HAYRİ İNCE

 

 
 

 

Alipaşa’nın yaşlı ve deneyimli kedileri, ömrünün on beş yılı Wuppertal kedileriyle haşır neşir olmuş Hayri İnce abilerini hırslı ve özverili futbolculuğuyla olduğu kadar, yardımsever ve alçakgönüllü kişiliğiyle de hatırlıyor, seviyor ve saygı duyuyorlar.
                                 
Ahmet Hayri İnce 18 Ocak 1945 doğumlu. Küçüklüğü Süleymaniye’nin Küçükpazar semtinde geçmiş, Kemal Sunal ile yarı hemşeri sayabiliriz onu. Ama aslında sağlam bir Alipaşalı. Gençlik yıllarının coşkusu ve neşesinin izleri bu semtte gizli hala.
 
İnce, Wuppertal’da geçen yıllar sonrasında, yurda dönüşte, ilkin Haznedar’da yaşamış, altı yıldır da İstanbul’un Karadeniz’e açılan beldesi, dalgaların ve Abdurrahman Palay’ın diyarı Şile’de.
 
Anne Behire ev hanımı, baba Fehmi bahçelikler müdürlüğünde memurmuş. İnce’nin iki kız kardeşi (Gülten ile Gülsen), bir de abisi (Fahri) var.
 
İnce, Hekimoğlu Alipaşa İlkokulu, Davutpaşa Lisesi’nde ilk ve orta öğrenimini görmüş, Almanya yıllarında, Duisburg Yüksek Spor Okulu’ndan mezun olmuş, 1984 senesinde antrenörlük diplomasını cebine koymuş.
 
Futbola başlayışı Davutpaşa Lisesi’nin bahçesinde. Aynen mahalle arkadaşları Bediz Baysal ve Eşref Yetiş gibi. Ama belirtmek gerekiyor Baysal ile Yetiş ikilisi Cerrahpaşa çocuğu, has Alipaşalı değiller. İnce ilk top arkadaşları arasında Yılmaz Gökdel, Beşiktaşlı K.Ahmet, Yeşildirek kalecisi Talat, Sefa Erfa gibi adları sıralıyor. Sultanspor ve Özyuva gibi çok güçlü yazlık takımlarda oynayıp, futbolunu geliştirmiş.
 
İnce 1961 yılında Davutpaşa genç takımına geliyor. Takım arkadaşları Bediz, Eşref, Arap Tuncay, Sefa Erfa, Nazım gibi isimler. 1962-63 mevsiminde şahane neticeler alan ama Terzi Selahattin’in gadrine uğrayıp İstanbul birinciliğini İstanbulspor’a kaptıran kudretli genç takımızın da önemli bir oyuncusu ve kaptanı. Aydemir vakası nedeniyle Kara Harp Okulu’ndan gelen yetenekli futbolcularla (Ergin, Ersel, Türker, Turgut, vb) takviye yapılan 1963-64 mevsiminde de kendisini hem genç, hem de A takımı formalarıyla izliyoruz. 
 
Genç takım günlerinden bir anı onu hala gülümsetiyor. Altmışların başında genç takım maçları daha çok Beylerbeyi ve Fenerbahçe stadlarında oynandığı için bizimkiler karşıya vapurla geçiyormuş. Malzemeler Doğan Eren’in kocaman hurcundaymış her zaman. Bir gün vapur arkasında gençler şamata yaparken hurç suya düşmüş. Neyse vapur henüz hareket etmemiş de, etraftan bulunan kancalarla sudan çıkarılmış malzemeler.
                   
Hayri İnce’nin takımdan ayrılma öyküsü biraz tatsız ne yazık ki. İnce de, aynen Eşref Yetiş gibi değerli başkan Müfit Değer’in nedense gözüne giremeyenlerden biri. Yetiş bunu, Davutpaşa Lisesi’nin bahçesinde, Değer başkan olmadan önce yapılan maçlarla ilişkilendiriyor. O günlerde nadir olan fiyakalı meşin topuyla saha kenarına gelen Müfit Değer’in, bahçede maç yapan dönemin as topçuları Takoz Burhan, Selahattin Bakikuşağı, Sabahattin Küçükçavdar, Korsan Celal gibi ağır abiler tarafından takıma alınmaması ve kenarda bekletilmesine içerlemesi semt çocukları ile başkanın arasındaki soğukluğun nedeniydi, diyor Eşref Yetiş. Müfit Değer başkan olduktan sonra Alipaşa ve Esekapı bebelerine işte bu nedenle uzak durmuş, onları takıma sokmamış. Ve takımı daha çok çevre semtlerden yani Fındıkzade, Bayrampaşa, Kocamustafapaşa, Çapa, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa gibi yerlerden gelen oyuncularla kurmuş.  Yetiş’in bu düşüncesine İnce de katılıyor. Kendisi de bu olguyu doğrulayan bir somut bir örnek zaten.           
 
İnce takımı için canını dişine takmış bir Davutpaşa yiğidi. Top ayakkabılarını o günlerde plastik poşetlerin yokluğunda, koltuk altlarına sıkıştırıp Yeni Mahalle’deki Sümerspor sahasına gidiyor, disiplinle başarılı oyunlar çıkarıyor, goller atıyor, kaptanlık şeridini koluna geçiriyor ama Değer bir türlü hakkettiği ilgi ve sevgiyi sunmuyor kendisine. Dahası takım arkadaşlarına verilen maaş kendisinden esirgeniyor. Kalbi kırılıyor bu nedenle İnce’nin, onuru zedeleniyor. Oysa Değer’in bilmediği değeri İstanbul Genç Karması’nın seçicileri biliyor, Genç Hayri’yi iki kez genç karmaya seçiyorlar. Birinde dev kaleci Bediz Baysal, birinde de Önder ile birlikte.  
 
Dahası var.
              
Değer tutturuyor kendisini profesyonel yapacağım diye. 1965 senesinin sıcak yaz günlerinde çağırıyor Sultanhamam Rıza Paşa yokuşundaki iş yerine. Bir paket sunuyor genç oyuncuya. Trikolarla dolu içi. Bir de zarf. 500 lira gizli içinde. Ama başkan söylemiyor zarftaki tutarı. Ve anlaşmayı önüne atıyor İnce’nin, imzala diyor. İnce duraksıyor çünkü yakında başlayacak askerlik dönemi sonrası, yetenekleriyle daha iyi bir takıma gidebileceğini, daha iyi maddi koşullara ulaşabileceğini düşünüyor. Amatörlük işine geliyor, çünkü transferi çok daha kolay gerçekleşecek bu koşullarda.    
 
Ama Hayri İnce’nin başına gelenler bu kadar değil. Genç oyuncuyu Mithatpaşa’da, bir Kasımpaşa maçında, İstanbulspor’un kurt hocası Ali Mortaş görüp beğenmiştir. Davutpaşa kulübüne sarı zarf içinde bir davet mektubu gönderir. Ama kulüp yetkilileri bu davet mektubunu İnce’ye vermez, genç sporcunun geleceğiyle oynarlar.  
 
Ama aynı Müfit Değer, genç Hayri’yi dönemin en güçlü genç takımlarından Beşiktaş’a karşı oynadıkları maçta, gidip arabasıyla evinden alıp, sahaya getirmiştir. Hayri kaptan çıkmıştır Mithatpaşa’daki maça İnce. Şampiyonluğa adaydır iki takım da. Bizimkiler 0-1 yenik oynarken, bir akında siyah beyazlılar ikinci golü bulmuştur. İnce gol sonrası öfkeyle etrafına bakınırken, savunma oyuncusu Osman’ı sırıtırken görmüş, gidip tokatlamıştır iri yarı oyuncuyu. Ciddiyete davet etmiştir. Ama maçı kaybederiz yine de. Tokat yeterli olmamıştır demek ki.  
 
Bu tatsızlıkların etkisiyle bunalan ve kulübünden soğuyan İnce 1965 yazında Çapa’nın yolunu tutar. Sarı lacivertlilerin çalıştırıcısı Müsellim Kesse onu yazlık takımlardan tanır. Zaman zaman Çapa forması giydirirmiş zaten genç oyuncuya hazırlık maçlarında. Transferin son günü gerçekleşir anlaşma. Müsellim’in abisi Sayanora Sabahattin, Florya’da 1500 lirayı avucuna sayar İnce’nin.
 
Kadrosunda Tatar Rıdvan, Vedat, Birol, Suat, Kadri gibi müthiş topçular barındıran Çapa 1965-66 mevsiminde başka bir Davutpaşalı, kaleci Zeki Tüzalgan’ın da katkısıyla harikalar yaratıp İstanbul şampiyonu oldu, Türkiye genelinde yapılan karşılaşmalarda da çok iyi sonuçlar aldı. Ama İnce 1966 yılında askere gittiği için ikinci kademe maçlarında yer alamadı.
 
İnce’nin unutamadığı maçlardan biri de Yasin ve Gökmen Özdenak’ın da yer aldığı İstanbul genç karmasını bir hazırlık maçında 4-0 yenmeleri.
                     
İnce’yi 1966 başlarında asker giysileriyle görüyoruz. Acemi birliği Cahit Berkay’ın memleketi Isparta’da, usta birliği ise Bursa Işıklar Askeri Lisesi. Yazıcılık yapıyor orada. Ama asıl etkinliği Tercan beldesinde gerçekleşiyor. Hayvanların otladığı bu kırsal yörede, imece usulü, ince halattan kale ağları, telgraf direklerinden kaleler yaparak bir futbol takımı kuruyor, başarılı bir etkinliğe imzasını atıyor.
 
İnce 1968 başlarında askerden döndüğünde Davutpaşa kulübü kendisiyle ilgilenmiyor. Şişmanlamış, kalınlaşmış buluyor onu teknik adamlar ve yönetim. Genç topçu da, sevgili antrenörü Rıdvan Şumlulu denetiminde üç ay kadar idman yapıyor, form tutmaya çalışıyor. Vatan Caddesi’nde. Afyonspor ilgileniyor sonra, denemeye çıkarıyorlar. Hazırlık maçında iki gol çakınca da, İnce mor beyazlıların formasını giymeye başlıyor. Afyon ikinci kümede o günlerde ve güçlü bir kadro kurmuş. Güngör Tetik ve İstanbulsporlu Nazım gibi deneyimli topçulara sahip.
 
Hayri İnce futbol biçemini şöyle anlatıyor. ‘’Forvet oynardım. Sağda da, solda da. Sağ ayağım oldukça iyiydi. Almanya’da orta sahada görev verirlerdi. Boyum 1.72’ydi, kafa toplarım orta karardı. En önemli özelliğim süratli oluşumdu. Top tekniğim fena değildi. Ama rakibi daha çok süratimle alt ederdim. Topu atar giderdim. İyi şut çekerdim, gol şansım çoktu bu nedenle. Davutpaşa gençte en çok gol atan oyuncuydum. Şımarmayayım diye antrenörümüz Piliç Mehmet zaman zaman yedek bırakırdı beni.
 
Unutamadığım bir anı ezeli rakibimiz Galata ile oynadığımız bir maçtan. İki gol atmıştım ve galip gelmiştik. Fenerbahçe Stadı’nda kovalamıştı beni Galatalılar.
 
Ayırıcı özelliğim hırslı oluşumdu. Çok kavgacı değildim aslında, ama hırslı bir oyuncuydum, yenilgiyi kabullenmezdim. Oyun disiplininden asla kopmazdım. Sahada her şeyimi verirdim.’’
          
1969 yazında İnce hayatının kararını verdi ve Almanya’nın yolunu tuttu. Abla ve enişte Wuppertal’de düzenlerini kurmuştu daha önceden. Aslında İnce de futbolu amatörce oynarken çalışma hayatına atılmış, Eminönü’nde, Nimet Abla bayisinin tam karşısındaki Seyhan ambarında katiplikle ekmeğini kazanmıştı ama yarınını düşünmek zorundaydı.
 
İnce Wuppertal’de on beş sene geçirdi. Hem okudu, hem futbol oynadı, hem de çalıştı. Futbol oynadığı kulüpler Alman amatör kümesinin güçlü armadalarıydı. Sayısız defa haftanın karmalarına seçildi, kupalar kaldırdı, spor okulu bitirdiğinde de dört yıl çalıştırıcılık yaptı. Anadoluspor’a iki şampiyonluk kazandırdı.
 
İşi arabalara pencere imal eden bir fabrikada emekçilikti. Patron futbola aşık olduğu için sık sık prim verdi ona. İşler tıkırında yürüdü.
 
Dönüş 1984 yılında gerçekleşti. Türkiye’de teknik adamlığa soyundu. Üçüncü kümeden THY ve Vefa, birinci amatörden Güngören’de seksenlerin ikinci yarısında görev aldı. Bu arada kendisine İstanbul Genç Karması teslim edilmişti. Talebeleri arasında Ertuğrul Sağlam, Tugay Kerimoğlu, Bolulu Tacettin, Altaylı Muharrem gibi isimler vardı. Beş sene karmaya hizmet sundu.
 
1988/89 mevsimi birinci kümede yer alan Rizespor’a geldi. Baş antrenör Alman Remi’ydi. Ama devre arasında yönetim değişince kendisine kapı gösterildi.
 
İnce dünya evine 1973 yılında girdi. Sevinç hanım ile birlikteliğinden iki oğul, Fehmi ile Bahadır dünyaya geldi. İşte hayat arkadaşı o Sevinç hanım Hayri İnce’ye ültimatom çekti Rize serüveni sonrası. Bu gerginlik yeter, ya ailen, ya futbol, dedi. İnce de ailesini seçti, ticarete atıldı, çocuklarını büyüttü, huzurlu bir yaşam sürdürdü. Bu yıllar içinde sadece 1990 senesinde Genç Karma’da hocalığı üstlendi.
 
1986 yılından, eski başkanı Müfit Değer ile bir anısı daha var. Genç karma hocalığı yapıyor o günlerde. Vefa Stadı’nda karşılaşıyor Değer ile. Başkan hasta, bitkin epey. Hayri oğlum, sen Davutpaşa çocuğusun, diyor Değer, bugünkü Davutpaşa takımında bayağı yetenekli oğlanlar var. Bir hazırlık maçı yap bizimle, gözüne kestirdiklerini dene, diye ekliyor. İnce denileni yapıyor, idman maçını oynatıyor, Davutpaşa takımında yetenekli gördüklerini antrenmanlara çağırıyor sonrasında.
 
İnce 1987 sonrası ticari hayata atıldı. Aksaray, Antikacılar Çarşısı’nda bir dükkan aldı, burada çeşitli antika mallar aldı, sattı. 2007 senesine kadar sürdü bu faaliyet. Altı yıldır dükkanın yönetimi büyük oğul Fehmi’de.
 
2007-13 arası İnce’yi Şile, Kumbaba’da buluyoruz. Bu dönemi ‘inziva’ diye tanımlıyor. Eşi de, kendisi de çok sosyal biriyken buralara geldiklerini, ilk günlerde biraz zorlandıklarını itiraf ediyor. Şimdilerde bahçe ile uğraşıyor, domates, biber, gül ekiyor, dini bütün bir hayat sürüyor, camilere gidiyor. 1995 senesinde hacı olduğunu da belirtiyor. 
 
İnce kişiliğini şöyle betimliyor. ‘’Asabi biriyim galiba, öyle diyorlar. Ama çok iyi bir arkadaş olduğumu söyleyebilirim. Dünya güzeli bir yüreğe sahibim. Sevdiklerimi çok severim, dünyanın öte yanına bile taşırım.’’
 
İnce Davutpaşa ailesinden en çok Bediz Baysal, Eşref Yetiş, Yaşar Yıldız ve Hayati Küçükçavdar ile yakın. Araba kullanıyor, Toyota’sı var. Müziği çok seviyor, herşeyi dinliyor, Mozart’ı da, Beethoven’i de, ama Türk Sanat Müziği’nin yeri bir başka.
 
Sinemayı da çok seviyor, özellikle Oskar’lı filmleri yeğliyor. Altmışlı yıllarda Eşref Yetiş ile birlikte Emek Sineması’nın müdavimlerindenmiş. Ama tiyatroya düşkünlüğü daha büyük. İstanbul’daki bütün tiyatro salonlarını tek tek dolaşmış, sayısız oyun izlemiş oralarda. Şener Şen en çok sevdiği sanatçı.
 
Dükkanına gelen sanatçılarla arkadaşlık kurduğunu ekliyor. Sezen Aksu ile, Barış Manço ile, Nilüfer ile, daha niceleriyle.