BURHAN EFE DALGIÇ


 

 
 

 

Yetmişlerin ikinci yarısından, seksenli yılların ilk yarısına kadar, yıllar boyu Karagümrük’te top koşturan Burhan Dalgıç’ı bu dönemi ezbere bilen Karagümrük taraftarlarına bile sorsanız şaşkın şaşkın yüzünüze bakacak, bu ismin kime ait olduğunu çıkaramayacaklardır. Ama aynı kişilere bir de, Efe Dalgıç, deyin bakalım! O zaman bu unutulmaz orta hafın maçlarını tek tek sayıp dökeceklerdir; ayrıntılarıyla hem de.
 
Burhan Dalgıç 26 Ocak 1954 tarihinde dünyaya geldi. Anne ve baba Manastır kökenliydi. Ama Dalgıç Silivrikapı’da doğdu, orada yaşadı hayatı boyunca.
 
Baba Dalyan mezbahada çalışıyordu, anne Mükerrem ev hanımıydı. Dokuz kardeştiler. Yedisi kız, ikisi erkek. Şu anda altı kız, bir erkek hayatta.
 
Efe lakabı Küçük Burhan’a doğumunda yapıştırıldı. Baba Dalyan yapıştırmıştı. O günden bugünlere terk etmedi kendisini. Yığınla kızdan sonra dünyaya gelen ikinci erkek çocuktu Efe ve babayı çok sevindirmişti varlığıyla. ‘’Bir efem daha oldu’’ dedirtmişti Dalyan babaya. Lakabın öyküsü bu.
 
Efe Silivrikapı Bala İlkokulu ve Davutpaşa Lisesi’nde öğrenim gördü. Anadolu Hisarı’ndaki Spor Akademisi’ni ise ikinci sınıfta bıraktı. Futbola mahalle arasında başladı, okullarında sürdürdü. Lisede takım kaptanıydı. Lisansiye olduğu takım ise Silivrikapı’nın Çelikspor’u oldu. 1971, kulübe yazıldığı seneydi. Amatör olarak başladı. Libero mevkisinde yer aldı. Dört sene ter döktü forması için.
 
Yaylaspor’a 1974 senesinde transfer oldu, 1975’da ise yeniden Çelikspor’a döndü.  1976 senesi Efe’yi kırmızı siyah bir forma içinde bulduk. Karagümrük’e gelmişti. Güçlü ekip üçüncü kümedeydi o sene. Savunmanın ortasında Ercüment, Adnan, Coşkun, hatta Zihni Aydın gibi isimlerle birlikte 1982 yılına kadar görev yaptı.
 
1981 Martından, 1982 senesi Ağustosuna kadar Dalgıç vatani hizmetteydi. Acemi birliği dev fareleriyle ünlü İskenderun, usta birliği ise Karadeniz Ereğli’ydi. Son beş ay ise Kasımpaşa’da geçti. Çok rahat bir askerlikti bu, yöneticiler kendisine sürekli izin almakta güçlük çekmediler.  
 
1982-83 mevsimi iddialı bir dönemdi kırmızı siyahlılar için ve güçlü bir kadro kurulmuştu. Bu kadro Fener’in unutulmaz Romen kalecisi Datcu’ya teslim edilmişti. Romen teknik adam nedense Efe’yi sevmedi, nedense takmıştı ona. Bu nedenle Kasım ayı geldiğinde Davutpaşa’ya kiralık gitti Efe. Orada temiz hava soluyabilecek, topunu huzurla oynayabilecekti. İlkin Sefer Türker, sonra da Şükrü Ersoy yönetiminde başarılı maçlar çıkardı. Ama takımımızın küme düşmesini ne yazık ki önleyemedi.
 
Davutpaşa Silivrikapı semtinin kardeş takımıydı, komşu sayılırdı. Davut Kılıç öncülük etmişti bu transfere. Efe para filan istemiyordu. Ama Davutpaşa aşığı kuyumcu Reşat Doğan dört adet bilezik sundu genç oyuncuya. Böylece adalet duygusunda bir eksilme olmadı.
 
1983-84 mevsimi Karagümrük artık birinci küme takımı olmuştu. Romen Datku ile başlanmış ama ilk yedi hafta sonunda, başarısızlık gerekçesiyle bavulu eline verilmişti başarılı kalecinin. Metin Türel ile devam edilmiş, ama kötü kaderden kaçılamamıştı. Efe zaman zaman forma şansı buldu. Bu kez de sakatlıklar izin vermemişti sürekli oynamasına.
 
1984-85 mevsiminde Karagümrük ikinci kümede daha bir huzur bulmuştu sanki. Antrenör Fikri Beşiroğlu sevmişti Efe’yi, övgüler yağdırıyordu kendisine idmanlar boyunca. Ama forma şansı vermedi nedense, pohpohladığı oyuncusuna. Savunma ortasını Ercüment ve Adnan ipoteklemişti sanki.
 
Efe küstü tabii; 1985-86 mevsiminde üçüncü küme takımlarından Silivrispor’un yolunu tuttu. Antrenör Teoman Çakır’dı. Dört maç geçmişti ama para konusunda yöneticilerden ses seda çıkmıyordu. İstanbul’a dönüş kaçınılmazdı bu nedenle.
 
Efe 1986 yazında Kocamustafapaşa ile anlaştı. İki yıl kaldı birinci amatörün bu güçlü ekibinde. Eski dostu Orhan Yüce ile savunmanın ortasında buluşacaktı. Ve şampiyonluk yaşanacaktı bu deneyimde. İşte mutlu bir anı.
 
Efe 1988 senesinde yeniden Çelikspor’a döndü. Tilki ve kürkçü dükkanı ilişkisi. Beş yıl ter döktü eski kulübü için. İkinci amatör ile birinci amatör arasında gidip gelindi; tahtıravelliye binilmişti sanki. Şampiyonluk görüldü aralarda.
 
Efe Dalgıç’ın iş yaşamı 1987 ile 2012 arasında. Kayınçosuyla birlikte matbaacılık yaptı. 2001 yılı emekli olduğu sene. Ama Dalgıç hala çalışıyor, makine takır takır işliyor. Dalgıç taze, dinç, dipdiri.
 
Dalgıç’ın aile yaşantısı 13 Mart 1983’te başladı. Yasemin hanım ile bugüne kadar çatlaksız bir yaşam paylaşıldı. 1984 doğumlu Melis ile 1990 doğumlu Yeliz bu ilişkinin meyveleri. 
 
Efe Dalgıç yemekleri yemeyi seviyor, pek ayırt etmiyor ama yemek yapmakla pek arası yok. Müzik konusunda da öyle. Ayırt etmiyor, kulağına güzel gelen şeyleri dinliyor. Müzik ilgi alanı değil. Meyhanelerde içki içmeyi ise çok seviyor, bayılıyor. Yani dostlarla denk düşerse bayılıyor. Televizyonda sadece futbol izlencelerini seyrediyor. Hayvanlarla pek arası yok. Kedilere, köpeklere uzaktan bakıyor. 
 
Beğendiği topçuların başında liberoların imparatoru Franz Beckenbauer geliyor. Alpaslan Eratlı ve Hollanda’nın ünlü sarı faresi Cruyff ise öteki hayranlık duyduğu topçular.
 
Davutpaşa camiasından en çok Davut Kılıç ile yakın. Topçuluk günlerinden kaleci İlhami ve Asım’ı sıcak duygularla anımsıyor. Karagümrük’te ise Abdülkerim, Ali Raik, Ercüment, Talip, B.Erdoğan, K.Erdoğan, Adnan, Halit ve Serhat en iyi arkadaşları.         
 
Davut Kılıç onun topçuluğunu şöyle betimliyor. ‘’Çok sakin bir libero. Hiç telaş yapmaz. Arkada oyunu iyi okur, iyi kurar. Her iki ayağı da iyi. Kafa toplarına az çıkar. Ama çıktığında mutlaka alır. Takımın penaltılarını o atar. Savunmada emniyet sübabı. Müthiş bir özgüveni var. Yanında kimse olmasa bile, savunmaya can verir. Beksiz bile oynarım, der.’’
 
Dalgıç kendini şu sözcüklerle tanımlıyor. ‘’İnsanları seven, saygılı, alçakgönüllü.’’
 
Efe Dalgıç futbol yaşantısı boyunca sarı kart gördüğünü hatırlamıyor. Bir kere kırmızı kart görmüş topu topu. Bunu da kendisine takan hakemin kötü niyetine veriyor.