MESUT ECEVİT





 

 







Alipaşa’nın bilge kedileri Mesut Ecevit abilerini hem yetmişlerin ilk yarısındaki, Özcan Kır’lı, HayrulahZülbaharoğlu’lu,  Hüseyin Çakıroğlu’lu, Demir Önen’li, Cımbız Ali’li müthiş genç takımın yaman bir sağaçığı olarak hatırlıyorlar, hem de Davutpaşa Lisesi’nin acar bir forveti olarak.
 
Mesut Ecevit 23 Kasım 1958 doğumlu, vefalı bir Cerrahpaşa çocuğu. Davutpaşa ailesinin az sayıdaki yaylarından. Konya kökenli Süleyman Baba halci, yine Konya ahalisinden Fatma Anne ise ev hanımı. Dört kardeşin üçü oğlan, biri kız. Abilerden ortanca kardeş Mehmet de namı Alipaşa’da tavan yapmış bir başka Davutpaşa klasiği.
 
Mesut Ecevit Hekimoğlu Alipaşa İlkokulu’nda, Davutpaşa Lisesi’nin orta ve lise bölümlerinde yeterli öğrenimi gördükten sonra yetmişlerin ortasında terk etmiş okulu. Hayat mektebini diplomaya yeğlemiş. Bir yandan baba yanında ticareti öğrenirken, bir yandan da Çukurbostan’da ayaktopunun inceliklerini kavramaya koyulmuş; Davut Kılıç’ın çivili cetveli altında.
 
Genç Mesut’un futbol yaşantısı sadece kavuniçi kahverengi renklerle sınırlı. 1970 senesinde geldiği Çukurbostan’da Rıdvan Şumlulu tarafından beğenilip jünyör takıma alınmış, sonra genç ve amatörlerle birlikte 1977 senesine kadar sekiz mevsim formamızı taşımış.
 
Davut Kılıç öğrencisinin futbol biçemini şöyle anlatıyor. ‘’Mesut pırıl pırıl, cam gibi bir oğlandı. Çok terbiyeliydi, çok disiplinliydi. Dediğimden çıkmazdı. Çünkü çıkarsa örneğin disiplinsiz bir topçu olan Ömer Ali İpekoğlu gibi eşek sudan gelene kadar dayak yiyeceğini bilirdi. İdmanları kaçırmaz, maçlarda elinden geleni yapardı. Benden korkusundan kahvede oyun bile oynayamazdı. O kadar düzgün bir arkadaşımızdı kendisi!Futbolculuğuna gelince; ayırıcı özelliği fiziğinin güçlülüğüydü. Sağaçık ve santrfor mevkilerinde oynatırdım onu. Korkusuz yürekti diyebilirim Mesut için. Rakip savunmayı yıpratmasını bilirdi. Bir seksen boyuyla kafa toplarına da epey hakimdi. Sağ ayağı daha iyiydi.’’   
 
Mesut Ecevit 1977 sonlarında futbolu gencecik yaşta bıraktığında askerliğin yolunu tuttu. Bir an önce hayata atılmak istiyordu. Jandarma oldu. Dört aylık acemilik günleri Diyarbakır Silvan’da geçti. On altı ay usta birliği ise Tunceli Hozat’taydı. Üç ay komando eğitimi aldı. Memleketin karışık günleriydi. Milliyetçi Cephe iktidarının başı Demirel’in, Bana sağcılar cinayet işliyor, dedirtemezsiniz diye haykırdığı kanlı dönem.
 
Ecevit askerlik günlerinde hafta sonlarını futbol oynayarak geçirdi, eğitim çavuşluğu yaptı, inanmayacaksınız ama emrindeki erleri dövmedi. Terhis olduğunda 1979 Mart’ı baktırıyor, kazma kürek yaktırıyordu.
 
Terhis sonrası hemen işinin başına geçti Genç Mesut. Aslında 1973 senesinde, daha 15 yaşındayken Baba Hüseyin’in yanında işin püf noktalarını kapmaya başlamıştı. Ama artık kendi başınaydı. İlkin ambarcılıkla bismillah dedi. Büyük abi Hüseyin’in yanındaydı. Sonra kendi işini kurdu. Mesut Ticaret’i. Müteahitliğe soyunmuştu. Bir yıl sürdü.
 
1980 yılı önemli onun için. Hayır, faşist darbe hayatını karartmamıştı. Tam tersi yaşamını otuz üç yıldır aydınlatacak olan Hayriye Güzide hanımla hayatı birleşecekti. Üç oğul bu mutlu beraberliğin ürünleri. Fırat, Ferhat ve Mert. 
 
Ecevit 1982 yılında, Eminönü halinde ambarcılığa girişti. Beş yıl sonra rota Asya Yakası’na çevrildi. Sene 1987. Meyve ve sebze halinde konuşlandı. Bir daha da ayrılmadı buradan. 2000 yılında topçu Mehmet abisi de geldi yanına, güç birliği yaptılar, ortaklık daha bir kuvvetlendi.
 
Mesut Ecevit Fenerbahçe taraftarı. Futbolu artık televizyonlardan takip ediyor. İş ve futbol dışında balık avlamaktan hoşlanıyor Boğaz kıyısında. Sözcü gazetesini okuyor, serüven dolu, hareketli dizileri izlemekten hoşlanıyor. Söz gelimi Karadayı ve Muhteşem Yüzyıl gibi.
 
Sinemaya çocuk yaşlarda gidermiş, serüven filmlerine. Cüneyt Arkın’ın yeri başka hayatında. Tarık Akan’ın da. Müzik denince Türk Sanat Müziği ve arabesk diyor.
 
On sekiz yaşından beri araba kullanıyor. Honda 2012’si var, güzel mi güzel! ‘İtidalli’ bir sürücü olduğunu belirtiyor şirince gülümseyerek.
 
Siyasi görüşleri sorulduğunda ulusalcı olduğunun altını çiziyor, CHP’liyim diyor. Beğendiği topçular arasında Cemil Turan, Engin Verel ve Musa Sowvar.
 
Davutpaşa anıları arasında şampiyonluğa giden müthiş genç takımın Fenerbahçe maçı özel bir yerde. İsmail Hendek’in gaddarca yönettiği ve hakkımızı çaldığı karşılaşmada 0-1 yenik durumdayken, aldığı topla rakibi geçip ceza sahasına girmesi, kaleciyi üstüne çekip topu ağlara bırakması belleğinden çıkmıyor.
 
Davutpaşa’daki arkadaşlık ilişkilerini de çok sıcak duygularla hatırlıyor. Özcan Kır, Hüseyin Güngör ve Hayrullah Zülbaharoğlu onun için özel kişiler.
 
Mesut Ecevit nükleer santrallar ve Hes’lerle ilgili olumsuz düşünmüyor, Gerekliyse neden olmasın diyor. Gezi direnişine ise olumlu bakıyor, gençlerin yanında tavır koyuyor. Hayvanları seviyor, çevreye saygılı olduğunun özellikle altını çiziyor. 
 
Mesut Ecevit kendisini şöyle tanımlıyor. ‘’Sözünün arkasında duran biriyim. Aniden öfkelenirim ama hemen yatışırım. İnsanlar arasında olması gereken iletişimi kurmaya çalışırım. Yani hep denge unsuru olmaya çabalarım. Sosyal yönüm bayağı iyidir. Aile ilişkilerim de böyledir. Çocuklarıma çok iyi bir baba olduğumu düşünüyorum. Onlara her anlamda kılavuzluk yaptığıma inanıyorum. Üçüne de asla şiddet kullanmadım.
 
El yeteneklerim çok iyidir. Arızaları genelde ben onarırım. Atölyem var evde. Yığınla malzemem var. Bahçe işinden de anlarım. Yazlık bir villam var çünkü Silivri’de. Bahçesini ben tanzim etmiştim.
 
Zararlı alışkanlıklarım pek yok. Haftada bir rakı içerim sadece, günde de üç dört tane cigara. Gece hayatı nedir bilmem. Yolculukları severim ama işimin yoğunluğu nedeniyle pek çıkamıyorum. Yeğlediğim yerler Körfez yöresi.
 
Başka sporları da yapmaya çalışıyorum. Yazları yüzerim, yürürüm. Gençken jimnastik ve masa tenisiyle de uğraşmıştım.’’