KAYHAN TEPE




 

 
 



Alipaşa’nın bilge kedileri 1996-2003 yılları arası Davutpaşa formasını terleten Kayhan Tepe abilerini iyi bir solbek olarak hatırlıyorlar. Tepe 24 Ocak 1982, Fındıkzade Odabaşı doğumlu.
 
Yaşamının ilk iki yılını Fındıkzade’de  geçiren Tepe’yi aslında bir Bahçelievler çocuğu olarak nitelendirmek doğru olacak. 33 yıllık hayatının 28 senesi bu semtte geçmiş çünkü. Üç yıldır ise Halkalı’da oturuyor.
 
Anne Sema mimar, baba Hüsmen kuaförmüş, 1978 doğumlu abi Gökhan ise popçu.
 
Kayhan on bir yıl süren ilk ve orta öğrenim hayatı boyunca Bahçelievler İlköğretim Okulu, Bahçelievler Ortaokulu, İhsan Mermerci Turizm Meslek Lisesi’nde okumuş. Mezuniyet senesi 2000. Yüksek öğrenim ise Spor Akademisi’nde, 2001-6 seneleri arasında.
 
Tepe her Türk çocuğu gibi sokak aralarında başlamış topa. İlk ciddi eğitimini iki yaz boyunca idmanlarına çıktığı Bahçelievler İdman Yurdu’nda almış. Mustafa hocaymış elinden tutan. Henüz ilkokul yılları.
 
Davutpaşa’ya gelişi on dört yaşındayken, 1996 yılında gerçekleşmiş. Baba Hüsmen sadece berberlik alanında değil, ayaktopunda da ustaymış.Çukurbostan maçlarında Davut Kılıç ve Sıtkı Özcan ile birlikte top tepmiş. Fındıkzadespor’un kaptanıymış yetmişlerde. Elinden tutmuş oğlunun, getirmiş kulübe. Bir Kasım günüymüş. Namık Sevik’te denemişler küçük sporcuyu. A takımı çalıştıran İsmail Mehmet Erdoğan, Sıtkı Özcan filan bütün kurmaylar.Beğenmişler sol ayaklı Kayhan’ı. Sıtkı Özcan, Baban iyi bir sağbekti, sen de solbek ol, demiş ufaklığa. Böylece Tepe’nin mevkisi daha ilk günden belirlenmiş.
 
Kayhan Davutpaşa’ya gelmeden iki takımda daha denenmiş, ama olmamış. İlki Galatasaray. Gol de atmış seçmelerde ama göze girememiş nedense. İkincisi ise Bayrampaşaspor.
 
Kayhan 1996-97 mevsimini hatırladığında Namık Sevik’te yapılan idmanlar, Çelikspor’unSilivrikapı’da yapılan seyrek çalışmalar, 14-16 kategorisinde forma giyişi geliyor gözünün önüne.
 
Tepe yedi yıllık Davutpaşa serüvenine 14-16’dan başlamış, iki yıl burada ter dökmüş. Sonra genç takıma yükselmiş, iki yıl da burada emek vermiş. Üç yıl da  A takıma hizmet etmiş, kaptanlık şeridini de koluna geçirmiş sonunda.
        
Tepe topçuluğunu şöyle betimliyor. ‘’Solbek oynuyordum. Belki hızlı bir oyuncu değildim ama yapılıydım, sağlamdım, ayakta yıkılmadan dururdum. Rakibimi kesinlikle döndürmezdim. Kıpırdamasına bile izin vermezdim. Kışta, yağmurda gözüpek oynardım. Korkusuzdum. Özellikle tek ayakla müdahale ederdim. Kayarak. Bu nedenle arkadaşlarım ‘Kaya’ lakabını takmışlardı bana. Ama bu kadar sert oynamama karşın futbol yaşantımda sadece bir sarı kart gördüm, kırmızıyı hiç tanımadım. Çünkü rakibe saygılıydım, kavgaya karıştığımı hiç hatırlamıyorum. 
 
Beş numaralı formayla oynardım. Zaman zaman hücuma da katılırdım. Sol ayağım çok güçlüydü. Sağ ayağım ne yazık ki yetersizdi.
 
Eyüp’teki Silahtar sahasında yaptığımız bir hazırlık maçında bir serbest atış kazandık. Sağ çaprazdaki atışı benim yapmamı istedi Sıtkı Özcan. Sol ayağımla kullandım. Kafayla rakip filelere gönderdi bir arkadaşım. Bu günden sonra tüm serbest atışlar ve kornerler bana kaldı.
 
Davutpaşa formasıyla tek bir gol atmıştım. Bu da unutamadığım anılardan biri. Ceza sahasına girip, aşırtma bir vuruşla yapmıştım bu golü. A takım maçıydı, Namık Sevik Stadı’nda. Rakip kimdi hatırlamıyorum.
 
Disiplinli bir oyuncuydum, idman kaçırmazdım. Haftada iki idman yapıyorduk. Profesyonel olmayı amaçlıyor, çok sıkı çalışıyordum. Yediğime, içtiğime, özel hayatıma çok dikkat ederdim.
 
Unutmadığım başka bir anı da Bağcılar maçımız. Namık Sevik’te oynamıştık. İkibinlerin başındaydı. 2-0 geriye düşmemize karşın yılmamış, iyi mücadele etmiş ve 2-2’ye getirmiştik. Yağmurlu bir gündü, zemin çamurluydu.’’
 
Tepe Davutpaşa’da A takıma yükseldiği 2001 yılında Anadoluhisarı’ndaki Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’ni kazandı. Spor yöneticiliği bölümüydü.
 
İlk yıl derslere ve sınavlara girdikten sonra kaydını dondurdu. Zeytinburnu’ndan iyi bir teklif almıştı çünkü. Birinci amatördeydi lacivert beyazlılar. İdmanları kaçırmadı Tepe, aynı ciddiyetle forma giydi.
 
Ama 2004 yılı geldiğinde, istediği yere ulaşamayacağını duyumsadı. Nedeni açıktı. Erken başlamamıştı futbola, ayrıca haftada topu topu iki kez antrenmana çıkıyordu. Oysa hedef birinci küme topçuluğuydu. Düşündü taşındı, bunu başaramayacağına karar verdi. Ne kadar uğraşsa olmayacaktı. Direnmemeli, kaderine razı olmalı, yükseköğrenimine geri dönmeliydi. 2005 senesinde Davutpaşa ile birkaç idmana çıktıysa da vazgeçti hemen. Okuluna dönmeliydi. Sonra azmetti, bir yılda kırk dersi başarıyla verdi. 2006 Mayıs ayında mezun oldu.
 
Akademi sonrası 2007 Şubatında Ada’nın yolunu tuttu. Bournemouth’tu durağı. Altı ay kaldı burada, İngilizce öğrendi. Ekimde İstanbul onu bekliyordu.
 
2007 Ekim sonu Tepe pilotluk kursuna yazıldı. Ayjet uçuş okulunda pilotluk dersleri 16 ay sürdü. Başarıyla aldı diplomasını.
 
2009 Ağustos’unda Tepe’yi kısa dönem askerlik yaparken görüyoruz Hatay Yayla Dağı, Suriye sınırında.
 
2010 Ocak sonrası pilotluk başvurularıyla yoğun geçti. THY’nin istekleri doğrultusunda ilkin TOEIC sınavını kazandı, sonra Hamburg’da Almanya DLR’yi. Ama ne yazık ki simülatör imtihanında elendi, çabaları verimli olamadı böylece.
 
Özel şirketlere yaptığı pilotluk başvuruları da sonuçsuz kalınca ticaretle ilgilenmek zorunda kaldı. Uçma tutkusunu ne yazık ki hayata geçirememişti.
 
Tepe Davutpaşa ailesinin bekarlarından.En büyük tutkusu antika koleksiyonu. Sayısız model arabası, saati, anahtarlığı, seksen ve doksanlı yıllardan oyuncaklar, pulu ve eski parası var. Fotoğraf da biriktiriyor.
 
Tepe Hürriyet ve Sabah gazeteleri okuyor, ama iphone’undan. İnternet ve bilgisayarla arası şahane. 1997 senesinden beri yaşantısının vazgeçilmezi bunlar. Müziğe de tutkun. Hard diskinde on beş bin şarkılık bir arşivi olduğunu söylüyor. Yabancı pop favorisi.Özellikle Joy FM tarzı ağır parçaları dinlediğini belirtiyor. Elvis Presley, TomJones, Bryan Adams, Sting gözdeleri. Bizden de Sıla, Mustafa Sandal ve Kenan Doğulu’yu seviyor.
      
15 yıldır araba kullanıyor, ehliyeti 2000 yılından beri mevcut. Aile ilişkileri mükemmel, annesi ve babası gözbebekleri. Kızlarla da arasının iyi olduğunu söylüyor.
 
Kendini şöyle tanımlıyor. ‘’İyimser biriyim, vefakar, paylaşımcı, cömert, sakin biri. Sabırlıyım. Hayvanları çok severim. Babadan gelen bir gelenek, kuşçuluk yaparız. Kanarya, muhabbet kuşu filan. Kedi ve köpeklerle de aram iyidir. Çevreye de oldukça duyarlıyım. En ufak çöpü bile konteynerlere götürüp atarım.’’
 
Kayhan Tepe’nin Davutpaşa günlerinden en iyi arkadaşları K.Ufuk ve Neco. Okumaya çok meraklı olmasa bile TomSawyer başucu kitabı, dönüp dolaşıp okuyor bu HuckBerryfinn klasiğini.       Çevreye duyarlığı nükleer santrallara karşı olmasıyla da epey belli. Gezi direnişine ise biraz mesafeli yaklaşıyor. Çevreye zarar vermemeli, sandıkta konuşmalıyız, diyor.