ALİ EVREN






Ali Evrey adı has Davutpaşalılar arasında geçtiğinde dudak kasları gevşer, yüzlerde gülücükler açılır. Has Davutpaşalılar neşelenir Ali Evrey adını duyduklarında ve sayısız hikaye, çokça yinelenmiş olan ama asla tüketilemeyecek olan sayısız hikaye yeniden ve yeniden anlatılmaya başlanır.
 
Ali Evrey şeytansılığı, kurnazlığı, hayatta kalmak için yaptığı tüm kendine özgü numaralarıyla hem sevilir, hem nefret edilir. Ve has Davutpaşalıların çok sevdiği, bağırlarına bastığı Ali Evrey örneği bize insanın karmaşık ruhsal yapısını tanıtlar. Çünkü hiçbir şey tek taraflı değildir yeryüzünde ve de renkler sadece siyahlar ve beyazlardan ibaret değildir.
 
Mikorofonu has Davutpaşalı Sıtkı Özcan’a uzatayım. ‘’Ali abi kırklı yılların ikinci yarısında doğmuş olmalı. Benden birkaç yaş büyük çünkü. Kocamustafapaşa çocuğu. Okuma yazması yok. Ailesi çok yoksul olmalı. Futbola ilk başladığı günlerde sayacılık yapıyordu hayatını kazanmak için.
 
Ali Evrey aramıza 1970-71 mevsiminde katıldı. Çelikspor’dan gelmişti. Müfit Değer onu Çukurbostan’da yaptığımız bir hazırlık maçında görmüş ve beğenmişti. Böylece üçüncü kümede harika bir orta saha oluşturduk; ben, o ve Enver Tuna ile birlikte.
 
Bizde bir yıl oynadıktan sonra Ali Evrey Ceyhanspor’un yolunu tuttu. Konya Ereğli’de oynadı sonra. Düştüğümüz yıl, 1973-74 mevsiminde bize yeniden dönmüştü. Profesyonel kümeye veda ettiğimizde Evrey de futbola elveda diyecekti.
 
Ali Evrey çok teknik bir topçuydu. Fiziği çok yetersizdi belki, çok ufak tefekti, bacakları çok kısaydı ama bedenini beceriyle kullanır, kalçalarıyla iyi top saklar, kolay kolay ayağındaki topu karşıtına vermezdi. Futbol zekası, oyunu okuyuşu çok gelişmişti. Genelde santra çevresinde dolaşır, oyunu buradan kurardı. Ben ve Enver orta sahanın koşan ayaklarıydık, o ise beyni.
 
Ali Evrey aşırı kurnaz biriydi. Ceyhan’dan dönüş yaptığında, 1973 yazında, başkan Nejat Ayberk muayenehanesine çağırmıştı bizi. İkişer ikişer alıyordu topçuları içeri. Başkan ben beklerken konuştu Ali abiyle. Aslında Evrey’in bonservisi cebindeydi ama almamış gibi yaptı. Adana’ya gideceğini söyleyerek bonservis ücretinin dışında ayrıca uçak parası aldı, yol harçlığı da.
 
Ali Evrey Perşembe maçlarının da değişmez simasıydı. Ama oynamak için gelmez, formayı kapmak için katılırdı aramıza. Çünkü yoğun işleri nedeniyle hep geç kalan Hayati Küçükçavdar ve Faruk Alicikoğlu’na parayla satardı sırtına geçirdiği formayı.
 
Davut Kılıç ile araları çok iyiydi. Yani çok iyi idare ederdi Davut abiyi. Kahveden çıkmaz, ayda bir kere para toplardı. Adettendi bu. Her seferinde farklı yalanlar kıvırırdı. Annem hasta, akrabam öldü, şu oldu, bu oldu, diye.
 
Cerrahpaşa’daki Davutpaşalılar ona sahip çıktı Evrey futbolu bıraktığında. Ona Cerrahpaşa hastanesinin otopark işletmeciliğini verdiler. Ama Ali abi hep kaytarıyordu. Karakaş kahvesinden çıkmak istemiyordu çünkü. Ama bu işten kaçmalar nedeniyle çok geçmeden hastaneden kovulacaktı.
 
Yetmişli yıllarda masör Aziz ile yaşadığı hikaye tekrar tekrar anlatılır semtte. Ali abi de, Aziz de okuma yazma bilmezler. Bir gün sinemaya düşer yolları. Ama film yabancı bir filmdir ve altyazılıdır. Ali Evrey Aziz’in kulağına fısıldar, Sen oku da ben dinleyeyim, gözlerimi yormayayım. Cinlikte arkadaşından pek aşağı kalmayan Aziz’in yanıtı ilginçtir, Ben bu filmi gördüm, bir kere daha katlanamam. Böylece ikili film başlarken salonu terk eder.
 
Ali Evrey müthiş sevimli biriydi. Bakışı, sallana sallana yürüyüşü çok kendine özgüydü. Kızamazdınız ona. Zaten bir şeyler arakladığında sizin tepkinizi kollar, hemen durumu yumuşatırdı. Ne yaw, hepsini almadım ki paranın, sana ihtiyacın olduğu kadar bıraktım, derdi.
 
Davut abinin paralarını götürdüğünde de böyle yapardı. Davut Kılıç öfkeden küplere biner, onu kovardı kahveden. Ama birkaç gün geçtiğinde, Ali abiyi özlerdi. Gece içmeye çağırırdı yenge evde olmadığında. Ali abi nazlana nazlana gelir. Belim ağrıyor, merdivenleri çıkamam, Davut, sen gelip beni yukarı taşıyacaksın, diye ısrar eder, dediğini de yaptırırdı. Ersin Ergülten’li bol alkollü gecelerde Ali Evrey’in yeri doldurulamazdı çünkü.
 
Ama Ali Evrey çok da cömert biriydi aynı zamanda. Cebinde ne var ne yoksa, fakirlik çeken arkadaşlarına da dağıtırdı ganimetler elde ettiğinde.
 
Konya’da büyük bir tatsızlık yaşamıştık. Maç öncesi gidilen bir hediyelik eşya mağazasında bir yığın şeyler aşırmıştı çünkü. Galiba dört kişiydiler. Maç öncesi Ali abi ve bunlar türbünde mağaza sahibini polislerle birlikte görmüş ve donakalmışlardı. Bu nedenle dört kişi eksik başlamıştık diyebilirim maça. İlk yirmi dakika o senenin şampiyonu yeşil beyazlılar dört gol gönderdiler filelerimize. Aciz kalmıştık. Ben üzüntümden ağlıyordum. Çünkü bu gidişle maç sonuna kadar gol sağnağına  yakalanırız diyordum. Neyse ki çok efendi topçular vardı karşımızda da, oyun sonuna kadar top çevirdiler, başka gol atmadılar.
 
Oyun sonunda polisler çevreledi bizleri, Ali ve ötekileri tespit etmeye çalışıyorlardı. Ama Konyalı yöneticiler muhteşemdi. Mağaza sahibinin zararını ceplerinden ödediler, ayrıca bize şahane bir yemek yedirip uğurladılar İstanbul’a.
 
Konyaspor o yılın şampiyonu olmuştu lig sonunda. Rövanş maçımız da bayağı ilginç geçmişti. Çünkü maç öncesi Müfit Değer geldi soyunma odasına ve Konyalıların büyük bir para teklif ettiğini söyledi. İlk yarıda direnebilirsek, ikinci yarıda daha büyük bir tutarı kazanmamız içten bile değil, diye ekledi. Biz de hırsla çıktık sahaya. Ama daha ilk dakikada Reyhan ve Sarı Kafa Erol ikilisi ceza sahası içindeki topu ıskalayınca Muharrem’in kalesinde gördük golü. Maç da böyle bitti. Daha sonra Ali Evrey gülerek anlattı olanları. Muharrem ve ben ve Remzi Önal dışında sekiz kişi para almışlar. İş çoktan bitmişmiş yani.
 
Ali Evrey Ceyhan’a gidişinde bayağı yüklü bir para almıştı. Sene 1971 yazı. Karakaş’a geldi. Paranın bir kısmını  küçük kağıt paralar halinde bir kese kağıdına doldurmuştu. İçeri girdiğinde, Alın ulan gözünüz doysun, diye bağırarak havaya fırlattı. Kahvenin ortasındaki banknot yağmuru görülmeye değerdi.
 
Tirespor deplasmanında santra yuvarlağında olan mücadelede yere düştüm, değerli İtalyan kolyem doğrulduğumda boynumda yoktu. Etrafa bakındım göremedim. Bayağı aramışım ki hakem beni ikaz etti. Ne yapıyorsun, dedi. Maç sonunda Ali Evrey uzattı kolyeyi. Başkası olsa acımazdım ama hadi iyi tarafıma denk geldi, dedi.
 
Ali Evrey yıllardır Gebze’de, evlenmedi, oraya yerleşti, Gebzespor’un malzemeciliğini yapıyor. Arada uğrar, görüşürüz, güleriz eski hikayelere.’’
 
Meraklısı için son bir not : Ali Evrey bugün Yalova’da bir bakım evinde yaşıyor. Gebze’de onu sevenler, Evrey’in başına musallat olan Alzheimer nedeniyle ona el uzatmış, düzgün bir biçimde bakılmasını sağlamışlar. Ünal Tonbul hocamız ziyaret etmiş kendisini geçenlerde, öpmüş yanaklarını.