MEHMET SORMAZ





 

 


Ayı Mehmet lakabıyla tanınan Mehmet Sormaz Davutpaşa1926 tarihinin belki de en hüzünlü, en acıklı öykülerinden birinin kahramanı. Aslında kahraman sözcüğü pek iyi tanımlamıyor onu, Cüneyt Arkın filmleri hem mutlu sonlanıyordu çünkü, kahramanlar asla yenik düşmüyordu.
 
Bugün Mehmet Sormaz’ı hem büyük bir üzüntüyle, hem de yatışmaz bir öfkeyle hatırlıyor Alipaşa ihtiyarları ve kulüp lokali çevresinde varolmaya çalışan Alipaşa kedileri. Mehmet Sormaz öldürüldü çünkü ve katillerinden de kimse çıkıp hesap sormadı. Hem de güpegündüz işlenen bir cinayetle yokluğa göçtü Sormaz, varoluşu hiçleşirken de gerisinde perişan bir eş, küçücük yaşta yitip gitmiş çocuklar bıraktı.
 
Oysa Mehmet Sormaz’ınhayat hikayesi1951 yılında şen başlamış, sanki pürüzsüz akıp gidecekmiş yanılsamasına kapılmıştı Esekapımırnavları.
 
Baba İsmet kumaşçıydı, ortağı Mehmet Söylemez ile birlikte kulağa hoş gelen bir uyum yaratıyor (Sormaz & Söylemez),  ticaretle geçindiriyordu ailesini. Üç kardeşti ufaklıklar ama felek kahpeliğini baştan göstermiş kardeşlerden en büyüğünü denizde boğarak ilk uğursuzluk işaretini sunmuştu.
 
Mehmet Sormaz boylu posluydu, eskilerin tabiriyle genç irisiydi. Futbola Çapa’da başladı, orada aldı lisansını. 1970 yazında Davutpaşa1926 üçüncü ligefederasyon kararıyla alındığında transfer edildi.
 
Sormaz forvetin ucunda oynadı. Davutpaşa macerasını iki perdede inceleyebiliriz. İlki 1970- 1974 arası, ikincisi ise 1979-1981 arası.
 
Toplara balyoz kadar sert vuruşuyla nam saldı Çukurbostan ahalisi arasında. Mesafe tanımadan savururdu bazukalarını. Santra yakınlarından bile kaleyi yoklar, serbest vuruşlarda kalecilerin ve baraja girenlerin korkulu rüyası olurdu.
 
İri kıyım olmasına karşın, kafa toplarına hiç çıkmazdı, diyor onunla yıllarca birlikte top koşturan Sıtkı Özcan. İkili mücadeleleri sevmezdi, rakiplerle vücut vücuda temastan hep kaçınırdı, diye ekliyor. Karşıt savunmacılarla maç öncesi tokalaşır, arkadaş olur, kavgasız gürültüsüz bir oyun çıkarmaya çalışır, üstüne gelen oldu mu hemen ayağından topu çıkarırdı, diyor.
 
Bir anısını anlatıyor Sıtkı Özcan. ‘’Edirnespor ile Vefa stadında oynuyoruz. Santrayı geçti, top ayağındaydı. Ben ilerle diye seslendim, sür topu, ilerle ve şut at, dedim. Ama üzerine bir savunmacı gelince en az 45 metreden abandı. Top filelerle kucaklaştığında, bana döndü, Ne gerek var yaw, dedi gülümseyerek.
 
Mehmet hep topu önüne alarak oynardı. Tam Kadri Aytaç’ın sevdiği topçu örneğiydi. Zülfü ve Necip gibi orta saha oyuncularını, düz oynamadıkları için pek sevmezdi.
 
Mehmet Sormaz kişilik olarak espirili biriydi. Neşe kaynağıydı kulübün. Kampların en renkli kişisiydi. Mankendi gençliğinde ama kimse bilmezdi bunu.
 
Mehmet Çukurbostan’ın köşesinde bir apartmanda otururdu. Antrenmanlar başladığında pencereden bakar, işin koşu, beden hareketleri kısmı bittiğinde aramıza katılırdı. Yani çift kale öncesi zahmetli kısımları hep kaytarırdı. Uydurduğu mazeretler hep değişirdi.  
 
İstanbul Koleji’ni ve İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirmişti. Küçüklüğünden bu yana güzel giyinmeye düşkündü. Markalara zaafı vardı.
 
Bu nedenle dış ülkelerden sık sık her çeşit giysi getirtirdi. Zaten mesleği de giyim mağazası işletmeciliğiydi. Çok kaliteli mallar satardı mağazasında. Ama yetmişlerde başladığı başka bir işi daha vardı. En yakın arkadaşlarından Faruk ve Fikret ile birlikte bulaştığı, tırlarla nakliyat işi de yapıyordu.’’
 
Sormaz’ın 1970-74 Davutpaşa serüveni kesintili oldu, 1972-73 mevsiminde onu Eyüp forması giyerken görüyoruz. Amatör kümeye düştüğümüz 1973-74 mevsiminde aramıza katılıyor yeniden. Ama ölüm kalım maçında kaçırdığı penaltı önemli. Cumhur Değer’in, Şike yapmıştı, Taksimlilerden para almıştı,demesine karşın Davut Kılıç ve Sıtkı Özcan ikilisi bunu kesin bir dille reddediyor.
 
Sormaz 1974 sonrası ticari faaliyetlerle uğraştı, yani mağazasıyla, tırcılık işleriyle. Ama Perşembe maçlarının da değişmezlerindendi. Yetmişlerin ikinci yarısında Sema hanımla evlendi, iki oğlu oldu.
 
Sormaz’ın 1980’de diriliş yaşayan ve kenetlenen Davutpaşa camiasına eklemlendiğini görüyoruz. İlkin terfi maçlarında, sonra da 1981-82 mevsiminde katkı yapıyor renklerine.  
 
Ama yirmi birinci yüzyıla yaklaşırken felek asıl kahpeliğini gösterdi ve Mehmet Sormaz’ın başı 1999 yılında belaya girdi. Taşıma yaptığı tırlarından birinde önemli miktarda eroin bulundu çünkü.
 
Sıtkı Özcan öfkeyle gürleyerek, Sormaz’ın böyle bir işe bulaşmasının mümkün olmadığını haykırıyor. AmaSormaz’ın eroinlerin bulunduğu kamyonun sahibi olması, sorumluluğubaşını derde soktu elbette. Vatan Caddesi’ndeki 2.Şube’ye götürüldü ve sorgulandı bu nedenle. Ve sorgunun yapıldığı bilmemkaçıncı kattaki odada nedense demir parmaklıklar bulunmuyordu!Yani polisler öyle demişti!Sonra polisler Sormaz’ın kendisini aşağıya fırlattığını söylediler.
 
Tuhaf bir intiharla karşı karşıyayız sözün kısası!Hemen hatırımıza bir buçuk metrelik daracık mekanlarda kendini asan sanıkların canlarına kıyma  mavalları geliyor ister istemez!
 
Ama sene 1999’du, yani doksanlı yıllar. Çok yoğun bir iç savaşın yaşandığı, devlet eliyle mafyalar kurularak PKK’ye karşı mücadele verildiği, koskoca cumhurbaşkanlarının, paşaların kim vurduya gittiği karanlık, puslu, demokrasi rüyasından çok uzakta yıllardı bunlar. Özal’ın, Bitlis’in, Mumcu’nun kimvurduya gittiği ve katillerinin bulunmadığı bir dönem. Bu devlerin kanı yerde kalmışken, zavallı  Mehmet Sormaz’ın hesabının sorulması mümkün müydü!
 
Karşımızda kelepir bir yaşam duruyor işte!
 
Ve Sormaz’ın eşi dağılıyor, dengesini yitiriyor bu cinayetin ardından, çocukları da öyle. Davut Kılıç çocukların akrabalara dağıtıldığını ama özellikle büyük oğlanın kelimenin tam manasıyla perişan olduğunu belirtiyor. 2012 yazında da Sema Hanım intihar ediyor, karanlık ve hüzün iyice koyulaşıyor.
 
Evet, Mehmet Sormaz Davutpaşa ayaktopu emekçileri içindeki belki de en hüzünlü hikayenin baş aktörü. Ve hepimiz onu özellikle de en çok, o son görüntüsüyle, yani yere çakılı kalmış, ayakkabıları bir yere fırladığı için ayakları çıplak, iri bedeni yüzükoyun cansız betonda yatan görüntüsüyle hatırlıyor ve çaresizlik içinde kahroluyoruz. 
 

 mehmet sormaz.docx