İSKENDER KELEŞ

İskender Keleş’in kimlik bilgilerini ele geçirmiş saftorik biri, 31 Mayıs 2012 tarihindeki genel kuruldan bu yana büyük bir yetkinlikle Davutpaşa 1926’ya başkanlık yapan ve ailemizi başarıdan başarıya koşturan bu Alipaşa yiğidini 1 Kasım 1955 tarihinde dünyaya gelmiş bir ‘akrep’ sanabilir. Ama kazın ayağı öyle değil işte. Çünkü kargalar kulağıma İskender Keleş’in aslında 22 Eylül 1955 günü dünyamıza bir ‘başak’ olarak katıldığını fısıldıyor.
 
İskender Keleş uzun bir ad, İK diye kısaltayım daha okunaklı olsun metin. Ama günümüzün gözde mesleği iş kaynaklarıyla karıştırmayalım bu kısaltmayı.
                                                                                                        
İK Haseki çocuğu, İstanbul, Fındıkzade’de büyümüş. Hekimoğlu Alipaşa İlkokulu ve Fatih’teki İstanbul İmam Hatip Okulu ve Şehremeni Lisesi’nde öğrenim görmüş, eli kalem tutmuş.
              
İK her ayaktopçu gibi küçük yaşlarda topa vurmaya başlamış, çalım atmış, çift dalmış ama söylemek gerekiyor babası hep karşı olmuş top oynamasına, bayağı engellemeye çalışmış evin büyük oğlunu.
                                                           
İK lisansını Davutpaşa’da çıkarmış. 1970-74 arası başarılı genç takımımızda  bayağı ter dökmüş, forma ıslatmış. Neden Davutpaşa derseniz, Keleş ailesinin evleri tam Çukurbostan’ın yanı başında olmuş çocukluk ve gençlik yıllarında diye yanıt vereceğim. Cevdet Paşa Caddesi de, Köprülüzade Sokak da Çukurbostan’a bakıyormuş; ilişki işte böyle doğrudan kurulmuş kahverengi kavuniçi renklerle.
 
Semtin öteki çocukları gibi İK da gitmiş Çukurbostan’a, Rıdvan Şumlulu denemiş onu, beğenmiş. Güçlü genç takımımızın Ali Mortaş yönetimindeki İstanbulspor ile amansız mücadele ettiği yıllar yetmişlerin ilk yarısı. Muharrem Önen, Şerif Çekiçler, Mehmet Ecevit, Necip Timurözü, Mehmet Çakıroğlu, Engin Verel ve Haldun İşler’li unutulmaz genç takım.
 
İK futbol aşkı nedeniyle iki kez sınıfta kalıyor İmam Hatip’te. Çünkü yatılı okuduğu okuldan kaçıyor, Davutpaşa idmanlarına geliyor. Aklı ayaktopunda. Okul takımında da yer alıyor o formuyla.
 
İK genelde savunmanın sağ kanadında ileri geri salınıyor İmam Hatip takımında, ama forvette oynayan iri bedenli, kafaya iyi yükselen, karşıt kalelere topları sokmakta oldukça mahir santrforu  bugün bile hayranlıkla anımsıyor. Recep Tayyip Erdoğan, bu iri bedenli gol makinasının adı. Güçlü santrfor okulda da hitabet sanatındaki başarısıyla oldukça kıskançlık yaratmış biri arkadaşları arasında.
 
Sene 1974, İK Özcan Oal ile beraber Yaylaspor’a geliyor. Hava değişimi. Takımın sağ açığı ise bir doksanlık cüssesiyle sol beklere kabuslar yaşatan İlker Akbaş. İK sağ bek oynuyor mevsim boyunca.
                                  
İK’nın futbol yaşantısındaki iki kırılma noktasından ilki 1971’den. Efsane Gündüz Kılıç Galatasaray’dan ayrılmış, başarısız bir Altay deneyimi yaşamış; bu kez Spajiç ile altmışların ortalarında başarılar yaşadıktan sonra sessiz ve durgun bir döneme giren Beşiktaş’ta alıyor soluğu. Farelerin cirit attığı Şeref Stadı’nda bir yenilenme göze çarpıyor. Gençlere şans veriyor Baba Gündüz, yığınla ufaklığı deniyor. İK son 30 kişiye giriyor ama lisansı Davutpaşa’da çıktığı için bir yere gidemiyor. Kurallar böyle diyor çünkü, hem yaşı ufak, hem de amatör. Şehir içi transfer yasak.
 
İkinci kırılma noktası ise Yaylaspor’da. Sene 1975. Üç genç ve yetenekli topçu, İK, Mehmet Çakıroğlu ve Yaşar Erkutlu Sarıyer tarafından isteniyor. Bir hazırlık maçında deneniyorlar. Antrenör Baba Kenan. Cemil Turan, Cem Pamiroğlu ve Garo gibi asların oynadığı maçta beğeniyor İK’i ama Yaylaspor yönetimi şampiyonluğa giden takımda gedik yaratmak istemiyor, böylece izin çıkmıyor İK’e.  
                 
İK topçuluğu sırasında kaleci hariç her mevkide oynuyor, sahici bir coker. Ağırlıklı ileri üçlüde oynuyor. Kafaya çıkmayı pek sevmiyor ama hem süratli, hem mücadeleci. Sağ ayağı güçlü, sol ayağını yürümek için kullanıyor. General Davut Kılıç tekniği iyiydi diye ekliyor.
                                                                                                       
1975 senesi, Genel Kurmay’da askerlik.
               
Evlilik 1978’in ilk haftası Nilgün hanım ile. Alican 1978 güzünde, Selcan 1985 yılında dünyaya geliyor. Futbol ile 1982’e kadar ilişki donduruluyor. İş nedeniyle tabii. 1982 yılı Davutpaşa’da altyapı 14-16 takım çalıştırıcılığı, 1983 yılında ise beklenmedik bir geri dönüş. Futbola yeniden başlıyor İK. İleri üçlüde iki sene emek veriyor.
 
İş yaşamına bakalım şimdi. İK’in babası toptan gıda işinde. İK da mesleğe ilk adımlarını 1965-66 mevsiminde atıyor. Davutpaşa’nın Galata ile birlikte mahalli ligden ikinci kümeye çıktığı unutulmaz bir yıl bu. İK çırak olarak girdiği bu toptan gıda işinde 1973 yılında kendi adına, Steyşın Reno’suyla bakkallara mal dağıtmaya başlamıştır bile. Toptancılar sitesi Unkapanı’ndadır o yıllarda. Yıkılınca Rami’ye geçer.
                        
İK’in Çukurbostan’ın üstünde Can Market adında bir 80 m2’lik dükkanı dikkat çekmekte. 1979 yılı.
 
Yürü ya kulum, denmiştir. İK gıdada dağıtımcı, toptancı olarak büyümeyi sürdürür, sonunda perakendeciliğe dönüş yapar. 54 mağazalık bir zincire sahip, iki bine yakın çalışanıyla birlikte dev bir toplam oluşturur yıllar içinde.
 
İK yaşamında Fındıkzade, Bahçelievler, Selimpaşa ve Beylikdüzü’nde yaşadı. Patlıcanlı kebap, tarhana çorbası, yaprak sarmayı çok sevdi. Türk sanat müziği yapıtları, halk türküleri, hatta caz doğaçlamalarını dinlerken mutluluk duydu. Bülent Ersoy’u asla, asla sevmedi. Arabasında Neşet Ertaş, Sezen Aksu ve Ferhat Göçer cd’leriyle yoğun trafikte oyalandı. Porsche cibinin yakışıklı setinde bangırdattı bunları. Ama giyim kuşamla, gösterişle pek sevişmedi. Doksanların başından, iki binlerin ortasına kadar halı sahada top oynadı.  Sinemaya da gitti zaman zaman, bizim filmleri de, yabancı filmleri de hoşnut duygularla seyretti karanlık salonlarda. Kıvanç Tatlıtuğ filmlerinde daha bir keyiflendi. Olanak buldukça, fırsat yarattıkça gezilere çıktı, dünyanın dört bir yanını gezi. Seksen ülke dolaştı, bütün kıtalara bıraktı ayak izlerini. Olimpiyatlar ve basketbol şampiyonalarında alkış tuttu.
                                      
Davutpaşa tarihinden Çukurbostan’da çok ter akıtan Zeki Temizer, Engin Verel,  Alpaslan Eratlı, Enver Tuna, Tahir Timur, Yavuz Bentürk, Muhittin Boşat, Bediz Baysal, Necati Balaban, Sıtkı Özcan, Hüseyin Çakıroğlu, Ayhan ve Reyhan Günermengi kardeşler, top tekniğiyle Zülfü Becerikli ve haliyle Davut Kılıç onun için efsane isimler.
                
2011 yılında bir bütünleşme yaşadı İK Davutpaşa camiasıyla. Seksenlerden sonra uzun bir kopuş yaşanmıştı ama 2011 yılında Necati Şentürk ile buluşması değiştirdi birçok şeyi. İK ve Şentürk ikilisi Davutpaşa ve Yaylaspor çevresini toparlama kararı aldı. Şentürk de bunu uygulamaya koydu. Düzenlenen yemekler bahaneydi, maksat dostluktu. Davut Kılıç ile Sıtkı Özcan da katıldı guruba. General Kılıç askerlikten kalma alışkanlığıyla ‘komite’ diyor bu topluluğa. Şerif Çekiçler, Yaylalı Ersin Çolak, Yaylalı Metin Sönmez, Muhittin Boşat komitenin öteki üyeleriydi. Ama amaç dayanışmaydı. İlk faaliyet İsmail Erdoğan’ın emekli edilmesiyle yaşandı. İyilik meleği Numan Atay da devreye girmişti bu arada. Komite şişmanlamıştı.
                                                    
İK’in başkanlığa gelişi de ilginç aslında. 2012 Mayıs ayı teklif yapılmış, Davut Kılıç ve Sıtkı Özcan ikilisi tarafından. İK pek düşünmüyormuş. Ama bir anlamda bir emrivakiyle karşılaşmış. 31 Mayıstaki genel kurulda başkan seçildiğini telefonda öğrenmiş. Trafikteymiş. Belki de Ferhat Göçer dinliyormuş sıkıcı trafikte. Ama mutlu olmuş öğrenince haberi, onurlanmış bu kulübe başkanlık edeceği için.
 
İK ana ilkelerini sayarken, ‘’efendilik, dürüstlük, terbiye, gençlere spor yapma olanağı sunma, centilmenlik’’ diyor, Çukurbostan’ın elimizden haksızca alınmasının da dibe yuvarlanmamızda kötü bir kırılma noktası olduğunun altını çiziyor.
 
İK’nın 2013-14 ve 2014-15 mevsimlerinde Davutpaşa’yı ikinci amatörden alıp süper amatöre taşıması ise başlı başına uzun bir yazının konusu. Bu nedenle şimdiden kimsenin okumayacağı kadar uzayan bu yazıyı bitireyim ve bu şanlı iki yılı  yazmayı da Fındıkzade’nin şimdi Kızıl Elma’nın milyonlarca camisinin trilyonlarca köşesinde, Balkanlar’dan savrulup dört nala gelmekte olan kar fırtınasını korkuyla bekleyen sevimli mırnavlarına bırakayım!