HÜSEYİN GÜNGÖR

 

 
 

 
Hüseyin Güngör Davutpaşa ailesinin kavuniçi kahverengi renklere en bağlı üyelerinden biri kuşkusuz. Üstelik de ağır abilerin en okkalılarından. Sıtkı Özcan onun için, ‘bileklerini kesseniz, Hüseyin’in kanı kavuniçi kahverengi akar, der. Hüseyin Güngör Davutpaşa ailesinin en sivri dilli üyelerinden biridir de aynı zamanda. Damarlarında deli dolu akan kavuniçi kahverengi kan, bu Davutpaşa yiğidini coşkulu ve taşkın bir söyleme sürükler. Kendini ifade ederken bu nedenle atak, korkusuz ve çıplaktır namı Alipaşa’nın çok ötesine taşmış Güngör biraderlerin büyüğü. Hatta zaman zaman hırçın, nasıl desem, epey alaycı, biraz saldırgandır. Bu nedenle onu tanımayanların çoğu sevmez, olumsuz duygular besler hakkında. Aşırı dışa dönüklüğü ve enerjiyle tıka basa yüklülüğü körükler bu olumsuzluğu. Hüseyin Güngör gülümseyerek şöyle der. ‘Ama beni tanıdıktan sonra sevmeyeni bugüne kadar tanımadım’.
 
Hüseyin Güngör için hayat bir oyundur. İnsanlar da ‘bilen insan’dan (homo sapiens), ‘oyun oynayan insan’a (homo ludens) doğru evrimleşmiş mahluklar. Bu kadar ciddi olmayalım, oyunun tadını çıkaralım diye düşünür Güngör biraderlerin büyüğü.  
 
En başa dönersek şimdi, bu çok renkli Davutpaşa evladının 20 Aralık 1958 doğumlu bir yay olduğunu söyleyebiliriz. Burcunun ana özelliklerine sıkı sıkı bağlı olduğunu da. Gözüpekliği, dış dünyaya açıklığı, girişkenliğiyle.
 
Fetanet anne ev hanımıdır, 1988 senesinde aramızdan ayrılan Esat baba ise oldukça deneyimli ve yetkin bir makine mühendisi.
 
Güngör ailesinin kökenlerine baktığımızda, Davutpaşa ailesinin sayısız üyesinde gördüğümüz bir özelliğe rastlarız. Atalar Makedonya Üsküp’lüdür. Ama Güngör yaptığı soyağacı araştırmalarında baba tarafını Konya Karaman, anne tarafını ise Menemen ile ilişkilendiriyor.   
 
Güngör ailesi Kocamustafapaşa ve Fındıkzade semtlerinde oturmuş uzun yıllar. Küçük Hüseyin Kocamustafapaşa İlkokulu, Davutpaşa Ortaokulu ve Lisesi’nde ilk ve orta öğrenimini görmüş. Mezuniyet 1976. Yüksek okul serüveni ise bayağı zengin. Bayağı kampüs ve kent dolaşmış çünkü. Ankara Ticari İlimler Akademisi’nde geçen yıllar, Fikirtepe’deki Atatürk Eğitim Fakültesi’nden diplomasını alış. Sene 1979.
 
Güngör’ün futbola başlaması erken yaşlarda, dönemin güçlü armadası Çapa’da. Temel bilgilerini Muzaffer hocasından almış. 1975 yılı önemli onun için çünkü Davutpaşa’ya gelişini işaret ediyor. İki yıl başarılı genç takımımızın değişmez bir parçası olarak ter akıtmış. 1977 yazını ise bir kabus gibi  hatırlıyor Güngör. Çünkü takımın başına gelen Müsellim Kesse, Benim gençlerle işim yok, Yaylalılardan kurulu bir ekip oluşturacağım ve şampiyonluğa oynayacağım, diyor. Bu nedenle altyapıdan A takıma alınan yedi sekiz oyuncuya kendilerine kulüp bulmalarını istiyor. Sadece Hüseyin Güngör’e yanaşıp, Sen gitme, sana ihtiyacım var, diye fısıldıyor kulağına. Güngör, Arkadaşlarım yoksa ben de yokum, diye rest çekiyor ama bir sonraki antrenmanda İdris Mert, Özcan Kır, Demir Önen, Adnan Demirsoy gibi arkadaşlarını Çukurbostan’da gördüğünde beyninden vurulmuşa dönüyor.
 
1977-79 arası bir yandan baba işinde yoğun çalışarak, bir yandan da yüksek okulunun Ankara ve Bolu kampüsleri arasında mekik dokuyarak geçiyor. Bu arada kendisini yaz turnuvalarından birinde Vefa Stadı’nda görüp beğenen bir Karagücü yetkilisi vatani hizmete çağırıyor genç oyuncuyu.
 
1979 Aralık- 1981 Ocak arası askerlik günleri. Acemilik de, ustalık da İzmir Narlıdere’de geçiyor top peşinde koşarak. Karagücü’nde iki sene süren futbol serüveni oldukça parlak. Çünkü iki şampiyonluk yaşanıyor burada. Başarılar sadece amatör maçlarla da sınırlı değil üstelik. Çünkü Türkiye Kupası’nda Edirnespor ve İzmirspor gibi takımları devre dışı bırakıyor Karagücü’nün çok yetenekli futbolcularla dolu kadrosu.
 
Çok da ilginç bir anısı var bu günlerden Güngör’ün. 1980 yılında, yarı final maçında İstanbul Karagücü çıkıyor karşılarına. İstanbul takımının savunmasında da takım arkadaşı Demir Önen oynuyor. Maçın tek golü Demir’in hatasından geliyor, topu filelere usta bir vuruşla gönderen de Hüseyin’in ta kendisi!
 
1981-82 yılları futboldan uzak geçti. İş hayatı yoğundu çünkü. Bu günlerde Bolu ve Adana Demirspor cazip teklifler yaptılar ama Güngör’ün işinde kazandığı para bu tekliflerden daha iyiydi. Bu nedenle meşin top aklını çelmedi.
 
1983 senesi Davutpaşa ikinci ligden amatör kümeye yuvarlandığında ve Hadi Türkmen yönetimi iş başına geldiğinde Güngör yeniden aramıza katıldı. Özellikle 1984-85 mevsiminde hem üçüncü kümede, hem de amatör ligde mücadele eden takımımızda başarılı maçlar çıkardı. Libero mevkisinde de sık sık forma giydi. Demir, Muhittin Boşat ve Mehmet Ecevit yan yana oynadığı stoperlerdi. Ama bu günleri hatırladığında kafası karışıyor Güngör’ün. Dört çalıştırıcı çalışıyor mevsim boyu, biri bırakıyor, öteki alıyor. Hilmi Kiremitçi, Şükrü Ersoy, Bülent Yaman ve Orhan Yüce bunlar. Hepsi başlangıçta ilk on birde yer veriyorlar genç oyuncuya. Ama sonra ne oluyorsa oluyor takımdan kesiliyor Güngör. Yedek kulübesine davet ediliyor. Ama Şükrü Ersoy ile olan iletişiminin mükemmel olduğunu söylüyor, hiç değilse başlangıçta öyle. Deneyimli çalıştırıcı talebesini rakip takımların maçlarına gönderip rapor bile tutturuyor. Güngör ayrıca amatör takımdaki yetenekli gençleri yani Uzun Metin, Deli Metin, Küçük Metin ve Ahmet Yetişti gibi oyuncuları Şükrü abisine bildiriyor, A takıma geçmelerine ön ayak oluyor.
 
1985 yazı Güngör’ü semtinin bir başka güçlü takımında görüyoruz. Cerrahpaşa takımında. Üç sene ıslatıyor bu formayı. Birinci amatörde art arda gelen üç şampiyonluk Güngör’ün coşkuyla hatırladığı anıları arasında. Turgat Eradlı, Orhan Öztürk, Hayrullah, Arif bu yenilmez armadanın başarılı ayaklarından birkaçı.
 
Hüseyin Güngör 1988-89 mevsiminde ise Güngören ilçesinin Tozkoparan semtine doğru yönleniyor. Birlikspor’a. Teknik adam Behçet Vardarcı çünkü, bir başka Davutpaşa çocuğu. Şiir gibi oynayan bir orta sahaya sahip bu güçlü kulüp. Kasımpaşalı Serdar ve Davutpaşa’nın usta ayağı Arif Hücum Erener ile. Dahası İstanbulsporlu Ali Ergüven’li kadro çok kudretli. Ve hiç yenilmeden, rakiplere leblebi gibi gol yağdırarak alınan iki şampiyonluk daha var, iki sene boyunca.
 
1991 senesi Güngör’ün futbol şalterini indirdiği yıl. Çünkü işler iyice yoğunlaşmıştır ve Manisa, Yenikapı ve Çerkezköy arasında dokunan mekik Davutpaşa yiğidini iyice yormaya başlamıştır. Ayrıca iki Karagücü, üç Cerrahpaşa, iki de Birlikspor’da alınan şampiyonluk deneyimli topçuyu doyurmuştur, fazlasıyla tatmin etmiştir.      
 
Güngör futbolculuk biçemini şöyle betimliyor. ‘’Sağ ayağım daha kuvvetliydi ama sol ayağım da fena değildi. Kafa toplarında vasattım. Orta sahanın sağında ve ortasında görev alırdım. Libero da oynardım sık sık. İki yönlü bir oyuncuydum. Hem hücum yönüm vardı, hem de savunmaya yardımcı olurdum. Asist becerisine sahip olmam da artılarımdan biriydi. Ama güçlü yanlarımdan biri de oyunun pek görünmeyen, pis işlerini de üstlenmekti. Bu konuda gerçek bir uzman sayılabilecek olan Rıdvan Şumlulu’dan öğrenmiştim bu yöntemleri. Rakibe nasıl kalça atılır, nasıl engellenir, çaktırmadan yapılan sertlikler filan. İtiraf etmek gerekirse bu bağlamda epey ah almış olmalıyım topçuluk yaşantım boyunca!’
 
Güngör’ün müthiş istikrarlı, imrenilecek düzende bir iş hayatı mevcut. Baba Esat’ın kurduğu Yenikapı’daki yarı fabrika, yarı atölye metal aksesuvarlar ve yan sanayi ürünleri üstüne. Beko gibi, Vestel gibi, Profilo gibi büyük şirketlerle çalışıyorlar. 1990 senesinde bir de İkitelli’de bir atölye daha kurulmuş. Basit bir matematik hesabıyla Güngör’ün kırk senedir etkin bir iş hayatının olduğunu ve hala tam gaz sürdürdüğünü kesinleyebiliriz.
 
Güngör için 1985 yılı bir başka önem taşıyor. Selin hanım ile dünya evine girişi bu yıl içinde çünkü. 1990 yılında dünyaya gelen Sena çiftin tek çocuğu. Bilfem’de İngilizce öğretmenliği yapıyor ve mesleğine delice aşık. 
 
Güngör’ün kişiliğinin en ayırıcı yanlarından birisi de kimseyi gözünde büyütmemesi, kahraman yapmaması. Ben kimseden üstün değilim diye düşünüyor oldum olası. Bu böyle ama kendisi de kimseden kıl kadar eksik değil. Pes etmek, yenilmek onun defterinde pek yazmıyor. Mücadele etmesini seviyor fazlasıyla. Maçlarda da yenilgi aldığında soyunma odasında arkadaşlarına haykırırmış. Ben savaştım aslanlar gibi, yenilmedim, mağlup olan sizlersiniz, diye!
 
Güngör varoluş biçimini kısa ama özlü bir cümleyle özetliyor. Adam olmaya çabalıyorum, diyor. Ama inançları nedeniyle onu kullanan, istismar edenlere lanet savuruyor. Vatan ve inançlarım konusunda aşırı duyarlıyım, diyor. Bu nedenle hep yanlış anlaşıldığından yakınıyor. Bu bağlamda en çok üstüne yapıştırılan AKP’li yakıştırmasına alındığını söylüyor. Çünkü Güngör’ün candan sevdiği, benimsediği, önünde saygıyla ceketini iliklediği bir siyasetçiler topluluğu ülkemizde ne yazık ki bulunmamakta.
 
Güngör’un yapmak isteyip de yapamadığı şeylerden biri olgun ve bilgece davranmakmış. Söz gelimi hep uzlaştırıcı, uyum sağlayıcı, yumuşak davranmayı beceren başkanımız İskender Keleş türü bir yiğit gibi olmak. Güngör buna imreniyor ama yapamıyor. Belki kimseyi kırmak istemiyor ama onun dilinin ölçüsü pek yok. Öyle diyor. Ölçüyü kaçırıyorum ne yazık ki, diyor.
 
Güngör beğendiği topçuları sayarken ilkin Galatasaray’ın altmış sonlarından, yetmiş sonlarına kadar muhteşem on numarası kimliğinde on binlerin hayranlığını kazanmış Büyük Mehmet’i, Kadırgalı Mehmet Oğuz’u sayıyor. Bir de Kasımpaşa’nın müthiş forveti Adem’i, Alpaslan Eratlı’yı, Alibeyköylü Adnan’ı, Davutpaşa kaptanı Ersin Ergülten’i, İbrahim Tezeren’i, Sıtkı Özcan’ı, Hayati Küçükçavdar’ı ve genç yaşta başına gelen şanssızlıklar olmasa Barselona’da bile oynayabilirdi dediği Özcan Kır’ı. Tabi kaleciliğinin yanında taşıdığı altın yüreği ve sınırsız şefkatiyle Bediz Baysal abisini de.
 
Güngör yemeklerden yaprak sarmayı seviyor, 1977’den beri araba kullanıyor, yazları sakin kulaçlarla yüzüyor. Ama zannedilenin aksine iyi bir ayaktopu izleyicisi değil. O sadece Davutpaşa ve Cimbom’un maçlarını seyretmekten hoşlanıyor. Müzik denince akan sular duruyor onun için. Denis Roussos ve Lionel Ritchie’nin şarkıları ruhunu okşuyor. Balkan müziklerine de bayılıyor, Türk Sanat müziğine de. Ama kızı Sena için gittiği rock stadyum konserlerini de anıyor gülümseyerek.
 
Güngör fırsat buldukça sinemaya da gidiyor, tiyatroya da. Kocamustafapaşa’da Çevre Tiyatrosu’nu açarak devrim yapan Altan Erbulak’a borçlu tiyatro sevgisini.    
 
Güngör’e sorarsanız Davutpaşa şahane bir takım, şahane bir topluluk. Buradaki topçular daha yukarı liglerde oynayabilecekken hep bu sevgi ortamını seçmiş, yetenekli ve tok gözlü kahramanlar.  
 
Davutpaşa için dilediği tek şey var. Kulübün bir sahaya, sportif bir tesise sahip olması. Hem iyi bir altyapıyla oyuncu yetiştirilmesi, hem de bu sahanın kiralanarak kulübün düzenli bir gelire sahip olmasını istiyor. Böylece işler kişilere bağlı kalmaz, gençler emaneti teslim aldığında zorlanmaz diye düşünüyor.
 
Güngör 17 Aralık süreci için, Yolsuzluklar elbette var, bunların üstüne gidilmedi ama PKK’dan bile daha tehlikeli olan paralel yapıcılar da yolsuzlukları yapanlardan sanki daha mı temiz, diye haykırıyor. Doğa tutkunu o da kankası Aydın Çetinkaya gibi, nükleer santrallara da, hes’lere de karşı. Gezi direnişçilerini başlangıçtaki saf ve tutarlı istekleri için kalben desteklemiş ama daha sonra işin içine karışan siyasi etkileri olumlu görmüyor. Eylemin amacından saptığı görüşünde. Işid içinse kafirler ordusu tanımlamasını yapıyor.