HAYRULLAH ZÜLBAHAROĞLU


 

 

 
Esekapı kedileri Hayrullah Zülbaharoğlu’nu, General Kılıç’ın ‘’tüm zamanların en şahane genç takımı’’ şeklinde tanımladığı 1975-6 mevsiminde İstanbul ikincisi olan yenilmez armadanın süratli solaçığı olarak hatırlıyorlar.
 
Zülbaharoğlu 5 Ağustos 1959, Kocamustafapaşa doğumlu. Yaşamının ilk kırk yılı bu semtte geçmiş, 1999’da Bahçeşehir’e taşınmış.  
 
Zülbaharoğlu köken olarak Davutpaşa ailesine sayısız değerli üye sunan Üsküp kentinden. Ana baba artık aramızda değiller. Baba Hayrettin saraç, anne Nigar ev hanımıymış. Sekiz kardeşten beşi erkek, üçü kız.
 
Hayrullah sırasıyla Alipaşa İlkokulu (üç sene), Emin Ali Yaşin İlkokulu (iki sene), Topkapı Ortaokulu ve Davutpaşa Lisesi’nde öğrenim görmüş.1976 mezunu. Orta halli bir öğrenciydim diyor öğrencilik günlerini hatırladığında.
 
Zülbaharoğlu her çocuk gibi mahalle arasında başlamış futbola. 1973 yılında futbolcu tarlası Çukurbostan’a gelmiş, denenmiş, beğenilmiş. Jünyör takımına alınmış. İlk eğitmeni Dinçer hoca. Altı ay jünyör, üç yıl genç, iki yıl da A takımı formasını ıslatmış.
 
1978 yılı takımımızdan ayrılmış, iki yıl Vardar’da top koşturmuş. Ama ilginç bir deneyim olmuş bu. Zülbaharoğlu idmanlara gitmemiş, sadece maçlarda birlikte olmuş takım arkadaşları ve çalıştırıcılarıyla. Buna karşın 1978-79 mevsiminde attığı gollerle gol kıralı ünvanı kazanmış amatör kümede. 1979-80 mevsiminde de gencecik yaşta bırakmış futbolu. Nedeni ise hem yaşadığı sakatlıklar, hem de küçük yaşlardan itibaren sürdürmeye başladığı baba mesleği.
 
Takım arkadaşı Özcan Kır, Hayrullah’ın futbolcu özelliklerini şöyle anlatıyor. ‘’ Hayrullah iyi bir sol ayağa sahipti, sağ ayağı da fena değildi. Solaçık oynardı ama General Kılıç zaman zaman onu orta sahaya da kaydırırdı. Top sürüşü de, adam eksiltmesi de, ortaları da iyiydi. Hepimizin en küçüğüydü. Süratli oluşu en olumlu özelliğiydi. Boyu 1.70’di, kafa toplarında pek başarılı değildi ama gol şansı olan bir oyuncuydu. Toplara bayağı sert vururdu. Hiç sarı ve kırmızı kart gördüğünü hatırlamıyorum. Çok düzgün bir arkadaşımızdı, çok soğukkanlı oluşunu, idmanları hiç kaçırmadığını hatırlıyorum. En yakın arkadaşları Cımbız Ali, Gavur Ali, Hüseyin Çakıroğlu ve bendim.’’
 
Özcan Kır kankasının kişiliğini ‘’efendi, saygılı, yardımsever ve güler yüzlü’’ sözcükleriyle betimliyor. Zülbaharoğlu ise kendisini ‘’kimsenin hakkında kötü bir söz söylemeyeceği biri’’ olarak ifade ediyor.          
 
Zülbaharoğlu’nun Davutpaşa anılarında şampiyon armada İstanbulspor’u 2-0 yendikleri maç önemli bir yer tutuyor. Hüseyin Çakıroğlu’nun penaltı kaçırdığı karşılaşmada, kendisinin çok uzaklardan savurduğu mermi gibi şutun iç direğe çarpıp gol çizgisini geçmesini, pozisyona uzak kalan orta hakemin, yan hakemin uyarısıyla golü vermesini, böylece takımını 1-0 öne taşımasını, sonra Pırpır Hasan’ın durumu 2-0 yapışını, Eyüp sahasındaki o zaferi hiç unutamıyor.
            
1975 yılında, kendisini çok beğenen Fenerbahçe genç çalıştırıcısı Nedim hocanın transfer teklifini dönemin transfer kuralları nedeniyle geri çevirmesi ise içini hala burkan bir anı. Yaş 16 ve transfer olması halinde altı ay boyunca top oynayamayacak olması hayır demesine yol açmış genç futbolcunun.
 
Zülbaharoğlu’nun iş yaşantısı 1978 senesinde başlıyor. Baba mesleğine soyunuyor, yani saraçlığa. Yani çanta imalatına. İş semti Kocamustafapaşa. 2000 senesine kadar sürüyor bu. 2000-15 yılları arasında bu kez çanta malzemeleri üretiminde buluyoruz kendisini. İş yeri İkitelli’de.
 
Hayrullah vatani hizmetini 1980-82 yılları arasında yapıyor. Acemilik Manisa, usta birliği ise Bolu. Karacı, piyade.
 
O günlerden takım arkadaşı Hüseyin Güngör’le ilgili bir anısı belleğinde yer etmiş. İzmir Karagücü’nde başarılı maçlar çıkaran Hüseyin Güngör subaylar aracılığıyla Manisa’ya haber yolluyor. Hayrullah’ın yeteneklerini öve öve bitiremiyor. Arkadaşı askeri bir takımda değerlensin diye. Ama o sıralarda seksen kiloya çıkmış olan Zülbaharoğlu yeniden futbola dönmek istemiyor, teklife soğuk bakıyor. Birlikteki hayatından memnun olmalı.
 
Zülbaharoğlu’nun yuva kurduğu yıl 1987. Ayşen hanım ile. Bu birlikteliğin meyveleri iki oğul: Rahmi ve Semih.
               
Hayrullah Zülbaharoğlu Sabah gazetesi okuyor, televizyonda spor programlarını seyrediyor, seyahat etmekten hoşlanıyor, Türk sanat müziği dinliyor. Futbola ve ailesine ayırdığı zaman ve iş yaşantısının yoğunluğu nedeniyle hayvanları sevmeye vakit bulamıyor. Hayatını evden işe, işten eve diye özetliyor. Ama mutlu bir özet bu kuşkusuz.