ALPASLAN ERATLI


Alpaslan Eratlı federasyon kayıtlarına göre 9 Kasım 1948 doğumlu gözüküyor, bir Cerrahpaşa çocuğu. Ama mahalle arkadaşı, Davutpaşa Lisesi bahçesinde birlikte top koşturduğu kankası Ahmet Mıcık bu kaydın yanlış olduğunu belirtiyor. İşin doğrusunu Eratlı’nın kardeşi Turgay Eradlı’ya soruyoruz. Abimin doğum tarihi 10 Kasım 1948, diyor Turgay birader, aile soyadının ise Eratlı değil Eradlı olduğunun altını çiziyor.
 
Alpaslan ve Turgay iki kardeşmişler evde. Şükriye anne ev hanımıymiş, Hamdi baba ise Deniz Yolları’nda çalışmış, sonra emekliliğini kazanmış bir emekçi.
 
Alpaslan Eratlı lisansını Cerrahpaşa kulübünde çıkardı. Davutpaşa formasını ise 1967-68 mevsiminde giydi. Mevsim sonunda ise İstanbulspor’un yolunu tuttu. Çalıştırıcı Ziya Taner’in 1968-69 mevsiminde gözüne pek giremese de, 1969-70 yılında sağ bek Celal’i keserek (yıllanmış şarap, sol bek Artist Yalçın’ı kesmesi o kadar kolay olamazdı elbette) takımda yer buldu, göz kamaştıran oyunlar oynadı. Sarı siyahlı ekipte beş yıl kaldı Alpaslan. Sağ bek, sol bek ve sol haf oynadı. 1973 yazında Davutpaşa yıldızı Engin Verel Galatasaray’la anlaşma imzalarken, o sarı lacivertli formayı giymeye hazırdı artık.
 
Alpaslan Eratlı 1973-1983 arası on yıl Fenerbahçe’de oynadı. Sol bek ve libero mevkilerinde yer aldı. Elbette milli takımda da değişmezlerden olacak, dört kez Ümit, 26 kez de A formayı taşıyacak, dahası kaptanlık şeridini de takacaktı koluna. Eratlı 1978 yılında büyük bir sakatlık geçirdi, futboldan uzun bir süre uzak kaldı ama azmi sahalara dönmesine olanak tanıdı.
 
Alpaslan kuşkusuz futbolumuzun tüm zamanlarda yetiştirdiği en büyük değerlerden biriydi. Eşsiz ve biricik bir topçuydu. Üstün tekniği, soğukkanlı ve bilinçli futboluyla ayaktopunu şiirleştiren, belki de bir sanat düzeyine yükselten bir futbol ulusuydu. Cigara, alkol ve kumar gibi kötü alışkanlıkları bile Eratlı’yı uzun yıllar futboldan alıkoyamamıştı. 
 
Eratlı’nın top koşturduğu yıllar sahalarımızın pirinç tarlalarından farksız olduğu, değil top koşturmanın, yürümenin bile cesaret istediği alanlardı. Eratlı’nın olağanüstü oyunlarını bu kenef sahalarda yaptığını hatırladığımızda, kendisini Real Madrid, Manchester United ya da  Barcelona’da bile bir as olarak düşlememiz asla ve asla abartılı sayılmamalı bugün.
 
Eratlı’ya sorarsanız tüm zamanlardaki en büyük şansı Cemil Turan ile birlikte oynamış olmasıydı. Hem İstanbulspor, hem de Fener’de geçen on beş yıl bayağı uzun bir süre, dile kolay. Futbolun savunma yönünün en büyük gizinin ise ayakta kalmak olduğunu fısıldıyor anıtsal bir özgüvenle. Çünkü yatarak müdahale ederseniz, ikinci müdahale etme olanağınız kalmaz, diyor Eratlı.  
 
Alpaslan ince uzun, dal gibi bir topçuydu. Gençlik yıllarında çok zayıftı, çelimsizdi. 1967 yazında Davutpaşa’ya geldiğinde Ahmet Mıcık ile birlikte kahverengi kavuniçi formayı ilkin genç takımda giydi. Mevsime böyle başladı. 1967/68 sezonunda A takımı çalıştıran Haydar Eryentür’e kalsa keşfedilmek için daha çok beklerdi ama koşullar Eratlı’yı gün ışığına çıkardı.
 
O mevsim kurulmuştu üçüncü küme. Yığınla şehir takımı doldurmuştu beyaz gurubu. İskenderun, Çorum, Kırıkkale, Tekirdağ, Çanakkale, Nazilli, Düzce, Elazığ gibi. Taraftarlar çok vahşiydi ve deplasman koşullarında orman kanunları geçerliydi. Oyuncularımızın isyanları ise hakemler tarafından sayısız kırmızı kartla cezalandırıldı. Mevsimi kırmızı kart görme rekoruyla kapadık böylece.
 
Sefa Erfa’nın, Çok cesur biriydi, gözünü budaktan sakınmazdı, asla haksızlığa gelemezdi, dediği yeraltı efsanesi, savaşkan Rafet Vural en az üç, kankası Karagümrük çocuğu Remzi Karaok iki kırmızı kart görmüştü. Olaylı Nazilli maçında Orhan Cebe’ye Vefa stadının çevresini defalarca döndüren İbrahim Akan en az on maç ceza almıştı. Çorum’da verilmeyen penaltılarımız sonrasında çıldıran, efendilerin efendisi Turgut Yüksel, Elazığ’da sadece topun avuta çıktığını söyleyen Selçuk Toker, Tarsus’ta masumca kafaya yükselen Dilaver Şenyüz, Şeref Stadı’nda, Konya İdmanyurdu karşısında hakemin yanlış kararlarına isyan eden, dünya iyisi, evliya kişilikli Necati Balaban da sahadan atılanlar kervanına katılmıştı.
 
İşte Alpaslan Eratlı da bu boşluklardan birinde girecekti takıma. Konya İdmanyurdu maçında cinnet geçiren Necati Balaban’ın yerine sızacaktı ertesi maç. Eratlı ilk on maçta oynatılmamıştı. On birinci maçta, Tarsus deplasmanında siftah etti. Ama sol açıkta pek başarılı olamadı, Şinasi girmişti yerine ikinci yarı.
         
Sonra şahane oynadığımız ama Çorum maçında hakemi yumruklayan Turgut Yüksel’in yerinde gördük onu. Savunmada yani. On dördüncü maçımızda. Lüleburgaz ile 1-1 berabere kalmıştık ve Eratlı bu kez sol bekte görev almıştı. Orta karardı bu kez.
 
İlk yarının sonuncu, yani on altıncı maçımızda, mevsim sonunda altımıza alacağımız tek takımla Ceyhan ile oynarken (1-1) yine sol bekimizdi. Aynen 2-1 yenildiğimiz iç saha Kırıkkale maçındaki gibi.
 
0-1’lik Tekirdağ deplasmanından itibaren Alpaslan Eratlı’yı daha çok orta sahada gördük. Çok iyiydi, göz doldurmuştu.
 
Orhan Cebe’nin Eşref Yetiş’in futbol yaşamını söndürdüğü uğursuz 0-2’lik Nazilli maçı ise Eratlı için bir patlamaydı tam anlamıyla. Vefa stadının zımpara kağıdından kesici zemininde unutulmaz bir maç çıkarmıştı çünkü.
 
Ama santrforsuz geçen bu mevsimde Eryentür bu mevkiye kaydırdı Alpaslan’ı hemen ardından. Çanakkale (1-2), İskenderun (1-2) ve Eskişehir Demirspor (0-3) deplasmanlarında ileri üçlünün ortasında izledik kendisini. İskenderun’da otuz beşinci dakikada attığı gol Alpaslan’ın Davutpaşa forması altında kaydettiği tek gol özelliğini taşıyor.
 
Hatay (1-2) deplasmanında nedendir bilinmez yedek girdi oyuna, Düzce (0-2) dış saha maçında ise yoktu.
 
Hakem faciasının yaşandığı Elazığ (2-2) maçında sol bek, Konya İdmanyurdu (0-1) dış saha maçında sol açık olarak orta karardı. Sonrası hep sol iç ve sol açık mevkileriydi.
 
Tarsus yengimizde (2-0) sol iç, Muğla (3-0) deplasman yengimizde sol açık olarak döktürecek, Çorum (0-1), Lüleburgaz (1-1), Beyoğluspor (0-1) maçlarında ortayı aşamayacaktı. Mevsimi kapatan olaylı, kavgalı Ceyhan deplasmanı ise yine çok parlak bir oyun çıkarmıştı orta sahada.
 
Ahmet Mıcık bu yılı hatırladığında Eratlı ve kendisinin takımın tıfılları olarak bayağı şakalara maruz kaldıklarını söylüyor. İzmit’te hediyelik pişmaniye kutuları iki genç uyurken açılıp tıkınılıyor. Ya da takımın kurtları Rafet Vural ve Hasan Bilgütay kopkoyu bir sıcağın oyuncuları bunalttığı Ceyhan deplasmanına giderken, bir molada durulan kuyu kenarında, buz gibi kuyu suyunu genç Eratlı’nın kafasından aşağı kova kova boşaltıyorlar.  
 
Eratlı futbolu bıraktıktan sonra Fenerbahçe’den kopmadı. Zaman zaman Fenerbahçe kulübünde görevler aldı. Altyapıdan sorumlu oldu söz gelimi. Cemil Turan ön ayak olmuştu bu görevler için.
 
Eratlı, sarı lacivertli formayı birlikte taşıdığı, uzun yıllar takım arkadaşı olan Engin Verel’in aksine, Davutpaşa’dan İstanbulspor’a amatör olarak gittiği için kavuniçi kahverengi kulübümüze parasal bir hayrı dokunmadı. Ve bir mevsimlik toplam Davutpaşa deneyimi, İstanbulspor ve Fener deneyimlerinin yanında epey cılız kaldığı için de hiç uğramadı aramıza  1968 yazından bu yana. Dahası Eratlı kendini Alipaşa’nın değil, Cerrahpaşa’nın çocuğu sayanlardan biri oldu hep.
 
Yani sözün kısası Alpaslan bir Davutpaşalı değil, Cerrahpaşalı, ama bunun kınanacak yanı yok elbette. İnsan kendini nasıl duyumsuyorsa öyledir kuşkusuz. O sadece Davutpaşa formasını giydi, aramızdan geçip gitti. Tabii bir de çocukluk ve delikanlılık çağlarında, Davutpaşa Lisesi’nin bahçesinde sayısız top oynamışlığı var. Ama bence tüm zamanların en büyük topçularından biri kimliği taşıması, Davutpaşa formasını bir sene bile giymiş olsa, tüm Davutpaşalıları hep gururlandıracak bir şey yine de.