ALİ AÇIKGÖZ


Alipaşa’nın koca kafalı erkek kedileri, akşam yemekleri sonrası cami avlusunda bir araya gelip de eski günlerden söz ederlerken, Davutpaşa formasını sadece bir yıl (1965-66) taşımasına karşın, camiada küçük çaplı bir efsaneye dönüşmüş sağaçık Ali Açıkgöz’ü hayranlıkla anarlar sık sık. Yetim Ali namıyla hatırlanan ve birinci kümenin birçok güçlü takımında top koşturmuş, milli formayı da sırtına geçirmiş bu büyük forvetin öyküleri altmışlı ve yetmişli yılların kedileri tarafından nesilden nesle anlatılmış ve günümüze kadar ulaşmıştır.
 
Ali Açıkgöz 13 Şubat 1945 yılında doğar. Florya, Şenlikköy çocuğudur. Baba Osman çiftçidir, anne Emine ise ev hanımı. Beş kardeştirler. Dördü oğlandır, en küçükleri kız. Ali ortanca çocuktur. Kardeşlerden 1949 doğumlu Nevzat da Davutpaşa formasını giyecektir ilerleyen yıllarda.   
 
Ali Açıkgöz ilk ve orta öğretimini başarıyla tamamlar. Şenlikköy İlkokulu, Yeşilköy Ortaokulu, Bakırköy Lisesi’ni bitirir. Sonra kankası Oktay Mat ile birlikte İktisadi ve Ticari İlimler Fakültesi’ne devam eder. Ama beylik bir deyişle, futbol tutkusu ağır basar, üçüncü yılında terk eder yükseköğrenimi.
 
Açıkgöz futbola Şenlikköy’de başlar; gayrı federe olmasına karşın, yığınla topçu yetiştiren iki kulüpte, yani Uğur Böcekleri ve Şeytanlar’da hünerlerini sergiler. Yazlık maçlar ve turnuvalarda dikkat çeker. Orman kenarında, şimdi Bakırköyspor’un stadı olan alan o günlerin Şenlikköy sahasıdır ve genç yetenek avcıları kol gezer buralarda. Rastlantı bu ya, Açıkgöz’ün doğduğu ve hala oturduğu ev de kale direklerinin tam arkasındadır.
 
Ali Açıkgöz’ün yer aldığı ilk federe kulüp Karagümrük’tür ama lisansını burada çıkarmaz, çünkü sahte bir lisansla oynar kırmızı siyahlı genç takımda. Sene 1962. Sonra lisansiye olduğu günler gelir. Birinci amatörün güçlü takımı, Edirnekapı semtinin Bozkurt’unda iki yıl top koşturur 1963-65 arası.
 
Bozkurt’un idarecisi Cihan Koçal (genç yaşlarda yitirdiğimiz oğlu Metin de kavuniçi kahverengi formayı giyecektir) Ali’yi oğlu gibi sever. Çobançeşme Orman Fidanlığı’nda puvantör olarak işe alır. Böylece Açıkgöz hem okur, hem top oynar, hem de para kazanır. Koçal’ın desteğiyle Açıkgöz her oynadığı yıl Bozkurt’tan 2.000 TL gibi o günlerde bayağı iyi diye nitelendirebilecek transfer ücreti alır.
               
Cihan Koçal bir iyilik daha yapar sonra. Yetenekli Ali’yi tavsiye eder Müfit Değer’e. Değer ile Koçal yakın arkadaştır. Müfit Başkan çok beğenir genç forveti ve Davutpaşa forması 1965-66 mevsiminde Ali Açıkgöz’e yakışacaktır. 
 
Ali Açıkgöz hırslı ve atak oyunuyla Davutpaşa’ya büyük bir dinamizm getirir. Ali-Babür-Necati ileri üçlüsü ile mahalli kümenin tozunu alır Davutpaşa. Terfi ligi maçlarındaki başarısıyla da ikinci kümeye yükselir ezeli rakip Galata ile birlikte.
 
Bu yıldan çok tatsız bir anısı var Açıkgöz’ün. Sene içinde oynanan Galata maçı bu. 3-1 öne geçmemize karşın, rakibin tekme ata ata, döve döve yendiği bir karşılaşma. Özellikle orta haf Ayı Tevfik ve sol bekleri oyuncularımıza acımasızca vururlar. Eyyamcı hakem Rıfat Atakan ise olaylara donuk gözlerle bakmakla yetinir. Böylece harika oynadığımız bir maç göz göre göre çirkefe yatan rakibe hediye edilir. Açıkgöz özellikle iri kıyım Galata sol bekinin attığı bir taç atışını unutamıyor bu maçla ilgili. Galata sol beki, Ali’nin üstünden taç atışını kullandıktan sonra, arkası dönük duran açığımızın üstüne yürüyüp ensesine okkalı bir darbe indirir çünkü. Açıkgöz can acısını hala hatırlıyor. Bir de maç bitiminde galip gelmelerine karşın Galata oyuncuları ve pislik seyircilerinin yaptıkları taşkınlıklar nedeniyle uzun süre sahadan ayrılamayışımızı, oyuncularımızın hüngür hüngür ağlayışlarını.
 
Bu dönemden başka bir tatsız anı da bir Ankara deplasmanından. Açıkgöz karşısındaki sol beki vızır vızır geçiyor maç boyunca. Karşılaşma bittiğinde ise tebrik için yanına yaklaşıyor rakibinin. Sol bek sağ elinle Ali’nin elini yakalıyor ama boştaki sol eliyle de yumruğu genç oyuncunun suratına geçiriyor. Neye uğradığını anlamayan Açıkgöz’ün ağzı burnu kan içinde kalıyor. Ama yıllar geçip de Açıkgöz Mersin’e geldiğinde, aynı sol beki kaptan Alp’in yanında görecek, yaptığı terbiyesizlik ve zorbalığın hesabını soracaktır. Hem de fazlasıyla! Etme bulma dünyası!
                        
Açıkgöz Davutpaşa’da geçen harika seneden sonra beklenmedik biçimde birinci kümenin yeşil beyazlı takımı Vefa’ya transfer olur. Açıkgöz kendi gider ve iletişim kurar kulüp başkanı Salih Binbay ile. Başkan Sirkeci’deki dükkanında tıbbi malzeme satan bir tüccardır. Binbay genç oyuncunun değerini bilir ve 15.000 lira verir. Ama ellerinde umut veren genç oyuncular vardır. Genç milli takımda yer alan ve toplara mermi gibi vuran Nedim Güven ve solaçık Saim bunlardan ikisidir. Ayrıca Zeki Temizer, Güray Erdener, Bekir Psav, Ertuğrul Atilla, Erdoğan Ertaul, Mustafa Yücel ve kurt oyuncu Hilmi Kiremitçi gibi forvetlerin yanında Ali’nin forma şansı olmadığını düşünür başkan Binbay.
 
Ama Açıkgöz çok kendinden emindir. Ben bu takımda direk oynarım, diyerek inatlaşır başkan ile. Binbay da, Sen bu takıma gir, ben sana 5.000 kayme daha sayacağım, diye bitirir konuşmasını.
 
Antrenör Bülent Eken’dir sezon başında. Vefa kötü neticeler alır. Takımdaki yaşlı oyuncular gereken verimi sunamazlar (Ergun, Hilmi filan). Ama Kiremitçi genç Ali ile yakından ilgilenir. Nasıl top sürülür, nasıl çalım atılır, nasıl savunmacı ekarte edilir diye idmanlarda değerli dersler verir. Ali piştiğinde de Eken’e söyler bunu. Benden paso, der, artık forma Ali’nin hakkı.
 
Eken ayrılır, yerine Basri Dirimlili gelir, Vefa’da bir gençleşme dönemi görülür. Sağaçık forması Ali Açıkgöz’e gelir sonunda. İkinci yarıdaki Galatasaray maçı 1-1 beraberlikle biter. Ali bir de gol atar.  Kendisine verilen şansı iyi değerlendirmiştir. Bir daha da bırakmaz formayı. Vefa da seri galibiyetlerle mucizeler yaratır, lige tutunmayı becerir. Fener’i bile 2-0 yenerler bu arada.       
 
Açıkgöz’ün unutamadığı anısı Eskişehir maçından. 1-3 yenilgiyle biten maçta harika oynayan genç oyuncunun hırsı ve azmi takım arkadaşı Erdoğan’ın alaylarına hedef olur. Ulan ne bu kadar didiniyorsun, Eskişehir’den puan alamayız ki, yırtınma, der Erdoğan. Ali öfkelenir, ilk yarı bitip de soyunma odasına döndüğünde, çıkarır ayakkabılarını duvara fırlatır. Böyle topçularla oynamam ben, der. Dirimlili genç oyuncuyu sakinleştirir ve ikinci yarıda sahaya çıkmaya ikna eder. Çünkü o günlerde sonradan oyuna girme, yedek diye kavramlar henüz icat edilmemiştir. 
 
1967 yazı hem güzel, hem de acıklı anılarla doludur. Vefa’daki harika futbolu Ali Açıkgöz’ü büyük kulüplerin de transfer listelerine sokmuştur. Ve Açıkgöz küçük yaşlardan beri Beşiktaş kulübüne vurgundur. Ama ilk teklif Mersin’den gelir. Lefter Küçükandonyadis antrenörüdür güney kulübünün, Açıkgöz’e 70.000 lira önerir. Açıkgöz havalarda uçmaktadır.
       
Ama Beşiktaşlılar da çağırırlar genç oyuncuyu. Gel bir görüşelim bakalım, derler. Efsane başkan Hakkı Yeten onu gördüğünde biraz hayal kırıklığı yaşar. Çünkü acar sağaçık çok ufak tefektir. Ali İhsan Karayiğit kulağına fısıldar yaşlı başkanın. Ufak tefek ama çok yetenekli, der. Yeten sorar, Küçük sen ne oynuyorsun bakayım? Ali bozulur, kızarır bozarır. Forvet oynuyorum, der. Yeten sorar, Ne istiyorsun peki? Açıkgöz açık yüreklilikle yanıtlar. Mersin 70 bin veriyor, anlaşmak üzereyiz. Yeten şaşırır. Yahu, biz Yusuf ve Sanlı ile anlaştık, bunlar şampiyon takımımızın asları, 50 bin liraya imza attılar. Ali soğukkanlı yanıtlar. Ben onlardan aşağı futbolcu değilim ki!
 
Açıkgöz yıllardan sonra itiraf ediyor. Beşiktaş bana biraz peşin verse, önüme nakit para koysa, tutar önemli değildi, hayallerimin kulübüne giderdim ama beni önemsemediler, küçük gördüler, maytap geçtiler. Ben de gidip Mersin ile anlaştım, diyor bugün bu hüzünlü toplantı konusunda.
 
Mersin ile anlaşma yapıldığında Açıkgöz çok heyecanlanır. Çünkü verilen 50.000 lira onun için çok önemlidir. Hayatında bu kadar parayı bir arada görmemiştir. Otobüse bindiğinde ceket cebinde durur kağıt içine sarılmış para tomarı. Eve geldiğinde annesini yine çorap örerken bulur. Açıkgöz yoksulluktan pabuç ile değil, yün çoraplarla top oynar sürekli. Anne Emine’nin iflahı kesilmiştir çorap örmekten. Alır oğlunun elinden paraları, şalvarına yerleştirir. Sonra bin lirasını Ali’ye uzatır.    
 
1967-70 arası güneyde, Mersin İdman Yurdu’da geçer. 1967 Mersin takımının birinci kümede ilk senesidir. Cihat Arman antrenördür. Osman Arpacıoğlu gibi efsane bir de golcü vardır takımda. Her şey çok olumlu gider, Mersin ligi yukarılarda bitirir. Dördüncü olan takım RCD kupası maçları için ertesi yıl İran’ın yolunu tutacaktır. Açıkgöz daha sonra Bülent Giz ve Turgay Şeren gibi hocalarla da çalışır. Ama takım hep iyi top oynar, yengiler art arda sıralanır.
 
Ali Açıkgöz Mersin deneyiminden çok mutlu olduğunu söylüyor bugün. Özellikle nitelikli yönetimini alkışlıyor. Bilinçli oluşlarını, ahlaklı davranışlarını övüyor. Aynı övgüleri Mersin’in düzgün seyircisi için de yapıyor. Turgay Şeren’in genç oyuncuları eğitmesini, sosyal yaşam konusundaki öğütlerini de sevgiyle anıyor.
 
1970 yazında Ali Açıkgöz ligin çetin cevizlerinden İstanbulspor’un yolunu tutuyor. Sarı siyahlılar tarihlerinin en güçlü kadrosuyla üç büyüklerin üçünü de eziyor ve ligi beşinci bitiriyor. Arap Yılmaz, Tayfun, Türker, Cemil, Alpaslan,  Boncuk Ahmet’li kadro, altını üstüne getiriyor birinci kümenin. Ertesi yıl daha da güçleniyorlar, golcü Müjdat da içlerinde çünkü. Ama yıldız Cemil’e Fener’in kancayı takması takımda ikiliğe neden oluyor. Cemil, Alpaslan, Bilge, Boncuk Ahmet’li guruplaşma yanlarına çalıştırıcı Basri Dirimlili’yi de çekiyor. Takım dinamit gibi aslında, sene başında güçlü takımları yenerek alınan Spor Yazarları kupası bunun tanıtı. Ama takımdaki bölünme havayı bozuyor.
 
Dirimlili kliğin dışında kalan Ali'ye takıyor, Namlı Restoran’ın çocuğuna şans tanıyor sağaçıkta. Bu ağırına gidiyor Ali’nin. Yine fırlatıyor kramponlu pabuçlarını, isyan ediyor, takım otobüsünden iniyor. Arap Yılmaz ve arkadaşları yatıştırıyorlar ama deneyimli kaleci de yedek kalarak ödeyecektir bu taraf tutuşunun faturasını. Şampiyonluk hedefleyen İstanbulspor böylece sene sonunda ikinci kümeye düşüyor. İnanılmaz bir öykü.
 
1972 yazı başka bir fiyaskonun başlangıcı oluyor Açıkgöz için. Kabadayılardan Sultan Demircan Kasımpaşa kulübünde bir ihtilal yaptığını söylüyor, müthiş topçuları bir araya getiriyor. Mustafa Yürür, Deli Doğan, Yetiş, Hayati Küçükçavdar, Adem filan. Ama aylar geçtikçe paralar verilmeyecek, verilen sözler yerine getirilmeyecek, takım pişmaniye gibi dağılacaktır. Açıkgöz de altı ay sonra Isparta’nın yolunu tutuyor. Üçüncü küme.
             
Başarılı bir altı ay da burada geçiyor. Eskilerden Kel Nihat Isparta’da, bir süre Mıcık Ahmet de. Ama idmanlara bile çıkmıyor Nihat, çalışmıyor. Maçtan maça teşrif ediyor eşiyle birlikte. Yedekte bekleyen ve paslanan yetenekli ve genç Salim için üzülüyor Açıkgöz. Onun oynaması gerekir diye isyan bayrağı açıyor. Sonunda Nihat da kabulleniyor bu durumu. Ama Isparta iki dişli takımı (Karabük ve Kırıkkale) geçemiyor sene sonunda, üçüncülükte kalıyor.
 
1973-75 arası İzmirspor ile anlaşıyor Açıkgöz. Hem Narlıdere’de askerliğini yapıyor, hem de üçüncü kümenin lacivert beyazlı takımında top koşturuyor. Ortalarda bir yerlerde bitiriyorlar ligi. Yönetimi saygıyla anıyor bugün Açıkgöz. Kendisine sunulan olanaklar için iyi duygular içerisinde. Hatay’da daire filan.
 
1975 senesi şalter iniyor. Dönem için doğal bu. Otuz oldu mu futbol oynamak için geç diye düşünüyor topçular da, yöneticiler de, taraftarlar da.
 
Yetmiş beş sonrası için pek ayrıntılara girmek istemiyor Açıkgöz. Kısa geçiyor. Birader Nevzat ile girişilen kırtasiye işi,  Sefaköy’de amatör takımları çalıştırma, zaman zaman yapılan idarecilik, çıkılan uzun yürüyüşler diye özetliyor. Ama alkol sorunum uzun sürdü, bayağı tatsızdı diyor. Ama bu sorunu bugün yendiğini belirtiyor.        
 
Açıkgöz iki evlilik gerçekleştirmiş. İlk eşi Aydan hanım eczacıymış, ama erken yaşlarda aramızdan ayrılmış. İkinci eşi ise Zater hanım. Anlaşamamış ve ayrılmışlar. Açıkgöz’ün iki kızı var bu beraberliklerden. Ayça 1978 doğumlu, İnci ise 1988.
 
Altmışlı yılların usta savunmacısı Oktay Mat (1945-2014) sevgili kankisi Ali Açıkgöz’ün futbol biçemini şöyle anlatıyor. ‘’Ali çok çabuktu, kıvraktı, süratliydi. Kolay adam eksiltirdi. İki ayağıyla da toplara sert vururdu. Mert biriydi. İşini çok severdi. Futbola aşıktı. Antrenmanları kaçırmazdı, çalışmaya bayılırdı. Ortaları bilerek gönderir, ayağa servis yapardı. Ezbere pas çıkarmazdı. Arkadaşlarıyla saha uyumu mükemmeldi. Fiziği çok ufak tefek olmasına karşın güçlüydü. Sertlikten asla yılmaz, üstüne üstüne giderdi rakibin. Çok cesurdu. Biraz hırçındı ama iyi yürekli biriydi. Lakabı Yetim Ali’ydi. Şenlikköy’de takmışlardı bu takma adı. Uğur Böcekleri takımında bir arada uzun süre oynamıştık.’’
 
Oktay Mat şimdi de arkadaşının insani özelliklerini anlatıyor. ‘’Ali’nin ayırıcı özelliği yardımseverliğidir. Hem arkadaşlarına karşı, hem de ailesine karşıdır bu yardımseverlik. Ali’nin eline geçen paraların büyük kısmı bu nedenle çevreye dağılmıştır, dağıtılmıştır. Uysal biridir aslında. Ama sapına kadar da delikanlıdır, bunun da altını çizeyim.’’