ALİ ATİK


Tam elli iki yıllık has bir Fındıkzade çocuğu olan Ali Atik için yakın dostu Sıtkı Özcan, Ali Atik has bir Fındıkzade delikanlısı, der. Sonra gülümseyerek ekler, Ali Atik’in damarlarını kesseler kanının kahverengi kavuniçi aktığını görürsünüz.
 
Gerçekten de Ali Atik için Davutpaşa, hayatının iki vazgeçilmezi, olmazsa olmaz diyebileceğimiz tutkusundan biridir, daha doğrusu ikincisidir. Çünkü hayatını seve seve adamış olduğu annesi bu tutkuların en büyüğü kuşkusuz.
 
Ali Atik’in doğum günü kafa karıştırıyor biraz, çünkü 1 Ocak 1962 yazıyor nüfus kağıdında. Bilinmeyen tarihler için kullanılan bu ifade, Atik için bilimsel bir doğruluk taşıyor oysa. Çünkü gerçekten de 1962 yılının ilk günü doğmuş kendisi. Aynen ünleri yurt dışına uzanan ‘’Çekiçler Biladerler’’ gibi Davutpaşa ailesinin oğlak üyelerinden.
 
Fındıkzade semtinde geçmiş yaşamının büyük kısmı Atik’in. Nevbahar mahallesinin kaldırımlarını çiğnemiş ayakları. Belki 1987 senesinde Bakırköy’ün at yarışçılarıyla dolu semti Osmaniye’de ve sinema/tiyatro  dünyasının sanatçılarıyla tepeleme yüklü Cihangir’de de konaklamaları olmuş ama Atik sapına kadar bir Fındıkzade bitirimi.
 
Abidin Baba serbest meslek sahibiymiş,  Hacer Anne ise ev hanımı. Beş kardeşlermiş, dört erkek, bir kız. Topçu olan Hasan abisi henüz 18 yaşındayken yakalanmış olduğu ince hastalıktan erken terk etmiş dünyamızı. Atik ailesinin kökeni Kahramanmaraş, Elbistan. Ama Ali Atik henüz görmemiş anayurdunu, Ceyhan kıyılarında dolaşmamış, Gariplik’teki aile büyüklerini ziyaret etmemiş ama ‘’bir gün mutlaka’’ diyor gülümseyerek.  
 
Atik’in öğrenim hayatı pek uzun değil. Çapa İlkokulu ve Silivrikapı Ortaokulu’nda geçen sekiz sene, alınan iki adet diploma yeterli bulunmuş olmalı ki Atik’i hayatın ta içinde, hem de en derin sularda yüzerken buluyoruz.
 
Aslında Atik’in ortaokulu terk edişini dönemin, yani yetmişlerin ikinci yarısının siyasi ve toplumsal koşullarıyla da ilişkilendirebiliriz. Çünkü Fındıkzade, üniversite yurtlarının bol olduğu bir semtmiş o günlerde ve farklı gurupların silahlı militanları bu yurtları karargaha çevirmişler yetmişlerin ikinci yarısında.
 
Atik’in ilk serbest meslek girişimi yetmişlerin sonlarında. Hüseyin abisinin desteğiyle Cihangir’in ünlü Kazancı Yokuşu’nda bir parfümeri deposu açıyor. İşler beş sene kadar yürüyor, Genç Ali’yi hayatın dikenli yollarında neşeyle sekerken görüyoruz. 1983 ise biraz daha toz ve çamurla kaplı çünkü her ne kadar rahatlatılmış koşullarda yapılsa da askerlik günleri başlıyor. Acemilik de, ustalık da İstanbul Hasdal’da geçiyor. Levazım destek kıtaları bölümünde.
 
Postallı günler bitince Atik’i bu kez Bakırköy Merter’de buluyoruz. 1985 baharı. Efe Kuyumculuk sahibi Öztürk Şerefoğlu’nun Semteks firmasında personel müdürü görevinde. Beş yıl da burada geçiyor.
 
1989 önemli bir sene çünkü bu kez kendi sermaye ve emeğiyle oldukça zor ve zahmetli bir işe girişiyor Atik. Harbiye’de bir ocakbaşı açıyor. İlkin işler tıkırında yürüyor. Fasıllar yapılıyor, Metin Şentürk benzeri çalgıcılar müşterileri cezbediyor. Tabi söylemek bile fazla, Davutpaşa camiası da akın ediyor dükkana. Ancak doksanların ilk yarısında patlayan etlerdeki veba illeti, deli dana hastalığı ve Körfez Savaşı bütün ocakbaşları gibi Atik’i de can evinden vuruyor. İnatçı Atik belki direniyor var gücüyle, ısrarla sermayeden yiyor ama sonunda pes ediyor. 
 
Atik bir süre dinleniyor bu çok yorucu ve bunalıma sokucu deneyim ardından. Davutpaşa efsanelerinden Engin Verel’in çiftliğinde geçen bir sağaltım süreci kahramanımızı kendine getiriyor. Sonra aile dostu, arazi tasarımıyla uğraşan Ferit Fırat’ın yanında çalışmaya koyuluyor. O gün bugündür orada.
 
Atik’in Davutpaşa tutkusu ortaokul günlerinde başlıyor. Yetmişli yılların ilk yarısında. Çukurbostan’da fırtınalar estiği, yığınla yeteneğin boy gösterdiği yıllarda. Atik ve arkadaşları okul sonrası hava kararana kadar bütün zamanlarını bu futbol mabedinde geçiriyorlar. Hafta sonu turnuvalarda iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklar hep bu günlerin alışılmış görüntüleri. Davutpaşa takımı bu heyecanlı turnuva maçlarının en güçlü armadası olduğu için Atik ve arkadaşları da kahverengi kavuniçi renklere gönül düşürüyorlar.
 
Yıllar geçtikçe tanışıklık durumları gelişiyor, sonra Davut Kılıç göreve çağırıyor onu. Yönetim kurullarında yer alıyor Atik. Sene doksanlar. Belki seksenlerin renkli görüntüleri kalmamış, takım birinci ve ikinci amatör küme arasında gidip geliyor ama Atik gemiyi terk etmeyen birkaç fareden biri konumunda. Atik bu gerileme için iki neden gösteriyor. 1987 senesinde takımımızın profesyonel ligden düşmesi ve Çukurbostan’ın Bedrettin Dalan ve Yetkin Gündüz ikilisinin iş birliğiyle elimizden uçup gitmesi.
 
Atik hala sürdürdüğü bekarlığıyla, evlilerin mutlak hakimiyetindeki Davutpaşa ailesinin ayrıksı üyelerinden biri kimliğinde. Kopmaz bir bağla bütünleştiği annesinin çeşitli rahatsızlıkları, birkaç sıcak ilişkisini ne yazık ki soğutmuş, engellemiş. Ama büyük bir tevekkülle, ‘’kader’’ diye tanımlıyor bu insanlık durumunu. Azıcık acı gülümsüyor yazgısına.
 
 
Atik yolculuklara çıkmasını seviyor. Güney Amerika ve Almanya gitmiş olduğu yurt dışı memleketler. Yurt içinde ise Bodrum ve Kuşadası sevdiği beldeler.       
 
Atik futbol oynamış gençliğinde, başka sporlar yapmamış, şimdilerde koşu bandıyla yetiniyor. Bir iki saat ter atıyormuş günde. Yemeklerden ayırım yapmıyor, bekarlık günlerinde edindiği deneyimle yığınla yemek yapmayı beceriyor. Müzikle arası çok iyi. Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği yeğlediği türler. Arguvan ve Afyon Emirdağ yöresi türküleri onun ruh sağlığına katkı yapıyormuş. Aysun Gültekin, Cengiz Özkan, Neşet Ertaş, Musa Eroğlu en çok sevdiği sanatçılar.
 
Yedinci Sanat Ali Atik’in olmazsa olmazlarından. Altmışların sonları ve yetmişlerde Çirkin Kral’ın nerdeyse bütün filmlerini izlemiş sinema salonlarında. Zavallılar ve Baba, Yılmaz Güney’in en çok sevdiği ve defalarca izlediği favorileri. Şimdilerde daha çok komedi filmlerini yeğliyor. Tabi televizyonda sinema kuşaklarında rastladıkça Kemal Sunal filmlerini de boş geçmiyor.
 
Atik yetmişlerde ve seksenlerde sık sık tiyatrolara gidermiş. Çevre Tiyatrosu’nda izlediği Levent Kırca oyunlarını unutmamış. Tabi Ferhan Şensoy oyunlarını da. Küçük Sahne’de izlediği Şahları Da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı, İçinden Tramvay Geçen Şarkı unutulmazları arasında.  
 
Atik Davutpaşa ailesinin araba kullanmayanları arasında. Tam ehliyet alacağı sırada Tophane’de yapmış olduğu kaza soğutmuş kendisini sürücülükten.
 
Atik televizyon kanalları arasında daha çok CNN Türk’ü yeğliyor. Siyasi izlencelere bakınıyor daha çok. Okumayı çok seviyor. Uğur Mumcu, Aziz Nesin ve Orhan Kemal kitaplarını elinden düşürmüyor. Okumaktan gözlerinin çok bozulduğunu söylüyor, gülümseyerek.
 
Davutpaşa tarihi topçuları arasında elbette arkadaşı Engin Verel’in yeri ayrıcalıklı ama Hayati Küçükçavdar, Zülfü Becerikli ve Sıtkı Özcan’ı da çok beğeniyor.
 
Atik nükleer santrallara tümden karşı değil ama yapıldıkları yerlerin doğa harikaları olması sinirini bozuyor. Hes’ler konusunda fikir belirtmiyor, bu konuda yeterli bilgisi olmadığını itiraf ediyor. Gezi direnişini çok olumlu ve kendisine yakın buluyor. 17 ve 25 Aralık süreçlerinde ortaya çıkan yolsuzlukların,  hükümetin düşmesine neden olmamasını ise demokrasi kültüründen yoksun oluşumuza veriyor. IŞİD’e destek olanlar ise insanlık suçu işlediler Atik’e göre.
 
Atik’in 7 Mayıs 2014 tarihinde geçirmiş olduğu kalp krizi hayatının çetin dönemeçlerinden biri. Tıkanan damarları ameliyat sonrası açılmış neyse ki.