu olarak. Ve son iki yılda ikinci amatör kümeden süper amatöre doğru aldığımız mesafe beni çok mutlu ediyor.