ADNAN YAVUZ


1969-73 yılları arasında Davutpaşa 1926 forması altında, orta sahada çok başarılı maçlarını izlediğimiz Adnan Yavuz ailemizin Karadenizli temsilcilerinden biri. Yavuz 2 Temmuz 1949 Trabzon doğumlu.
 
Şükrü Baba devlet memuruymuş, Zülfüye Anne ise ev hanımı. Beş kardeşmişler, dördü erkek, biri kız. Köksal birader Trabzon amatörün güçlü ekiplerinden Beşirlispor’da top koşturmuş bir aralar.
 
Trabzon İskenderpaşa İlkokulu, Karma Ortaokul ve Trabzon Lisesi Adnan Yavuz’un ilk ve orta öğrenimini gördüğü okullar. Liseden mezun olduğu sene ise dünyada depremler oluşturan soylu 1968.
 
Aile bağları çok güçlü olan ve ana babasının üstüne titrediği Genç Adnan mezuniyet sonrası, iyi bir öğrenim görmek amacıyla yaşlı ve günahkar Konstantinopolis şehrine ayak basmış.  İlk yaptığı ise kafasını sokabileceği, yatıp barınabileceği bir yurt bulmakmış doğallıkla. O da Fındıkzade’deki Trabzon Öğrenci Yurdu’nun yolunu tutmuş. Makine mühendisliği öğrenimi göreceği okulu ise Vatan Caddesi’ndeymiş. Özel bir yüksek okulmuş burası, Vatan Mühendislik Yüksek Okulu. Yavuz beş yıllık akşam bölümüne kaydolmuş. Mezuniyet senesi Kasım 1973.
 
Yavuz’un futbola başlaması 14-15 yaşlarında olmuş. Mahalle arasında top koşturuyormuş o sıralarda. Kemerkaya Mahallesi’nin gayrı federe takımında tepiyormuş meşin yuvarlağı. Güçlü amatör kulüplerden 24 Şubatspor yöneticileri görmüş bir gün onu, çok beğenmişler. Sene 1965. Lisansı çıkmış, iki yıl ter dökmüş 24 Şubatspor’da. Sportif başarıyı da orada tatmış ilkin. Takım ikinci amatörden bire yükselmiş çünkü. Dahası şahane topçularla bir aradaymış Yavuz. Bunların en görkemlisi bazı özel sorunları yüzünden olacağı kadar olamayan ama sahaya koyduğu kadarıyla bile hatırı sayılır bir hayran kitlesi kazanan, Boluspor ve Beşiktaş’ın şahane santrforu Sinan’mış. İstanbulspor’da forma şansı yakalayan stoper Yakup da bir başkası. Ama Yavuz leyleği havada gördüğünden,  üçüncü senenin açılış sonrası İstanbul yolu gözüktüğü için elveda demiş, ayrılmış aralarından istemeye istemeye.
 
Adnan Yavuz futbol oynarken asla kafasını topa odaklamamış, belki iyi çalışmış, kendine iyi bakmış, sahada elinden geleni yapmış ama amacı ailesinin kendinden beklediğini bir an önce gerçekleştirmekmiş. Yani bir an önce hayata atılmak, iyi bir iş sahibi olmak, para kazanmak, aile kurmakmış amacı. Hep bu doğrultuda yürümüş, hedeften hiç sapmamış.
 
Futbolcu tarlası Çukurbostan, Yavuz için büyük önem taşıyor. Çünkü İstanbul’da ilk kez burada topla buluşmuş. İlkin yurtlar arası müsabakalarda olmuş bu buluşma. Trabzon Yurdu’nda kalanlar hayran olmuşlar genç oyuncuya. Ağızdan ağıza yayılan bu şöhret sonunda değerli başkan Müfit Değer ve genç yetenek yetiştirme uzmanı Rıdvan Şumlulu’nun kulağına gitmiş olmalı ki, ikili bir ara yurda gelip Yavuz’u Davutpaşa’ya transfer etmişler.
 
Yavuz çok sevinmiş bu teklife. Çünkü Davutpaşa’yı duymuşmuş daha önceden. A takımımızın 1966-67 mevsiminde Trabzon’u Vefa Stadı’nda şahane bir oyunla 3-1 yendiği karşılaşmanın kısacık ve titrek bir özetini sinemalarda film öncesi gösterilen reklamlar arasında izlemişmiş. Yani Davutpaşa adı aşinaymış ona fazlasıyla.
 
Ama Yavuz bu deneyim öncesi Sirkeci formasıyla bir iki maça çıktığını hatırlıyor hayal meyal. Baba Hami’nin kendisini ve yurttan birkaç arkadaşını alıp denediğini, şans verdiğini ama ortamı çok sevmediği için devam etmediğini anımsıyor geçmişin sisli ve puslu görüntüleri arasında.
 
1969 yılında mahalli kümede başlayan Davutpaşa macerası Yavuz için üçüncü kümede devam etmiş ve 1973 yılında son bulmuş. Çünkü bu yıl genç topçunun üniversiteden mezuniyetini de imliyor. Ve anayurdu Pontus topraklarına dönüşü de.
 
Ama 1973 Ağustos ayı sonunda, Trabzon’da, transferin bitmek üzere olduğu saatlerde olan bir rastlaşma Yavuz’a bir yıl daha futbol oynama olanağı sunmuş. Yolu nasılsa Trabzon Spor İl Müdürlüğü’ne düşen Yavuz orada Sebat Gençlik Başkanı Kazım Kolotoğlu ile burun buruna gelmiş. Başkan çok sevinmiş bu rastlaşmaya. Hadi bizim takıma gel, oyna, demiş. Yavuz böylece bir sene daha top peşinde koşmuş.
 
Bu seneden bir anı var hiç unutamadığı. Rize ile yaptıkları maçta iki sıfır öne geçmelerine karşın, karşıtların beraberliği sağlamalarını, çıkan olayları, tatsız kavgaları ekşi duygularla hatırlıyor.
 
Adnan Yavuz futbol biçemini şöyle betimliyor. ‘’Orta sahada oynadım hep. Ortanın sağında, solunda, ortasında. Forvet arkasıydım daha çok. Davutpaşa’da hep 10 numaralı formayı giyerdim. Her iki ayağımı da eşit derecede kullanma yetisine sahiptim. Hırslı ve mücadeleci bir sporcuydum ama hiç sarı kart görmedim. Kırmızı kart da. Ciddi bir sakatlık da yaşamadım. Sadece bir ara kasığımdaki bir çekme için Cerrahpaşa’da kısa bir tedavi görmüştüm. Nejat Ayberk zamanıydı.’’
 
Yavuz Davutpaşa günlerini hatırladığında Engin Verel, Enver Tuna, Davut Kılıç, Sıtkı Özcan, Ayhan ve Reyhan Günermengi kardeşlerin kendisinde derin izler bıraktığını söylüyor.
 
Özellikle Engin Verel’le olan anılarını hala heyecan ve coşkuyla hatırlıyor. Söz gelimi Verel’in ilk maçını, İzmirspor karşılaşmasını. Verel korkudan tirtir titreyerek çıkmış sahaya. Yavuz ona yaklaşarak, korkmamasını, kendisini Çukurbostan’daki gibi hissetmesini söylemiş. Dahası orta sahada kendisinde toplanan topları genç oyuncuya vermiş, Engin’in özgüveni yerine gelsin istemiş.
 
Verel ile Yavuz saha dışında da iki iyi arkadaşmış. Birlikte gezer, bilardo filan oynarlarmış. Engin’in babası Necati bey de yakından ilgilenirmiş genç topçularla. Bir akşamüstü iki arkadaş Fitaş Sineması’na birlikte giderken Baba Necati ile karşılaşmışlar. Baba Necati onları durdurmuş, aç olup olmadıklarını sormuş. Sonra ellerinden tutup eve götürmüş, yemek yedirmiş, Aç açına gitmeyin, sporcular için iyi bir şey değil bu,  önce karnınızı doyurun, demiş. Böylece ikili ancak gece seansına  yetişebilmiş dönemin gösterişli sinemasına.
 
Bir başka Engin’li anı yine İzmirspor maçından. 2-2 berabere biten maç uzun süre İzmir ekibinin 2-1 üstünlüğüyle geçmiş. Sonra bizimkiler penaltı kazanmış. Adnan Yavuz topu alıp penaltı noktasına diktiğinde ayaklarının dibinde bir el görmüş. Bir de bakmış Engin Verel ayakkabısının bağcıklarıyla oynuyor. Ne yapıyorsun Engin, demiş. Abi bağcıkların yanlış düğümlenmiş, düğümü dışa alıyorum, demiş Engin Verel. Penaltı atışına engel olmasın! Adnan Yavuz’un vuruşu gol olmuş bağcıkların düzeltilmesinin ardından. Tatlı hatıra!
 
Aile beklentileri ağır bastığı için 1974 senesinde Yavuz’un iş hayatına atıldığını ve Sebat’ı bıraktığını görüyoruz. YSE’deki devlet memurluğu bu sene başlıyor. Elazığ’a atanıyor makine mühendisi olarak. Bir yıllık çalışmanın ardından yeniden Trabzon tayini çıkıyor.
 
YSE’nin bir futbol takımının varlığı Yavuz’a 1976-77 senelerinde bir de başkanlık deneyimi kazandırmış. Amatör küme şampiyonluğu yaşanmış bu yıllarda.
 
Yavuz’un Trabzon’da futbolla ilgili bir deneyimi daha var 1981-82 mevsimine ait. Köksal Yavuz’un da top koşturduğu Beşirlispor’da antrenör-futbolcu olmuş o mevsim. Ayaktopu perdesi bu sene sonunda kapanmış tamamen.
 
Yavuz’un istikrarlı iş yaşamı 1974-2004 arası sürmüş YSE’de. Trabzon’a döndükten sonra makine mühendisliği görevi dışında bölge müdürlüğü ve şube müdürlüğü de üstlenmiş. Bölgeye yakın illerde (Bayburt gibi) de yapmış bu çalışmaları. Emekliliğe yakın Samsun’da geçirdiği üç yılı aşkın deneyim de hayatını zenginleştiren unsurlarla dolu.
 
Yavuz’un askerlik günleri 1976 senesine sığıyor. Ücretsiz izin kullanarak kamuda çalışanlar için çıkarılan yasadan yararlanarak 4 aylık kısa dönem İzmir Bornova’da geçiyor. 57. Topçu Tugayı’nda.
 
Yavuz’un dünya evine girişi ise 1974 senesinde. Nadiye Hanım ile. Bu birlikteliğin meyveleri üç tane. Yıllardır Hannover’de yaşayan Emrah 1975 doğumlu. 25 Haziran 1981’de dünyaya gelen ikizlerin erili Evren, dişili ise Elvin. Yavuz’un beş de torunu var. İki kız Emrah’tan, bir kız Evren’den, bir kız, bir de erkek Elvin’den. 
   
Adnan Yavuz kendisini ‘’hümanist, yumuşak, saygılı, insanları kırmamaya özen gösteren, içi dışı bir birey’’ olarak tanımlıyor. Aile ilişkileri onun için çok önemli.
 
Adnan Yavuz’un hayatında Türk Sanat Müziği’nin yeri çok büyük. Bolca zaman ayırıyor bu tarz eserleri dinlemek için, büyük haz duyuyor bu tınılardan. Bir çalgı çalmadığı için, eğitim almadığı için de oldukça pişman. Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Ahmet Özhan, Abdullah Yüce, Muazzez Ersoy ve Bülent Ersoy favori sanatçıları.
 
Yavuz 1975 yılında almış ehliyetini, araba sürmekte mahir, iyi bir sürücü. Kitap okumak da tutkuları arasında. Romanlar, tarihi araştırmalar ve güncel siyasal olayları konu edinen kitaplar elinden düşmüyor. Rus klasiklerini dönüp dönüp okuduğunu söylüyor. Dostoyevski’yi, Gogol’u, Tolstoy’u.
 
Yavuz’un Trabzon dışında en çok yakınlık duyduğu takım Galatasaray. Bunun nedeni de aslında Trabzon tarihine dayanıyor. Trabzonspor bilindiği gibi iki rakip kulübün, İdman Ocağı ve İdman Gücü’nün birleşmesiyle oluşmuş altmışların ikinci yarısında. Yavuz İdman Ocağı taraftarıymış. Bu kulübün renkleri de sarı kırmızıymış! İdman Gücü ise yeşil beyaz renklere sahipmiş. Bu taraftarların da yetmişli yıllarda Vefa’ya sevgi duyduklarını tahmin etmesi güç değil!
 
Adnan Yavuz’un en beğendiği topçular Metin Oktay, Fuat Saner, Ziya Şengül, eski 24 Şubat stoperi, Galatasaray’ın Birch zamanı (1970-73), üç sene art arda şampiyon olan unutulmaz ekibinin sol beki Aydın Güleş, Ekrem Günalp, Uğur Köken, Ayhan Elmastaşoğlu ve tabi sağlam Trabzonlular Şenol Güneş, Dozer Cemil, Ali Kemal Denizci ve Turgay. Ama 24 Şubat’taki takım arkadaşı Sinan’ın yeri ayrı.
 
Şenol Güneş ile olan bir anısını aktarayım şimdi Yavuz’un. Eskinin başarılı kalecisi, amatör Erdoğdu takımının kalesini koruyormuş. Bir 24 Şubat maçında Yavuz’un takımı 3-1 yenmiş karşıtlarını. Bir gol de Yavuz’un ayağından bulmuş fileleri. Şenol Güneş’in çaresiz bakışları arasında.
 
Adnan Yavuz günümüz Türkiye’sine çok olumlu ve aydınlık gözlerle bakmıyor. Belki ekonomimiz tek parti iktidarıyla ite kaka ilerliyor ama özellikle dış politika konuları tehlike sinyalleri veriyor, diyor. Partilerin bir araya gelmesini, tek adam yönetiminden kaçınılmasını istiyor bilinçli bir vatandaş olarak. Çepeçevre sorunlu komşularca kuşatılmamızı ulusal güvenliğe yönelmiş büyük bir korku ve tehdit unsuru olarak değerlendiriyor.