HAYRİ ÖZÇAĞLAYAN

 

 
 

 

Davutpaşa 1926 kalesini ellili yılların ilk yarısında başarıyla koruyan Hayri Özçağlayan ailemizin Kırklareli kökenli az sayıdaki üyesinden biriydi. Özçağlayan gözlerini kirli gezegenimize açtığında takvimler 1930, aynı ama farklı gözlerini bıkkınlık, yorgunluk ve büyük bir acıyla sonsuza yumduğunda ise 2005 yılını gösteriyordu.   
 
Hüseyin Baba Kırklareli Alpullu Şeker Fabrikası’nda memurdu, Mürvet Anne ise ev hanımı. Üç kardeştiler, ikisi kız, biri Hayri.
 
Özçağlayan Kırklareli’nde ilkokulu bitirdikten sonra aile İstanbul’un yolunu tuttu. Küçük Hayri Davutpaşa Lisesi’nin orta kısmını bitirdi ve hayata erkenden atıldı.
 
Özçağlayan’ı süzme bir Fındıkzadeli olarak nitelendirmemiz gerekiyor. Hayatı, Cumhur Değer’in ‘’İstanbul’un yetmişli yıllara kadar Paris’i’’ biçiminde tanımladığı Fındıkzade’den hiç ayrılmadı çünkü. İlkin otuz beş sene kadar Deniz Abdal Mahallesi, Köprülü Mehmet Paşa Sokak’ta, şimdi yerinde beton yığınlar yükselen ahşap binada, otuz sene de Kazgani Sadi Çeşme Sokak’ta 18 numaralı Sahra Palas’ta yaşadı.  
 
Özçağlayan Dünya gazetesindeki sayfa düzencisi işinden önce farklı uğraşlara girdi. Futbolculuk bunlardan en heyecanlı olanıydı. Kırkların ikinci yarısında lisansiye oldu, Davutpaşa, Yeşildirek, Beykoz gibi kulüplerin kalesini korudu. Ellili yılların sonunda da sessizce veda etti ayaktopuna. 
 
Özçağlayan’ın dünya evine girişi 1956 yılında. Çiftin tek çocuğu olan Cem 1957 doğumlu, yıllardır turizmci olarak çalışıyor.
 
Özçağlayan’ın sayfa düzenciliği hep Bedii Faik’in yönettiği Dünya gazetesinde sürdü. Büyük bir sadakatle burada çalıştı. 1995 yılında emekli olana kadar hiç ayrılmadı Faik’in yanından.
 
Cem Özçağlayan babasını şöyle anlatıyor. ‘’Babam çok düzgün kişilikli biriydi. Benim için bir babadan çok arkadaştı. Bana eşiti gibi davranır, asla şiddet kullanmazdı. Futbol aslında onun hayatıydı. Maçlara sürekli beraber giderdik.’’
 
Hayri Özçağlayan spora öncelik veren gazeteleri okurmuş, Hürriyet gibi, Milliyet gibi. Ama özellikle Hasan Pulur gibi, Çetin Altan gibi, İslam Çupi gibi yazarların köşe yazılarını da hiç kaçırmazmış.
 
Özçağlayan televizyon kanallarında da hep maçları bulur seyredermiş. Ama sinemaya da oldukça meraklıymış. Yerli olsun, yabancı olsun gerilimli, hareketli filmleri hem beyazcam karşısında, hem de salonlarda izlemekten büyük zevk duyarmış. Anthony Quinn ve Clint Eastwood’a hastaymış.
 
Özçağlayan alçak gönüllü biriymiş, oldukça da soğukkanlıymış. Kolayca sinirlenmez, küpüne zarar vermezmiş. Nedense araba kullanmazmış ama Bafra ve Yenice benzeri cigaraları içmekten de geri durmazmış. Kusuru olmayan yiğit var mı!
 
Özçağlayan’ı ailemizin hayvanseverlerinden biri olarak tanımlayabiliriz. Köpek beslemişler yıllarca ailece. Oğlu Cem’e de geçmiş bu huy. O da köpek besleyenlerden.
 
Özçağlayan’ın olumlu yanlarından biri de cömertliği ve hayırseverliğiymiş. Galatasaray taraftarıymış. Aynen Dev Kaleci Bediz Baysal abimiz gibi.
 
Emeklilik günlerindeki en büyük meraklarından biri at yarışlarıymış. Ama bu tutkusu kumardan daha çok at sevgisi, hipodromun büyülü dünyasıyla ilişkileniyormuş. Küçük kuponlarla eğlenirmiş daha çok. Öyle diyor Cem Özçağlayan.
 
Hayri Özçağlayan siyasetle hiç ilgilenmezmiş ama Süleyman Demirel’e karşı sevgiye yakın bir duygu beslermiş içinde, kalbinin derinliklerinde. Bu nedenle seçimlerde hep ‘demir kıratın’ böğrüne böğrüne vururmuş mührünü.
 
Hayri Özçağlayan’ın ölümü 2004’de geçirdiği tatsız bir kazanın bir sene sonrasında olmuş. İlkin banyoda düşmüş ve kalça kemiğini kırmış. Ve bundan sonra toparlanamamış, ölüme doğru yalnız başına yürümüş.