HASAN BİLGÜTAY

 

 
 

 

Davutpaşa’nın profesyonel kümelerde (ikinci ve üçüncü küme beyaz guruplarda) geçirdiği üç şanlı yıl (1966-9 arası) kalecilik dışında nerdeyse her mevkide başarıyla top koşturan, orta sahanın çalışkan ve teknik oyuncusu Hasan Bilgütay kulüpten ne yazık ki çok kırgın, çok küskün ayrılanlardan. Onun serüveni neşeli başlayıp hüzünlü bitiyor kavuniçi kahverengi renklerde.
 
Bilgütay emekçi bir ailenin evladı. 28 Şubat 1945 doğumlu, Beşiktaş çocuğu. Baba Mustafa kamyon şöförü, anne Sabiha ev hanımı. Dört kardeşler. Üç oğlan, bir kız. Hasan en ufağı, tekne kazıntısı dedikleri türden.
Bilgütay’ın çocukluk yaşantısı Yıldız semtinde geçiyor. Yıldız İlkokulu, Levent Koleji, Şişli Motor Sanat okuduğu okullar. Bu sonuncusu onun yaşamında çok önemli. Çünkü hayatını gelecek yıllarda, edinmiş olduğu bu teknik bilgilerin sayesinde kazanacak, çocuklarını böyle büyütecek.
 
Hasan Bilgütay ilkin mahalle aralarında ve okul takımlarında sergiliyor ayaktopu hünerlerini. Lisansiye olduğu kulüp ise Sirkeci. Yetenek avcısı Hami Baba’nın gözüne çarpıyor bir gün, öyle geliyor Sirkeci’ye. Sene 1962. Dört yıl top koşturuyor bu eski ve köklü kulüpte.
 
1966 yılı ortalarında Davutpaşa emektarlarından Turan Pekergöz’ün dikkatini çekiyor. Başkan Müfit Değer de gelip izliyor kendisini Vefa Stadı’nda, beğeniyor. 1966 yazında onu Davutpaşa formasını giyerken buluyoruz. Kulüp mahalli ligden ikinci kümeye terfi etmiş. Alipaşa’nın havası bayağı keyifli.   
       
Üç yıl formamızı terletiyor Bilgütay. Bekte, hafta ve forvetin her yanında yer alıyor. Nazlanmadan oynuyor. 1966/7 mevsiminde birkaç ay içinde pes edip giden Radoviç de, mevsimi tamamlayan Pekergöz de, 1967/8’de takımı devralan İtfaiyeci Haydar da, 1968/9’da kimseleri pek beğenmeyen Müsellim Kesse de kendisine değer veriyor, yararlanıyorlar ondan farklı farklı mevkilerde.
 
Bediz Baysal Bilgütay’ın futbol biçemini şöyle anlatıyor. ‘‘Kaleci hariç oynamadığı mevki yoktu. Orta saha asıl bölgesiydi. Hem sağda, hem de solda oynayabilirdi. İki ayağı da iyiydi. Kafa toplarında vasattı. Hücumdan çok savunmaya dönüktü. Çünkü biz hep savunma ağırlıklı oynardık. Yenilmemeyi hedeflerdik. Ayak içlerini çok iyi kullanırdı. Gücünden çok tekniğiyle mücadele ederdi. İyi çalım atardı. Özellikle bacak arası. Dan dun topa vurduğunu hatırlamıyorum. Ben onu Fener’in eski sol hafı Ali İhsan Okçuoğlu’na benzetirdim.
         
Hasan’ın bir özelliği de rakip takım oyuncularıyla sürekli konuşmasıydı. Özellikle bacak arası attığında çok eğlenirdi. Küme düştüğümüz 1968/9 senesinin son maçında Isparta’da da yapmıştı bunu. O günlerde Isparta’nın santrforu Uğur gol kırallığına gidiyordu. Bu nedenle, Siz nasılsa küme düştünüz, bırakın da gol atayım, dediğinde; Hasan kafa sallamış, kabul etmiş gibi yapmıştı. Sonra orta haf Necmi’yi de uyardı, iyi dalga geçtiler maç sonuna kadar Uğur ile.’’
 
Söz sırası Bilgütay’ın kankası Zihni Aydın’da. ‘’Hem savunma ağırlıklı oynardı, hem de ileriye dönük. Erken yatardı, bu nedenle Tavuk Hasan derdik ona. Koşuşu da tavukları andırırdı. Oda arkadaşımdı hep. Deplasmanlara giderken hep otobüsün arkasında birlikte oturur, şamata yapardık. Bütün muzurluklar bizim başımızın altından çıkardı.
 
Söz gelimi İskenderun dönüşü, iki genç ve tıfıl oyuncu Alpaslan Eratlı ve Ahmet Mıcık’ın, İzmit’te durduğumuzda aldıkları paket paket pişmaniyeleri topluca mideye indirmiştik. İki çaylak oyuncu boş kutuları açtıklarında şaşırmış, ne diyeceklerini bilememişlerdi.
 
1968 yazbaşı çıktığımız Ceyhanspor deplasmanında da, aşırı sıcak nedeniyle Şekerpınar’da verdiğimiz molada buz gibi kuyu suyunu Rafet Vural’ın önderliğinde yine Alpaslan’ın kafasından aşağı geçirmiştik.
 
Başka bir anı da, çıktığımız tatsız bir deplasmandan. Uzun yolculuk için uçak yerine otobüs yeğlendiği için takımı Hasan ile birlikte örgütlemiştik. Böylece otobüs yolculuğu öncesi yumurta, fasulye, nohut gibi gaz yapıcı besinleri mideye indirdik. Hareket edip de, barsaklarımız harekete geçtiğinde otobüsün ilk altı sırasında kimselerin kalmadığını hala gülerek hatırlıyorum.’’      
 
Bilgütay’ın şakacılığına başka bir örnek ise Konya İdman Yurdu deplasmanı. Maçın oynandığı stadda aynı zamanda üniversiteliler gösteri yapıyor, belediye bandosu da eşlik ediyormuş gençlere. İkinci devrede sahaya hakem ile birlikte çıkan Bilgütay yaklaşmış hocaya. Sevdiğin bir şarkı var mı, çaldırayım, demiş. Hakemin kendisini kovalamasını hala unutamıyor.
         
Arkadaşlarının Bilgütay ile ilgili unutmadığı bir anı da genç oyuncunun motorlara olan tutkusu. Bilgütay maçlara da, antrenmanlara da Vespa motoruyla gelirmiş hep.
 
Bilgütay daha çok tekniğiyle oynayan bir topçu olduğu için az kırmızı kart görmüş. Topu topu iki kırmızı kartı var futbol yaşantısında. Birini okul takımı maçlarında görmüş, birini de 1968/9 mevsimindeki Taksim karşılaşmasında. Rakip taban girdiğinde, aynı hareketi o da yinelediği için atılmış sahadan.
 
Zihni Aydın arkadaşı Hasan’ın insani taraflarını şöyle anlatıyor. ‘’Çok iyi huylu bir çocuktu. Karıncayı incitmezdi. Şenlikköylü Fikri Pehlivan ile iyi arkadaştı. Motor Sanat’ta birlikte okumuşlardı. Benim dışımda Oktay Mat, Necati Balaban ve Rafet Vural ile de arası çok iyiydi.’’
 
Bu neşeli anılar 1969 yazında sona eriyor. Şimdi tatsız günlere geldi sıra. Bilgütay 1970 ve 1971 senelerinde askerlik için Balıkesir’in yolunu tuttu. Karagücü Balıkesir amatörün güçlü takımıydı. Seçmelerde elbette başarılı oldu genç topçu ve takıma seçildi.
 
Ama Hasan Bilgütay Davutpaşa’da profesyonel olmuştu; Karagücü forması giyebilmesi için, o günlerde yapılan uygulamaya göre yeniden amatöre dönmesi gerekiyordu. Ve bunu da Davutpaşa’nın onaylaması zorunluydu. Ama başkan Müfit Değer’in de bunu onaylamadı. Değer’in onaylamaması  kötülüğünden değildi elbette. Çünkü Bilgütay gibi iyi bir topçu amatöre dönerse, askerlik sonrası bedavaya kaçabilirdi büyük kulüplere. Başkan kulübün çıkarını düşünüyordu, bu nedenle hayır dedi. Böylece kasabın et, koyunun can derdinde olduğu bu örnekte kabak genç Bilgütay’ın başında patladı. Çünkü bonservis alamadığı için Karagücü’nde oynayamadı, dahası üstleri  kendisine bu nedenle tavır koyup 18 aylık askerliğini bir çileye dönüştürdüler. Bilgütay’ın anasından emdiği süt burnundan geldi. O öfkeyle askerlik bittiğinde futbolu bırakmış,  üç yıl başarıyla hizmet ettiği kulübünün kapısından da bir daha girmemeye yemin etmişti. 
 
Şimdi gelelim Bilgütay’ın yaşamının mesleksel yanına. 1971-6 arası Tofaş deneyimiyle aydınlandı. Beş sene boyunca atölye şefliği yaptı. Esentepe’de, Nimet Abla Camisi’nin yanı başında çalıştı.  
 
1976-83 arası Renault Mais teknik koordinatörüydü. Karış karış dolaştı Türkiye’yi. 1983-89 arası hafriyat (yapı temeli için sağlam zemin yaratmak amacıyla toprak, taş vb zeminleri kazma, taşıma, yumuşatma gibi işlemler) işleriyle uğraştı. Abisi Hakkı Bilgütay ile birlikte yaptı bu işleri. 1989-92 arası  Fındıkzade’de, Hüseyin Koru’nun oto galerisinde müdürlük ile geçti.
 
1994 yılında emekli olan Bilgütay yoğun geçen bir çalışma yaşamının ardından dinlenmeye koyuldu. Bu huzur ortamı  2002 yılında bozuldu ne yazık ki. Bilgütay yüksek tansiyon nedeniyle felç geçirdi çünkü. Büyük talihsizlikti, geçmiş olsundu.
 
Ama oğullarının da katkısıyla Koşuyolu’nda, 2012 yılı içinde açtığı ganyan bayii hayatına yeni bir ışık getirdi Bilgütay’ın. Ayrıca 1989 yılından beri oturduğu yeni semti Koşuyolu’nda, ikamet ettiği Validebağ sitesinde on yıldır yöneticilik de yapıyor.
 
Gelelim aile yaşantısına. 1975 yılı önemli onun için çünkü Rabia hanım ile hayatı birleşiyor. 1977 senesinde Mustafa, 1979 senesinde Aykut dünyaya geliyor.
 
Bilgütay öteki Davutpaşalıların aksine batı müziğini sevdiğini söylüyor, arada içki içtiğini de belirtmeden edemiyor. Top oynarken sigara da içermiş ama on beş yıl önce bırakmış bu illeti.
 
Topçulardan üstün top tekniğine sahip olduğu için Ziya Şengül’ü hala çok beğeniyor. Ama Yusuf Tuna onun için ayrı bir yere sahip. Şeref Stadının havuzuna gittiğinde Yusuf’u antrenmanlarda gördüğünü ve unutamadığını söylüyor. Sergen Yalçın’ı da beğeniyor. Tuttuğu takım elbette eski semtinin takımı. Kara Kartal.