ŞÜKRÜ ERSOY
Fenerbahçe tarihine adını altın harflerle kazımış olan Şükrü Ersoy ellili yılların en iki büyük kalecisinden biriydi. Turgay Şeren ile birlikte dönemin yıldızıydı, ulusal takım kalesini de defalarca korumuştu. File bekçiliğinin son yıllarını Avusturya’da geçirmeden önce.
Ersoy’un Davutpaşa1926 ilişkisi seksenli yıllarda oldu. 1982-83 mevsiminde bizimkiler ikinci kümede düşmeme mücadelesi yaparken, çalıştırıcımız oldu eski panter kaleci. Onun yönetiminde başarılı neticeler alındı. Ama Ersoy olaylı Lüleburgaz deplasmanının ardından ne yazık ki tatsızca ayrıldı aramızdan. Mevsim sonunda düşmemizin nedenlerinden biri de buydu belki. Çünkü hocamızın ayrılmasının ardından takım havasını yitirmişti. Muhittin Boşat böyle diyor.
Ali Şükrü Ersoy 15 Ocak 1931, İstanbul doğumlu. Ama zehir gibi hala. Seksen altı yaşında olsa da en fazla ellili yaşlarda gözüküyor. Ailesi İstanbul kökenli. Baba Osman İhsan eczacı, deniz albayı. Anne Adalet ev hanımı. Adalet hanım ikinci eşi Osman İhsan beyin. Çiftin tek çocuğu olan Ersoy’un şimdi artık aramızda bulunmayan iki üvey ablası varmış eski günlerde.
Küçük Şükrü henüz beş yaşındayken kaybetmiş babasını. Epey talihsiz bir çocukluk yaşamış. Çok okul değiştirmiş, hep yatılı okumuş. Kadıköy Gazi İlkokulu, Barbaros Bulvarı’ndaki Yıldız Birinci Yatılı Okulu, Beyoğlu 29. İlkokulu, sonra Haydarpaşa’nın orta bölümü, derken Bebek’teki Boğaziçi Lisesi. İşte dolaştığı okullar.
Genç Şükrü Haydarpaşa’da başlamış futbola. Onu keşfeden Sabri Kiraz olmuş, sene 1945. Kiraz, Şükrü’yü Fener genç takımına almış. Üç yıl burada kaleyi korumuş Ersoy. Takım kaptanlığı bile yapmış. Gençlerin o yıllarda ligi yokmuş. Mehmet Reşat ve Nebil Elmas hocalığını yapmış, kaleciliğin alfabesini öğretmişler ona.
Fener yöneticileri genç kaleciyi çok beğenmişler. Bu nedenle okul masraflarını üstlenmişler. Böylece Ersoy öğrenimine devam edebilmiş, liseyi bitirebilmiş.
1948 yılı önemli bir yıl olmuş Ersoy için. Son maçmış Beykoz karşılaşması ve genç Şükrü fırsat bulmuş, kaleyi korumak için. Şeref Stadı’nda oynanan maçtan sonra Cihat Arman çok beğenmiş genç kaleciyi. Benden sonra Fenerbahçe kalesi sana teslim, demiş.
Ama 1948 yılı Temmuz ayı geldiğinde Ersoy’u tedirgin eden bir transer yapılmış sarı lacivertli camiada. Erdal Kocaçimen alınmış kaleci olarak. Zamanın iyi kalecilerindenmiş Erdal. Ersoy yedek kalacağım endişesiyle kıvranıp dururken yakın arkadaşı Melih Ilgaz bir teklif yapmış kendisine. Dönemin güçlü takımlarından Vefa’ya transfer olan Melih, Sen de gel, demiş arkadaşına, yoksa yedek kalacaksın nasılsa. Ersoy da beş bin lira transfer parası ve 250 lira maaşla yolunu tutmuş yeşil beyazlıların. Doğru bir tercihmiş bu, çünkü Erdal Kocaçimen milli takıma seçilmiş Fenerbahçe’deki oyunlarıyla.
Vefa şahane maçlar çıkarmış o mevsim, şampiyonluğa oynamış. Milli takıma da seçilen oyunculara sahipmiş. Savunmada Galip Haktanır, solbek Rahmi, orta saha Selahattin, sağaçık İsfendiyar, santrfor GarbisTenekecioğlu, soliç Tahtabacak İsmet gibi canavarlarla önüne geleni tepelemiş.
Vefa şampiyonluğu kıl payı kaçırmış o sene. Sulhi Garan’ın yönettiği son maçta 1-2 yenilmişler ve şampiyonluk Kara Kartal’a gitmiş. Ersoy büyük üzüntüyle hatırlıyor bu yılı.
1950-52 arası askerlikte geçmiş. Ama Karagücü takımının kalesini korumuş Ersoy, büyük havası varmış vatani hizmet boyunca. Ankara karmasında da yer almış bu süre içinde. Ne üniforma giymiş, ne postallarla gezmiş, hep sivilmiş. El üstünde tutulmuş, komutanların gözbebeği olmuş. Defalarca ordu milli takımda yer almış, bunu da ekleyeyim. Dünya ikincisi ordu takımının kalesini gole kapayan o.
Şükrü Ersoy sivile döndükten sonra Fenerbahçe’ye çevirmiş rotayı. Yeniden. Ve kaleyi tekeline almış. 1962 yılına kadar sürmüş Fenerbahçe deneyimi. Bu yıllar içinde dört şampiyonluk görmüş, defalarca milli olmuş, Fenerbahçe seyircisinin ve güzel Türk kızlarının kahramanı olmuş.
Ersoy kalecilik günlerinde Türk futbolunda gerçekleşen devrimi çok önemsiyor. Çizgi kaleciliğinden ceza saha içi hakimiyetine geçişten sözediyorum. Kendisi ilk yıllarda Cihat Arman biçeminde çizgi kalecisiymiş. Çevik, refleksli bir kaleci. Ama Turgay Şeren ile birlikte gelişen yeni kaleci türünün özelliklerini de kapmış seneler ilerledikçe. Yani on sekizine ve ceza sahasına hakim, yumrukla toplara müdahale eden, kalesini terkeden, daha hareketli, daha çok yer değiştiren kaleci türünü benimsemiş.
Ağustos 1962 önemli bir tarih daha Ersoy’un yaşamında. Avusturya Salzburg takımını çalıştıran Fener’in eski ve namlı Macar teknik adamı Molnar onu transfer ediyor. Ersoy beş sene bu Avusturya takımında forma giyiyor.
Ersoy bu dönemden mükemmel çim sahaları, tertemiz, pırıl pırıl tesisleri hatırlıyor ilkin. Seyircilerin kendisini çok sevdiğini, bağrına bastığını, dil bilmemesine karşın takıma hemen uyum sağladığını, birlikte transfer olduğu takım arkadaşı Deli Turan’la çok şeyler paylaştığını, takım arkadaşları ve yöneticilerin kendisinden habersiz soyunma odasında hazırladıkları doğum günü kutlamasını ve fıstık Avusturyalı kızları hiç unutamıyor.
1967 senesi ise Ersoy’un antrenörlük hayallerini gerçekleştirmek için Köln Spor Akademisi’ne gittiği yıl. Sekiz ay çabalamış ve bir antrenör diplomasına sahip olmuş burada. Çünkü antrenörlük bir hayalmiş başarılı kaleci için. Çünkü çocuklukta anne hep eczacı olmasını istiyormuş,okulda çift dikiş gitmeye alışmış oğlunun. Eczacı ol, kalecilik yaparsan aç kalırsın, diyormuş. Genç Şükrü de, Hayır, kalecilikten para kazanamasam bile antrenör olur, hayatımı kazanırım, diyormuş.
Ersoy 1967 senesinde başlamış antrenörlüğe. Kuruluşuna büyük emek sunduğu Balıkesirspor’muş ilk çalıştırdığı takım. Daha ilk yıl şampiyonluğa gidiyormuşlar. Ama bir gün Trabzon deplasmanında, takımın gençleri vakit geçirmek için çizgi çizip, para atma oyunu oynadıklarında yöneticiler çıkışmışlar genç antrenöre. Kumar oynuyor çocuklar, sen de göz yumuyorsun, diye. Ersoy da sinirlenip ayrılmış kentten.
Şükrü Ersoy sinirli bir kişiliğe sahip, kolay tepki veriyor, hemen alınıyor. Kendisine yapılan hakaretleri sineye çekecek bir yapıda değil. Bu nedenle sayısız kulüp değiştirmiş bugüne kadar.
Teknik adamlık yaptığı 1967-2004 arasında sayısız takımda görev almış Ersoy. Balıkesir, Manisa, Aydın, Denizli, Trabzon, Malatya, Kayseri, Karagümrük, Kırklareli, Elazığ, Sakarya, Düzce ve Davutpaşa1926 bunlardan bir kısmı.
Trabzon’un 1974/75 mevsimindeki ilk şampiyonluğunun mimarlarından birisi o. Ama kendisi Pontus diyarına yadırgı olduğu için bir bardak suda fırtına yaratan Özkan Sümer ve Ahmet Suat Özyazıcı ikilisinin oluşturduğu o kaos ortamında kulüpten gönderilmesi bugün bile Ersoy’u hatırladığında üzen bir hatıra. Aydın’ı birinci kümeye taşıyışı ise neşeli anılardan biri.
Ersoy’un kalecilik yaptığı dönemde lakabı Lastik Şükrü’ymüş. Çok çevik ve hareketliymiş çünkü. Basketbol ve voleybol da oynamış zaten mektep takımlarında.
Şükrü Ersoy’un A milli formayı ilk giyişi 1950 yılında, İsrail’e karşı. Vefa’daymış o günlerde. Turgay Şeren nedeniyle milli maç sayısı çok değil. 12 sadece. Ama 1954 dünya kupası maçlarını unutamıyor. Almanya’dan yedi gol yediğimiz maçta kalemizi koruyan o.
Federasyon başkanı Ulvi Yenal maç sonrası gülümseyerek yanına yanaşmış, sırtını okşamış. Üzülme, demiş. Ben de kaleciyken Mısır’dan altı gol yemiştim, çok alay etmişlerdi. Şimdi neyse sen benim rekorumu kırdın da, rahatladım oğlum. Ersoy da benzeri rahatlamayı Ali Artuner Polonya’dan sekiz, Fenerbahçeli Yaşar İngiltere’den dokuz yediğinde hissetmiş olmalı.
Ersoy gece hayatı olmadığını söylüyor, sigara içmiyor, kötü alışkanlıkları yok. Ama yakışıklılığı ve sporcu başarısı sayesinde çok zamparalık yapmış olmalı. Burası kesin.
Ersoy’un yaşamı tamamen futbol ile iç içe geçmiş. Ama bir ara ticari faaliyetlere de bulaştığını söylüyor. Ersoy Petrol adında bir yakıt yağı bayiliği varmış bir zamanlar.
Ersoy’un TFF’da geçen yılları da önemli yaşantısında. 1989’de başladığı görevinde 2003 yılına kadar çalışmış. Bölge teknik sorumlusuymuş. Beylerbeyi’nde geçmiş yıllar. Ayrıca Rasim Kara ile doksanların ikinci yarısında, yine bu tesislerde yurdumuzda ilk kez kaleci okulu açmış. Ayrıca genç ve kadın milli takımlarımızı da çalıştırmış.
Şükrü Ersoy bugün geriye baktığında Cihat Arman, Turgay Şeren, Ali Artuner ve Galatasaraylı Taffarel’i en iyi kaleciler olarak değerlendiriyor. Lefter, Reha Eken ve Kadri Aytaç ise topun kıralları ona göre.
Ersoy’un dünya evine girişi ilk kez 1950 senesinde. 1954 yılına kadar süren bu evlilikte eşini yitirmiş ne yazık ki. 1952 doğumlu bir kızı var bu dönemden. İkinci evliliği ise 1970 senesinde. Bir tane özürlü çocuğu olduğunu söylüyor bu birliktelikten de.
Ersoy futbol dışında hiçbir tutkusu olmadığını belirtiyor. Antrenörlüğü bıraktığı 2004 sonrası ise bir emekli yaşamı sürdürüyor. Göztepe Soyak’ta oturuyor. Kulübü Fenerbahçe’nin maçlarına gidiyor.
Sevgili kulübünde bir zamanlar yöneticilik de yapmış. İki yönetim kurulunda yer almış. İlki Faruk Ilgaz, ikincisi Gün Sazak zamanında.
Şimdi sıra Şükrü Ersoy’un Davutpaşa 1926 macerasında. Sene 1983. Kadri Aytaç ile Hadi Türkmen gelmişler yanına. Davutpaşa 1926’yı çalıştır demişler. İyi takımdır, mazisi şanlıdır, koşullar uygundur, demişler. Şükrü Ersoy’u ikna etmişler. İkinci kümede oynadığımız, zor günler yaşadığımız dönem bu. Takım mevsime Sefer Türker ile başlamış ama hoca başarısız kalınca, Ersoy’a teklif götürülmüş. Ersoy takımı diriltiyor, bayağı iyi neticeler alınıyor. Ama Ersoy’un unutamadığı Lüleburgaz maçı sonrası sinirli teknik adam bizimkilere elveda diyor. El sallıyor.
Şöyle olmuş.
Lüleburgaz maçı ölüm kalım maçımız. Deplasmanda. Yönetim beraberlik için bile prim koymuş. Son dakikalara kadar 2-1 öndeyiz ama maçın bitimine az kala gelen Burgaz golü hocayı çıldırtıyor. Şükrü Ersoy o öfkeyle staddan ayrılıyor, başlıyor İstanbul yolunda yürümeye. Neyse kafile saatler sonra, İstanbul yolunu tutuğunda, asfaltın yanında kös kös yürüyen Ersoy’u otobüse alıyor da kurda kuşa yem olmuyor çalıştırıcımız.
İstanbul’a dönünce beraberlik primini soruyor Ersoy. İki başlı yönetimin ikinci başkanı Orhan İren son derece tatsız bir cevap veriyor kendisine. Ne primi yahu, biz maçı bağlamıştık, diyor. Adamlara onca para verdik. Şükrü Ersoy çılgına dönüyor bu yanıt karşısında. Madem şikeyle puan alıyorsunuz, benim burada ter dökmeme ne gerek var, diyor ve terkediyor kulübü.
Sonrası hazin çünkü kulüp küme düşüyor mevsim sonu.