BAHRİ AYBASTI

 

 
 

 

BAHRİ AYBASTI (26.4.1933 – 8.12.2014)
 
Camianın güler yüzlü beyefendisi, sayıların mutlak efendisi Bahri Aybastı Davutpaşa’nın zor yıllarında başkanlık görevini de üstlenmiş, üç dönem kulübü yönetmiş, dahası yıllar ve yıllar boyu hiç sızlanmadan, yakınmadan muhasebemizi  de tutmuş bir yiğitti.
 
Aybastı kulübü gençleştirmiş, spor yapan semt gençlerinin önünü açmıştı 1987-1993 arasında. Onun dönemini bugün, yoksullukla geçen ama altyapıların güçlü olduğu yıllar olarak tanımlayabiliriz kolayca.
 
Aybastı 1933 yılında geldi dünyaya. Annesinin Hıdrellez’den on gün önceydi, demesinden yola çıkarak doğum gününü 26 Nisan olarak belirtmişti. Öyleyse gezegenimizin yetiştirmiş olduğu sağlam boğalardan biriydi Aybastı.  Aynen Karl Marks (5 Mayıs), Ahmet Mıcık (19 Mayıs), Che Guevera (14 Mayıs), Jack Bruce (14 Mayıs) ve Robert Fripp (16 Mayıs) gibi.
 
Aybastı bugün Makedonya toprakları içinde yer alan Üsküp kentindendi. Aynen sayısız Davutpaşa kahramanı gibi: Enver Tuna’dan, Dilaver Şenyüz’e kadar.
               
Baba Ramazan, Enver Paşa’nın askeriydi. Alman harbinde Almanlarla birlikte savaşmıştı, Müslümanlar iyidir, tümcesini hep Almanca mırıldanırdı Baba Ramazan.
 
Aybastı ailesi Küçük Bahri altı yaşındayken geldi Türkiye’ye, Karagümrük’e yerleşti. Yedi kardeşti Aybastı’lar. Beş kız, iki erkek. İstanbul’a geldiğinde park bekçiliği yapmıştı Baba Ramazan. Yeşilköy parkında çalmıştı düdüğünü. 
 
Küçük Bahri Karagümrük İlkokulu’nu bitirdi ilkin, ardından Karagümrük Ortaokulu’na devam etti. Ama o bir an önce hayata atılmayı, büyük hayata katılmayı istiyordu; böylece okulu bıraktı.
 
Kırkların ortalarında dünya karışık, Türkiye yoksuldu. İkinci Dünya Savaşı yeni bitmişti. Genç Bahri madeni eşya imalatına girişirken pek bunları düşünecek halde değildi kuşkusuz. Ama işine iyi odaklandı. Madeni Eşya Odası başkanlığında görecektik onu yıllar geçtikten sonra. Yirmi yıl başkanlık yapacaktı. Muhasebecilik de cabası.    
 
Genç Aybastı’nın yeteneklerinden biri de futboldu. 1950 yılında Aksaray’ın ünlü Langa takımında lisansını çıkardı. Dört yıl burada top koşturdu. 1954-56 arası birinci kümenin yaman takımı Beyoğluspor’da gördük kendisini.
 
Ardından askerlik günleri geldi. Aybastı 1956-58 yılları arasında yaptı vatani görevini. Kütahya ve İzmir’de geçen aylardan sonra, telsiz operatörü olarak Bandırma Altıncı Hava Üssü’ne gönderildi.
 
Askerlik dönüşü kavuniçi kahverengi renklerle öpüştü. 1958-60 arasında Davutpaşa formasını terletti. 1960 yılında futbolu 27 yaşında bırakmasının nedeni menisküstü.
 
Aybastı takımımızda orta haf oynadı. İncecikti bedeni. Bir savunmacı için yetersizdi ama tekniğiyle kapadı bu eksikliğini. Cihat Arman’ın talebesiydi. Bu efsane kaleciden epey şey kapmış olmalıydı. Genç milli takıma da seçilmişti Langa’da oynarken. İki ayağı da iyiydi, hava toplarında özellikle üstündü.
 
Aybastı’nın unutmadığı maç anısı, Beyoğluspor’dayken Taksim’e karşı oynadığı bir karşılamayla ilgili. Dönemin efsane santrforu Tenekeci Garbis’e top vurdurmamıştı o gün. Maç 1-1 bitmiş, yönetim ellişer lira prim dağıtmıştı.
                        
Bir de Abdurrahman Palay’lı bir anı var Aybastı’nın. Ellili yılların sonlarında, hala lisansı olan ama futbolu bırakalı yıllar geçmiş efsane Palay, onbir kurmakta güçlük çektiğimiz bir maçta sahaya çıktı. Sol açıkta yer aldığı karşılaşmada bir ara faulle karışık golü atınca türbünler isyan etti. Biri avazı çıktığı kadar bağırıyordu. ‘’O artiz yaw, onun attığı gol sayılmaz!’’
 
Futbol dışında yüzmeye de meraklıydı Genç Bahri. Sandal eşliğinde Boğaz’ı karşıdan karşıya defalarca geçti ellili yıllarda.
 
Genç Aybastı 1960 yılında hayatının dönüm noktasında, oldukça zorlu bir kavşağı büyük ustalıkla döndü. Geleceği bu yıl içinde çizildi; hem de pırıl pırıl, muntazam çizgilerle çizildi. İki dönem boyunca Sultan Ahmet Ticari İlimler Akademisi kurslarına devam etti bu sene içinde. A ve B kurslarını başarıyla bitirdi. İyi dereceliydi sertifikası. Böylece Genç Bahri Beyazıt’ta serbest muhasebeci olarak sürdürecekti bundan sonraki yaşamını.
 
Aybastı’nın evliliği 1962 yılında gerçekleşti. Efsanelerimizden Necati Balaban’ın ablası Güler Hanım ile birleşti hayatı. Tam elli iki yıl sürdü bu mutlu ve huzurlu birliktelik. Aybastı’nın 2014 yılında aramızdan ayrıldığı güne kadar.
 
1963’de Haluk, 1965’de Dilek bu mutluluğun şirin ürünleri olarak gezegenimize merhaba dediler.
 
Aybastı zaman zaman alkol aldı,  rahatlıyor olmalıydı böylece. Sigarayı ise neyse askerlik dönüşü bıraktı. Gece hayatı ise hiç olmadı.
 
Sosyal hayatım sönük, ailemle vakit geçiririm, demişti eski başkanımız. Aile içi bağlarının güçlülüğünü dile getirmişti.
 
Yemek yapmasını bilmiyordu, ama Güler Hanım’ın zorla kendisini mutfağa sokup salata yaptırdığını da söylemeden geçemiyordu tatlı tatlı gülümseyerek.
 
Yalova’daydı yazlıkları Aybastı’ların, yazlar orada geçti. Eşiyle zaman zaman yurt içinde gezilere çıkmaktan hoşlanırdı. Antalya, Bodrum, İzmir filan.
 
Aybastı Davutpaşa’dan yetişen topçular arasında en çok Engin Verel, Alpaslan Eratlı ve Necati Balaban’ı beğeniyordu. Camiada en iyi dostlukları ise Müfit Değer, Hadi Türkmen ve Hakkı Yağız’la kurmuştu.  
 
Aybastı İstanbul’un Karagümrük, Alipaşa ve Bakırköy semtlerinde oturdu 81 yıllık hayatı boyunca. Sosyal Sigortalar emeklisiydi. Klasik Türk müziğini çok seviyordu, altmışlı ve yetmişli yıllarda sık sık konserlere giderdi. Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar ve Zeki Müren’in yeri başka diyordu.
 
Bu yeri başka olan sanatçılardan Zeki Müren ile arkadaştı Bahri Aybastı. Bir sauna arkadaşlığıydı bu. Çünkü Beyoğlu’nun arka ve tenha sokaklarındaki bir saunaya gidiyordu ikisi de. Sanat Güneşi’miz ile olan bu sauna arkadaşlığını gülümseyerek anıyordu Aybastı Başkan. İstiklal Caddesi’nin bu buhar dolu puslu uzamında Müren’in bir cümlesini hiç unutmadığını söylemişti Esekapı kedilerine. ‘’Ben buraya zayıflamak için gelmiyorum, ben buraya kilomu muhafaza etmek için geliyorum.’’
 
 a