HİKMET ÇOBAN

 

 
 

 

HİKMET ÇOBAN (1933-2011)
 
Esekapı kedileri 1963-72 arası Müfit Değer’in imparatorluk döneminde yönetim kurulumuzun değişmez adlarından Hikmet Çoban’ı hem takıma yaptığı özverili katkı, hem de babayiğitliği, bitirimliği, bileği bükülmezliğiyle hatırlıyor ve seviyorlar. Dahası Çoban’a belleklerinin seçkin bir köşesinde yer açıyorlar.
 
Çoban Makedonya Gostivar kökenli bir ailenin çocuğu, ama atalar 1910’lu yıllarda gelmişler ülkemize. Şive Anne ev hanımı, Abdurrahman Baba ise Makedonya’da polismiş. Hikmet abimiz çiftin tek çocuğuymuş. Zeytinburnu ilçesinin Tepebağ semtinde dünyaya gelmiş. Ama ömrü Alipaşa’da Seyyit Ömer Mahallesi, Ali Şir Nevai Sokak’ta geçmiş.
 
Hikmet abimizin öğrenim gördüğü okullar arasında Çapa Öğretmen Okulu önemli bir yerde. Askerliğini Kırıkkale’de yapmış. Karacıymış. Evlilik ise hemen askerlik sonrası. Necla Hanım ile. Bu birlikteliğin meyveleri ise dördü erkek, biri kız beş yavru. Yaş sırasına göre sıralarsam Faruk, Fuat, Recep, Ayşe ve Suat. Kardeşlerden en çok Faruk’a düşkünmüş. İlk göz ağrısı olduğu için olsa gerek. Eli çok ağırmış, çocuklar çok korkarmış babalarından. Ama Çoban Faruk’a dokunmazmış hiç.
 
Hikmet Çoban hayatını kunduracalıkla kazanmış. Dükkanı Gedikpaşa’da Cami Sokak’taymış yıllar boyu. Bir atölyeymiş burası, mağazalar için pabuç üretmiş ustamız. Seksenli yıllarda Bağ-Kur’dan emekli olmuş.
 
Çoban’ın Alipaşa semtindeki en iyi arkadaşı bitirimlerin şahı Bahriyeli Seyfi’ymiş. Ama Hikmet Baba da en az onun kadar bitirimmiş. Hem de Davutpaşa 1926’ya mecnunca tutkun bir bitirim. Gençliğinde Davutpaşa Ortaokulu bahçesinde futbol da oynamış, savunmada bol bol tekme sallamış.
 
Kahverengi kavuniçi renklere olan aşkı Müfit Değer’in 1963 yılındaki genel kurulda başkan seçilmesiyle taçlanmış, yönetim kurulunda kendine bir yer bulmuş. 10 yıl boyunca takımla yakından ilgilenmiş. Deplasmanlarda Adil Özyedierler ile birlikte kafile sorumluluğunu üstlenmiş. 
 
Hikmet Baba’nın ayırıcı özellikleri arasında Esekapı kedileri ilkin eli açıklığını, yardımseverliğini sayıyorlar. Bu nedenle kendisine Ayı Baba lakabı takılmış. Boyu en 1.85’miş, dev gibi bir adammış. Alipaşa’nın bilge mırnavları bu iriliği Ayı Baba’mızın yedi yaşına kadar babaannesini emzirmesiyle ilişkilendiriyorlar. Ve hemen ekliyorlar. Kavgaların seyrine doyulmaz kahramanlarından biri olduğuna, vurduğunda karşısındakini yere devirdiğini, şaka yapmayı sevdiğini, özellikle efsane malzemeci Aşık Baba’yı kızdırdığını, gürültülü kahkahalarını.
 
Hikmet Çoban’ın Fındıkzade kedilerinin cami geyiklerine konu olan bir özelliği de cigara tiryakiliği, içkiye ve gece hayatına olan düşkünlüğü. Meyhane arkadaşları arasında Necati Civez, Bahriyeli Seyfi, Rıdvan Şumlulu, Selahattin Bakikuşağı ve Aşık Baba varmış.
 
Hikmet Çoban çok astığı astık, kestiği kestik bir aile babasıymış. Osmanlı erkeğiymiş. Yer içer gidermiş. Sesi çok kalınmış. Ve bu bas bariton sesle şahane şarkılar söylermiş. Davutpaşa 1926 tarihinin en iyi genç takımında (1975-76) bir yıldız kimliğiyle ışıldayan ve parlaklığını bugüne taşıyan Özcan Kır, Baba Hikmet’in büyük oğul Faruk’un nişanında büyük bir yetkinlik ve kusursuzlukla söylediği Aynalar’ı Salim Dündar işitmiş olsa, şarkıcının kıskançlıktan ayak tırnaklarını bile hatır hutur yiyeceğini söylüyor emin bir tavırla.
 
Çoban yaşamayı çok seven, hayat dolu bir Alipaşa yiğidiymiş. Çok çapkınmış. Saçları hep biryantinli gezermiş, gecelerin içine bir kuyruklu yıldız gibi kaydığında.
 
Çoban’ın yaşamının kararması ne yazık ki doksanlı yılların ikinci yarısında oluyor. Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle sağ tarafına inme iniyor ve hareket yetenekleri çok kısıtlanıyor. Çok az çıkabiliyor evden. Nadiren Özyuva Kahvesi’ne sürükleniyor ayakları bu anlarda. Marangoz İsmet, Arap Vedat, Bakkal Mehmet Ağa, Recep Yalçın, Piç Fikret gibi kahve arkadaşları ile kucaklaşıyor, hasret gideriyor. Bunlar ‘narkoza’ da birlikte gittiği kankalar. Öyle diyor pirimiz Özcan Kır.
 
Çoban’ın yaşamına yön veren büyüklerden en irisi Müfit Değer kuşkusuz. Çoban’ın duyduğu sevgi o kadar büyükmüş ki Müfit Başkan’ın Kumburgaz’daki yazlığının yanı başında bir ev almış, reisine böylece daha bir yakınlaşmış.         
 
Özcan Kır şöyle diyor. ‘’Hikmet Baba en sevdiğim mahallelilerdendi. Pazar sabahları beni çağırır, Tahsin ya da Necati bakkala gönderip kaşar peyniri aldırırdı. Dolgun bahşişleri en leziz kaşardan çok daha lezizdi.’’
 
Sert stoperimiz Zihni Aydın şöyle hatırlıyor. ‘’Tanıdığım en beyefendi adamlardandı. Terfi maçlarında beni yedek kaleci çıkarmıştı sahaya. Teşvik ederdi, destek olurdu. Her antrenmanımıza gelirdi.’’
 
Tarihimizin en kıral forveti Babür Bentürk son sözü söylesin. ‘’Beni çok sever ve sayarlardı hem Alipaşa’da, hem de Alipaşa dışında. Söz gelimi en yaman rakibimiz Galata’ydı ve onlarla oynadığımızda türbünlerden çok küfrederlerdi bana. Çok taşkın ve kavgacı bir seyirciye sahipti Galata takımı. Bu taraftarlar Perşembe Pazarı’nda bana rastladıklarında boynuma sarılır, öperler, ne kadar şahane bir topçu olduğumu söylerlerdi. Ama maça geldiklerinde bunları unuturlar, küfürlerin en sunturlularına başlarlardı. Hikmet Çoban da hastaydı futboluma. Çok beğenirdi beni. Müfit Değer öncesi başkanlığımızı yapan, hem İstanbul Barosu’nda genel sekreter, hem de İsmet İnönü’nün avukatı olan Ahmet Hamdi Sayar da beni çok önemser ve golcülüğüme güvenirdi.’’