ALTAN KARTAL


29 mayıs 1989 yılında İstanbul’un Yedikule semtinde doğdum. Çok sıcak bir semt Yedikule. Sıcak kanlı insanlarla dolu. Mehmet Halıcı’nın dediği gibi, saraylar verseler, milyonlar verseler, dünyayı verseler ben Yedikule’mi değişmem. Bütün ailem burada, teyzelerim, dayılarım, bütün akrabalar. Şöyle özetleyeyim: Yedikule’de doğdum, Yedikule’de büyüdüm, Yedikule’de ölmek istiyorum.
Babam taksi şöförlüğü yapıyor. Adı Hayri Kartal. Yıllarca futbol oynamış profesyonel bir kaleci kendisi. Feriköy, Kırklareli ve Edirne takımlarında kaleyi korumuş yıllarca. İki kardeşiz; bir ablam var. Birbirine çok bağlı bir aileyiz.
İlkokulu ve orta okulu Yedikule İlköğretim Okulu’nda okudum. Yedikule lisesine devam ettim daha sonra. Ama derslerde pek başarılı değildim. Bırakmak zorunda kaldım okulu. Lise birdeydim bıraktığımda.
Futbola mahallede başladım; arkadaşlarla top oynardık mahalle aralarında. Mahalle maçlarıydı. Hemen kaleye geçtim küçük yaşlarda. Babama özeniyordum herhalde. Denemek istiyordum kendimi, nasılım diye görmek istiyordum.
Sonra babam beni Galatasaray’ın futbol okuluna gönderdi. İki binlerin hemen başı olmalı. Üç ay idmanlara katıldım. Ama bu sürenin sonunda babam işlerinin yoğunluğu nedeniyle beni artık Florya’ya götüremeyeceğini söyledi. Kendin git, dedi. Ama annem istemedi çocuk başıma Florya’ya gitmemi. Trenin altına kalırsın, ufaksın, dedi.
Ben de Yedikule kulübüne yazıldım. Semtimin kulübüne. Birkaç yıl oynadım burada, iki binlerin ortalarına kadar. Lisansım Yedikule’de çıktı. Çok iyiydim, sıkı çalışıyordum. Ama haksızlık ettiler bana, oynatmadılar. Yedekte bıraktılar. Benim çok canım sıkılmıştı; bıraktım takımı. Soğumuştum futboldan, artık oynamayacağım, dedim.
Ama bir arkadaşım tuttu elimden, Davutpaşa’ya getirdi. 2007 yılıydı galiba. Kalecisi yoktu Davutpaşa’nın. Çok sevdim kulübü, tam bir aile ortamı egemendi. Genç takıma gelmiştim, yaşım tutuyordu. Bir sene oynadım genç takımda. Bankoydum. Takımda İbrahim Özdemir, Burak Arslan, Cevat Çiftçi, Emre ve Ramazan gibi topçular oynuyordu.
Hocamız Hasan Gedikoğlu çalıştırıyordu gençleri. Çok başarılı bir takımdık. Şampiyonluk mücadelesi vermiştik o mevsim. Kulaksız’a kaptırmıştık birinciliği. Göz göre göre hakkımızı yemişlerdi.
2008/9 mevsimi Davutpaşa’da ikinci senemdi. Hasan hoca bana ikinci kaptanlığı verdi. Mehmet Halıcı’ydı kaptan, Sivas’tan dönmüştü yuvaya. A takımda oynamaya başladık. Genç takım kökenli oyuncularla oynuyorduk. Eskilere Erdi ve Gani eklenmişti.
Gani’nin Beyoğlu Yeni Çarşıspor’dan lisansını alışımızı hatırlıyorum. Adamlar lisansı vermek istemiyor, bizim yöneticiler kılını kıpırdatmıyordu. Mehmet Halıcı ile Gani gittiler Yeni Çarşı kulübüne. Mehmet uzun uzun dil döktü, yalvardı yakardı ve yöneticilerden birini ikna etti. Ama bununla bitmiyordu. Federasyona da, altı yedi yüz lira bir harç yatırmak gerekiyordu. Yine yöneticilerden tıs yoktu. Kimse elini cebine atmıyordu. Yarısını Gani verdi cebinden, yarısını da Hasan hoca tamamladı da transfer gerçekleşti.
Hasan Gedikoğlu müthiş bir insandı. Kulüp masraflarını cebinden karşılardı. Çok özverili biriydi. Şu anda Güzelhisar kulübünü çalıştırıyor. Davutpaşa’da 2006-2009 arası görev yaptı, hem gençleri, hem A takımını çalıştırıyordu aynı anda.
2008 yazında Davut Kılıç beni ve Mehmet Halıcı’yı Bandırma’ya götürdü. Üçüncü lig takımıydı Bandırmaspor. Ama gittiğimizde kimse bizimle ilgilenmedi. Yüzümüze bize bakmadılar. Beş on dakika oynattılar sadece; dönmek düşmüştü bize de.
2008/9 mevsiminde maçlar başladığında Mecidiyeköy Tayfun beni ve Mehmet Halıcı’yı izlemeye koyuldu. Beğendiler de. Başkanları bize belediyede iş ve para teklif etti. Her şey olumlu gibiydi. Ama askerliğimi henüz yapmadığım için caydılar benden.  Mehmet Halıcı’ya ise altı bin lira teklif edildi. Ama tam o sırada genel kurul yapıldı ve Engin Verel geldi başkanlığa. Mehmet de umuda kapıldı, kulüpte bir şeyler değişir sandı. Vazgeçti gitmekten. Çok pişman şimdi.      
Hasan hocanın kondisyoner tarafı güçlüydü. Belgrad ormanlarına giderdik kros yapmak için. Servisleri kendi cebinden ödediği paralarla tutardı hocamız. Sudan, malzemeye kadar her şeyi hep kendi karşılardı.
Çalıştırıcımız, giderler artmasın diye bir üst lige çıkılmasını istemeyen yönetim ile anlaşmazlığa düştüğü için ayrıldı kulüpten o mevsim sonunda. Yani şampiyonluğa giderken tökezledik. Namık Sevik’teki çim sahadan alındık, toprak sahaya götürüldük. Yönetim istemiyordu şampiyonluğu. Futbolcular para isteyecek diye istemiyordu . Bayağı masraf çıkacaktı yönetime.
Ben 2008/9 mevsimi boyunca çok iyiydim. Hocamın da, arkadaşlarımın da göz bebeğiydim. Çok güçlü bir takım oluşturmuştuk. Hasan hoca şahaneydi. Maçları videoya alır, maç sonunda lokale gelerek bizlere seyrettirir, tek tek hatalarımızı anlatırdı. Ama sonunda bezmiş olmalıydı bütün gereksinmelerimizi kendi cebinden karşılamaktan.  
2009 yılının haziranında Zonguldak Devrek’te jandarma olarak askerliğime başladım. Acemi birliğimden sonra Ankara’ya geldim. On beş ay ayrı kaldım futboldan. Olaylar olduğu için devriyelere filan gidiyorduk. Spor bile yapamadığımı söyleyebilirim.
2010 yılının kasımında döndüm askerden. Bir ayım dinlenerek geçti, kendime geldim bu süre içinde. Sonra Davutpaşa kulübüne gelerek idmanlara başladım. İbrahim Kuruç yeni gelmişti başımıza.
Bir yıl öncesini, yani 2009-10 mevsimini Necati Savuran’ın oğlu Kerem Savuran yönetiminde geçirmiştik. Epey yaşlı, kırkını çoktan devirmiş bir abimiz kaleyi korumuştu, Mustafa abimiz. Yaş ortalamamız çok yüksek değildi çünkü Ertan abi o sene yoktu aramızda. Uzun süre olmuştu futbolu bırakalı. Ben geçen yıldan beri tanıyorum kaptanımızı.
Ben bu mevsimin maçlarını internetten takip ettim. Başarılı gidiyordu takım başlangıçta; sonra yenilgiler peş peşe geldi. Takım arkadaşlarım takımın biraz karışık olduğunu söylemişlerdi. Kaleci Mustafa abinin biraz arıza çıkardığını söylemişlerdi. Maçta hocaya çok müdahale ettiği için, oyuna girmesi, çıkması gereken oyuncuları bağıra çağıra söylediği için takımda huzursuzluk yaratmıştı çok deneyimli kalecimiz. Yani arkadaşlarım öyle anlatmışlardı.     
2010/1 mevsiminde Aydın ile Murat Helvacı yedeklerimdi. İlk oynadığım maçta beş gol yedim. Beş sıfır yenilmiştik. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz paslanmıştım. Eldivenlerim yoktu. Verilen eldivenlere eldiven demek içinse bin şahit isterdi. Bir sonraki maçta Emirgan’ı 3-2 yendik. Biraz daha iyiydim bu kez. Ama olanca olumsuzluklara karşın mevsimi iyi götürdük sanıyorum. Orta sıralarda bitirdik.
Mevsim sonu iki takımdan teklif geldi bana. Vardarspor ve Davut Kılıç’ın önerisiyle bir Antalya kulübünden. Ama anlaşamadım ikisiyle de.
Bu sene çok iddaalıyız. Arkadaşlarıma da, hocamıza da çok güveniyorum. İbrahim Kuruç çok babacan biri. Çok iyi bir insan. Kalp kırmayı hiç sevmez. Güler yüzle anlatır anlatacaklarını. Yeri geldiği zaman hocadır, yeri geldiği zaman arkadaştır, yeri geldiği zaman babadır. Çok sıcak bir ortam sağlıyor bize.
Yönetim ise tek kelimeyle çok kötü. Bize destek çıkan ve sahiplenen yok. Başka takımlara baktığımızda onların başkanlarının, yönetim kurulu üyelerinin maçlarda olduğunu görüyoruz. Ama bizim yöneticilerden hiçbiri gözükmüyor karşılaşmalarımızda. Başkanımız Engin Verel 2008’den bu yana kulübü yönetiyor ama dört kez görmedik kendisini yanımızda. Geçen yıl ikinci yarı sonlarında ortada bir gözüküp kaybolmuştu. Kulüp müdürümüz Necati Savuran çok iyi niyetli ve özverili ama bir çiçekle bahar gelmiyor ne yazık ki. Bu nedenle, benim de arkadaşlarımın da tek isteği paralı bir başkan ve iyi bir yönetimin görevi devralması.
Sağlık ve sosyal güvence konuları ise önemli tatsızlıklarla dolu. Bu sorunlar  tamamen allaha bırakılmış durumda. Allahın koruması altındayız sadece. Geçen yıl bir arkadaşımızın kolu kırıldı. Yapılan tek şey Furkan’ın kolunun üstüne su dökülmesiydi. Ben de sakatlandığım zaman aynı şey yapılıyor Çeşme suyu kafamdan aşağı boca ediliyor. Bir tarafımız kırılsa yandığımızın resmi olacak. Çok kötü durumdayız. Sosyal güvencimiz sıfır. K.Ayasofya maçında darbe yedim, hala kafamın yanı acıyor, ağrıyor. Kimseye de söyleyemiyorum. Babam ya da annem öğrense kızacaklar çünkü. Kulüp doktora götürmüyor mu diyecekler. Ben de kulübün durumunu bilmiyor musun diyeceğim. Aramızda tartışma çıkacak.       
Kaleciliğimi arkadaşlarım da, hocalarım da çok beğeniyor. Mehmet Halıcı, müthiş açık kapadığımı söylüyor, sağ olsun. Reflekslerim ise güçlü, en başarılı yanlarımdan biri. Doğal yeteneklerimle geldim bu noktaya. Hiç kaleci antrenörüyle çalışmadım çünkü. Televizyondaki maçları izleye izleye  eğittim kendimi. Kaleci topu nasıl tutar, nasıl uçar, savunmayla nasıl iletişim kurar; öğrendim hepsini. Babam da azıcık yardım etti diyebilirim.
Kişilik özelliklerime gelince sevecen ve yardımsever biriyim. Kalp kırmayı asla sevmem. Kalp kırdığımda da gönül almasını bilirim. Arkadaş ortamım iyidir. Herkes sever beni. Kulüple olan ilişkilerim de iyidir. Abi kardeş ilişkisi kurmuşumdur orada. Aile havası eser aramızda.
Ama ülkemi aynı iyimserlikle değerlendiremiyorum. Kötü yönetiliyor Türkiye. Batırmaya çalışıyorlar el birliğiyle güzel ülkemi. Başbakanımızın da çok başarısız olduğunu vurgulamam gerekiyor. Başarısızlığın mimarı o.
Yemek konusunda fena değilim. Makarna ve menemen yapmayı iyi bilirim. Yemek ayırt etmem, bakla dışında bütün yemekleri severim.
Boş zamanlarımda televizyon izlemeyi seviyorum; maçları seyrediyorum. Kitap okumam hiç. Müzik dinlerim bilgisayarda. Yurtta ve dünyada olup bitenleri izlerim internette.