CEZMİ SEBAT



 

 



Davutpaşa tarihinin en iyi santrforlarından Cezmi Sebat kavuniçi kahverengi camianın sayısız Üsküp kökenli topçularından biriydi. Ama Alipaşa kedileri onu müthiş futbolundan çok, iyi kalpliliği, kedilere ve hayvanlara olan düşkünlüğü nedeniyle baş tacı ediyorlar altmışlı yılların ortalarından beri.
 
22 Eylül 1949 doğumlu (nüfusunda bir yıl büyük gözüküyordu) Sebat 2 Kasım 2009 tarihinde geçirmiş olduğu kalp krizi sonucunda aramızdan ayrıldı ne yazık ki. Erken bir ölüm diyebiliriz kolayca 60 yıl söz konusu olduğuna göre. 
 
Sebat Üsküplü bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Baba Şükrü Ali marangozdu, anne Kadriye ise ev hanımı. Çiftin sekiz çocuğu oldu, üçü erkek, beşi kızdı. Erkeklerden 1936 doğumlu Orhan da futbol tutkunuydu, Davutpaşa ve Çapa takımlarının formasını giydi.
 
Küçük Cezmi Pazartekke İlkokulu’nda ilköğrenimini gördükten sonra hayat mektebine devam etmeyi yeğledi. Ama daha yedi yaşlarındayken mesleğini seçmişti. Ev camcılığıydı uğraşı. Okul sonrası da devam etti buna.
 
Hayatı ikiye bölünmüştü aslında. Bir yanda işi, bir yanda da futbol duruyordu. İkisine de küçük yaşlardan itibaren var gücüyle asıldı. Ev camcılığından oto cam işine geçtiğinde yanında abisi Adnan da vardı. Ama Cezmi Sebat 1971 yılında kendi işini kuracaktı kardeşinden ayrılıp.
 
Genç Cezmi amatör takımlardan Alemdar’da lisansiye oldu. Davutpaşa’ya geldiğinde ise güçlü genç takımımızın forvetinde gollerini sıralamaya başladı hiç zaman geçirmeden. 1966/67 mevsiminde bütün gözler kendisine çevrilmişti. Genç takım şampiyonlukta İstanbulspor ile çekişiyor, A takım ise tarihinde ilk kez ikinci kümede yer alıyordu. Sebat 17 yaşında olmasına karşın A takımının da formasını zaman zaman giymeyi başardı, rakip fileleri havalandırdı.
 
1967-68 mevsiminde kendisini Çapa formasıyla görüyoruz. 1968-70 arası ise vatani hizmet günleri. Acemilik İskenderun’da 6.bölükte.
 
Cezmi Sebat bölüğünün maçlarında attığı gollerle hemen ilgi odağı oldu karargahta. Usta birliği ise Ankara’ydı. Bu günlerde güçlü Muhafızgücü takımının formasını başarıyla terletecekti.
 
Kankası Nahit Merdoğlu bir askerlik anısını anlatıyor. ‘’Bölük komutanı Ahmet binbaşıydı. İyi de top oynardı ama biraz kiloluydu. Savunmacıydı. Bölük maçlarından birinde Cezmi ile karşılıklı oynuyordu. Bir pozisyonda Cezmi karşı karşıya kaldı binbaşıyla. Çekindi, durdu. Binbaşı da öfkelendi, Oynasana ulan diye çıkıştı. Cezmi de yapılan hava atışının ardından, topu aldı rakip filelere gömdü. Hiç unutamam bu anıyı.’’
                      
Askerlik sonrası 1970-71 Çapa’da geçen başarılı mevsimin ardından Sebat Fener’in yolunu tuttu. Botafogo’yla yapılan hazırlık maçında attığı kafa golüyle alkış aldı. Takımda zaman zaman yer buldu. Şanssızlığı Fener tarihinin en iyi birkaç santrforundan biri olan, gol kıralı Osman Arpacıoğlu ile aynı mevkide oynamasıydı kuşkusuz. Fener sonrası Bursaspor ve İstanbulspor top koşturduğu kulüpler oldu. 1974 yılında ise futbolu bıraktı.
 
1974 önemli bir yıldı onun için. Semiha hanım ile evlenmişti çünkü. İşine daha çok yoğunlaşmak, zamanını mesleği ile ailesi arasında bölüştürmek amacındaydı bu yıldan sonra.
 
Askerliği birlikte yaptığı kankası kaleci Nahit Merdoğlu Sebat’ın biçemini şöyle anlatıyor.’’Cezmi 1.78 boyunda, sağlam yapılı, çok güçlü bir topçuydu. Sağ ayağı müthişti. Toplara balyoz gibi vururdu. Voleleri de öyleydi. Golcü özelliği çok gelişmişti. Kafa toplarına çıktığında da çoğunlukla alırdı. Süratliydi. Üstelik de mücadeleyi çok seven, asla yılmayan bir hücum oyuncusuydu.’’    
 
Cezmi ve Semiha Sebat çiftinin iki çocukları oldu. Şükrü 1975, Serkan ise 1978 yılında dünyaya geldiler.
 
Şimdi Şükrü Sebat babasını anlatsın biraz. ‘’ Dosdoğru bir adamdı babam. Yalanı sevmezdi. Çok güçlüydü kişiliği. Bedensel olarak da çok güçlüydü. Demir gibiydi. Sık sık anlatılan bir öyküsü var Fener günlerinden. Antrenmanda çift kale yapılırken, babam sağdan dalıyor, topu sürüyor, orta yapacak. Sol bek belinden sarılıyor ona. Sabri Kiraz antrenör o sırada, idmanı da o yönetiyor. Faul çalıyor. Ama babam duymuyor, belinde bek ile ortayı yapıyor. 
 
Babam çok çalışkan bir emekçiydi.  Disiplin hayatının ayırıcı özelliğiydi. Sorumluluk sahibiydi. Yaptığı işte hep bunu önde tutardı. Ben ve kardeşimle zaman zaman tartışırdı. Çünkü biz onun hızına erişemezdik, zorlanırdık. ’’
 
Nahit Merdoğlu’nun da sorumluluk konusunda diyecekleri var. ‘’Bayrampaşa ile Zeytinburnu arasında çekişmeli bir maça çıkacaktık. Cezmi bizim takımın asıydı. Ama maç günü yapması gereken iki oto camı vardı. O sabah, çok erken saatlerde kalktı, öğleye kadar iki camı da taktı. Maç saati gidip onu almaya geldiğimizde,  işlerini daha henüz bitirmişti. Maçta da Zeytinburnu’na iki gol çaktı, 2-1 aldık karşılaşmayı.’’
 
Söz Serkan Sebat’ta. ‘’1999 yılı babam için her şeyin değiştiği bir yıl olmuştu.  Çünkü yaşı daha elliydi ama kalbi tekliyordu, bir ameliyat geçirdi. Ben bunu futbolu bırakmasıyla ilişkilendiriyorum. Babam kırk yaşına kadar halı saha maçlarıyla spora devam etti. Ama topçu arkadaşları semtten taşındıklarında, o da elveda dedi futbola. Kırk yaşlarındayken sigarayı bırakmıştı, kalp ameliyatı sonrası içkiye de bıraktı. Çok iradeli biriydi, bir günde bırakmıştı bu zararlı alışkanlıkları.
 
Babam çok bağlıydı ailesine. Bizlerle birlikte zaman geçirmek büyük mutluluktu onun için. Marmara Ereğli’sinde bir yazlığımız vardı, yazları orada kalırdık.
 
En önemli özelliklerinden biri de hayvanlara duyduğu büyük sevgiydi. Her gün beş kilo beyaz ciğer alır, kendi elleriyle keser, mahallenin bütün kedilerine, bütün köpeklerine, hatta kuşlarına yedirirdi.
 
Babam Galatasaraylıydı. Fener’de oynamıştı ama koyu Cimbomluydu. Zaten ona ilk teklifi Galatasaray yapmış ama teklif amatör olarak yapıldığı için kabul etmemişti. 1971 yazında Fenerbahçe’ye gittiğinde 75 bin lira almıştı. ’’
 
Son sözler Nahit Merdoğlu’ndan. ‘’Cezmi çok onurlu biriydi. Kendiliğinden kalkıp bir yere gitmezdi. Davet edilmediği yere asla girmezdi. Bu nedenle Fener’de oynadığını bile çok az insan bilirdi. Utangaç bir yanı vardı. Lakabı Arnavut Cezmi’ydi. Çok inatçıydı, onun için takmışlardı bu adı. Davutpaşa camiasından ise en çok Muharrem Önen ile görürdüm onu. Çok yakınlardı.’’       
X