İLKER AKBAŞ





 

 
 






‘’6 Şubat 1945 tarihinde İstanbul’da doğdum. Babam bakkaldı, mahallenin de muhtarıydı aynı zamanda. Mahallenin köklü ailelerindendik. Onların terbiyesi altında büyüdüm. Kötü alışkanlıklar edinmedim hiçbir zaman. Okul ve futbolun dışında hayatıma başka etkinlik girmedi diyebilirim. Ben de aynı eğitimi oğullarımda uyguluyorum bugün.
 
Aile bağlarımız hep çok güçlüydü. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler hiç kesintiye uğramadan sürdü gitti hep. Biz üç kardeştik, iki kız, bir erkek.Çocukluğum mutlu geçmişti. Kendine özgü bir çocuktum aslında; yaşıtlarımdan çok, benden küçüklerle bir arada olmayı severdim. Onlarla sanki daha iyi anlaşırdım. Bu daha sonraki yıllarda da aynen devam etti. Böylelikle bir yığın genç insanı yetiştirdim, onlara ağabeylik ettim. Hem futbol, hem de sahici yaşamın içinde böyle oldu hep. Yığınla iş adamı, şöhret olan topçular. Ama ben daha çok insani boyutuyla ilgileniyorum bu ilişki biçiminin.  
 
İlkokulu Uzunyusufİlkokulu, Şehremini Ortaokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İktisat Fakültesi’ni bitirdim sırasıyla. Ve hayata atıldım. Bu arada hep top oynuyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, öğrenim hayatım boyunca okul arkadaşlarımla pek yakın ilişkilerim olmadı. Hep mesafeli durmuştum yaşdaşlarıma. Örneğin benden bir yaş büyük olan, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki Ender Dündar daha sonraki yıllarda Karagümrük’te oynamıştı ama bir dostluk gelişmemişti aramızda. Okul gecelerine de çok ender katılmışımdır.
 
Ellili yıllarda da, altmışlı yıllarda da toplumumuz futbola pek önem vermezdi. Babam da bu nedenle top oynamama pek sıcak gözlerle bakmazdı. Çünkü futbolun getirisi pek önemsenecek tutarlar değildi. Bu nedenle bayağı sorun yaşadım babamla futbol oynadığım dönemlerde. Çok münakaşa çıkmıştır aramızda. Özellikle de eskiyen, parçalanan ayakkabılar nedeniyle. Ama ben hem okulu, hem futbolu bir arada yürütmeyi başarmış olduğum için sorunlar en aza iniyordu neyse ki. Futbol dışında baba mesleğiyle ilgilenirdim. Bakkallık bayağı zaman alan, bayağı zor bir işti o yıllarda.
 
Ellili ve altmışlı yıllarda amatör takımlar ve mahalle takımları futbol dünyasının ağırlıklı noktasındaydılar. İstanbul Erkek Lisesi’nde çok çalışkan bir öğrenciydim.Özellikle cebirde filan uzman öğrenci sayılabilirdim. Ama bu yıllarda futbolu pek önemsemediğim için okul takımında bile yer almazdım. Çünkü okul maçları hafta araları olurdu, bu nedenle derslere girmek olanaksızlaşıyordu. Derslere girmemem ise bana bilgi bağlamında eksikler, gedikler oluşturabilirdi. Hep aynı şeyi savundum hayatımda: önce tahsil, sonra futbol. 1963 yılı mezunuyum İstanbul Erkek Lisesi’nden.    
 
Başlangıçta amatör takımlarda yer alıyordum. İlk oynadığım, sayısız topçu yetiştiren Yaylaspor’du. 1962 senesiydi. Lisansım oradan çıkmıştı. Tercihim onlardan olmuştu çünkü semtimin takımıydı. Antrenman düzeni de oldukça uygundu okulum için. Haftada üç kere idman yapardık, akşamları çalışırdık. Bir iki saat koşardık, top idmanı yapardık; becerilerimizi kendi başımıza geliştirmeye çabalardık. Özcan Oal ve Yılmaz Şen takım arkadaşlarımdı. Özcan ile olan iletişimim hala sürmekte. Üç yıl top oynadım bu amatör kulüpte.
 
Sonra Beşiktaş genç takımında oynadım, sene 1965. Kaptanımız İsmail’di, Vefa ve Zonguldak’ta oynayan Gediz, Ender Dündar, Galatasaraylı Olcay gibi oyuncularla bayağı iyi bir takım oluşturulmuştu. Ben o yıl sürekli yer alamadım takımda. Kontenjana takılmıştım çünkü. Ama en azından maçların yarısında takıma girmişimdir. Genç takımlarda o dönemde kontenjan uygulaması yapılırdı. Yani her takım üç tane yirmi yaşında futbolcu oynatma hakkına sahipti. Ama idmanları hiç aksatmamıştım.
 
Beşiktaş genç takımında tanımış olduğum Ali İhsan Karayiğit beni sevmişti. Beni başka takımlara göndermek istedi. Ama üniversite son senesiydi. Sınavlar ağırdı. Bu nedenle bir yıl ara verdim futbol yaşantıma. Daha sonra Galata’ya transfer oldum. Sene 1966. Deneme maçına filan almadan koydular takıma. Orta sahada oynuyordum. Tevfik, Mustafa, Erol, kaleci Taner, Raci, sağ bek Cengiz, Sabahattin, Zonguldak’a giden Yalçın, hatırladığım takım arkadaşlarım. İsmi çok kötüye çıkmış bir takımdı Galata. Seyircisi çok kavga eden bir takımdı. Kınalıada serüvenimiz oldu; hazırlık maçı için gittik. Bir kavga çıkartıldı. Kınalıada takımı karşımıza çıkamadı. Kendi kendimize çift kale maç yaptık. Yani Kınalıada takımını kendi sahasında oynatmadık.
 
Galata’ya geldiğimde beni kabullenememişti oyuncular. Ama bedenen çok kuvvetli olduğum için kabul ettirdim kendimi. Tevfik abi beni çok destekledi, takımda tutunmama yardımcı oldu. İdmanlarda benimle eşleşir, birlikte çalışır. Antrenmanlarımızda, sahanın dışından dışına koşardık. Öteki takımlar kendi onsekizleriiçinde antrenman yaparlardı. Yine de iyi futbol oynadığım kanaatinde değildim. Oynadığım futboldan hep şikayetçiydim. Antrenörümüz Ali Mortaş’tı.
 
Kocaeli deplasmanını hiç unutmadım. Bir31 Aralık günüydü. İdareci Bedri abiyi çektim kenara, Abi ben bu oyunu oynayamıyorum, dedim. Ne diyorsun sen yahu, sen bizim en iyi oyuncularımızdansın, dedi. Sanırım sinirlerim bozulmuş, ağlamaya başladım. Ağla ağla. Durduramadılar uzun süre. Doyasıya ağladıktan sonra, bir de takviye edilen moralle çıktım maça ve okadar mükemmel oynadım ki, sanırım futbol hayatımın dönüm noktasıydı. Gerçi 2-1 yenilmiştik ama perişan etmiştim tek başıma adamları.
 
O sene Mersin İdman Yurdu’nun dikkatini çekmiştim. Genel kaptanları ve kulüp sözcüleri Erol Tarhan’dı. Sezon sonuna doğru konuştuk kendisiyle. Ben bu senede burada oynayayım, seneye gelirim,dedim. Takımda anlamıştı Mersin’le flörtümü, beni profesyonel yapmak için ısrar ediyorlardı. O günlerde koşullar çok farklıydı. Kimse profesyonel olmak istemiyordu. Ben de istemiyordum. Korkuyordum. 2 sene mukavele, 2 sene uzatma. Galata’da ömrüm geçer gibi geliyordu.
 
Sezon açılışında, ikinci başkan Mustafa Abi bana antrenman forması vermedi. Ne oldu abi, dedim. Kontrat burada, at imzanı çık sahaya dedi. Ben de bıraktım Galata’yı, geldim eski takımım Yayla’ya yine. Bir iki sene oynadım orada.Askerliğimi Yayla’dayken yaptım. 1969 Ekim ayında gittim, 1971 Martayı  geldim. Hatay Kırıkhan’da.
 
Kırıkhan’da kıtaya teslim olacağım gün, çarşıda dolaşıyordum. Küçük bir çocuk yaklaştı yanıma, Teğmenim siz falanca takımda oynadınız mı, diye sordu. Hayat mecmuasında çıkmıştı fotoğrafım bir ara Galata ile. Oynadım, dedim. Kırıkhan eşrafı arasında duyulmuş bu olay.  Geldiler bana, Hatay liginde Kırıkhan takımını çalıştırır mısın, diye sordular. Kabul ettim. Kırıkhan’ı Hatay şampiyonu yaptım. İskenderun Denizgücü, Reyhanlı, Samandağ, Antakya gibi takımlar arasından sıyrılmıştık. Ben oynamadım, sadece antrenörlük yaptım. Bu aşamadan sonra bölgeler arası amatör finaller oynanıyordu. Ama ben terhis oldum ve gitmedim.
 
Bu arada okulun bitmesinin yanısıra iş hayatımda başladı. HocapaşaVergi Dairesi’nde işe başladım. Sirkeci, tramvay caddesi üzerindeydi daire.
 
1972’de Davutpaşa’nın çalıştırıcısı Rıdvan Şumluluısrar etmeye başladı bana. Gel burada oyna, diyordu. Ama Davutpaşa’da futbol ve vergi dairesinde çalışma örtüşmüyordu. Bana ve birkaç arkadaşa gece düzenlediği özel antrenmanlar yaptırıyordu. Ancak Davutpaşa’ya göre bir kondüsyon sağlayacak antrenmanlar değildi bunlar. Bir sene kaldım Davutpaşa’da (1972-1973). Kaleci Zeki, Ayhan, Savaş, Erol, Enver,Mıcık Ahmet, İlker, Reyhan, Ersin, Engin Verel, Remzi Önal, solaçık Biga Burhan, Altan takım arkadaşlarımdı. Ben orta sahada oynuyordum.  Tahir o sene Mersin’e gitmişti. Ben çok meraklı olduğum için, genç takımı çalıştırmak istedim. Başkan Müfit Değer’den aldım izni, başladım.
 
Beşiktaş’lıMuharrem, Engin filan mükemmel bir genç takımımız vardı. Çok güzel maçlar yaptık. Ama Müfit abinin kendine has kuralları vardı. Bir gün çekti beni kenara. Sen A takımda oynayan bir oyuncusun, antrenörlükle bir arada yürümüyor. Ben bunu uygun görmüyorum, dedi. Ben de bıraktım çalıştırıcılığı.Oysa çok seviyordum gençleri çalıştırmayı. Onları dilediğim gibişekillendirebiliyordum. A takımda bunlar olmuyordu. Mevsim boyunca A takımda mümkün olduğunca az antrenmana çıktım.
 
O günlerde Davut Kılıç ile fazla bir iletişimimiz olmadı. Ama Davutpaşa bana çok sempatik geldi. Sorunları çok olan bir ülkede, kenarda kalmış gençleri toparlayıp bir kulüp adı altında top oynatması çok olumluydu.
 
Yaşım otuza yaklaşıyordu, evlilik çağım gelmişti. Futbolu bıraktım ve evlendim. Sene 1974.
 
Yönetici ve çalıştırıcı olarak iki takım belirlemiştim kafamda. Fatih Yaylaspor ve Davutpaşa takımlarıydı bunlar.Yaylaspor çok kenarda kalmış bir mahalle takımıdır. Mevlanakapı surdibinde olan bir takım. Orada yönetici ve antrenör olarak 1980’e kadar faaliyet gösterdim.
 
Çalışma hayatımla ilgili bilgi vereyim şimdi.1973’te özel sektöre geçmiştim. 1973-83 yılları arasında Rami’de Karosanadlı bir yer karosu şirketinde çalıştım. 1983’ten sonra Ercan Holding ve Okan Holding’lere bağlı alt şirketlerde çalıştım. 1988 senesinden itibaren birkaç tekstil firmasında1998’e kadar görev yaptım.Can Tekstil’de 1987-89 ve 1991-92 senelerinde iki dönem çalıştım. Önce yerimiz Ulus’taydı. Sonra Güneşli’deki yeri Bakırköy Belediyesi’nden, yanılmıyorsam altı Şahin karşılığı aldılar.
 
1992-98 arasında da Merter’de bir tekstil firmasının müdürlüğünü yaptım. Dokuma ağırlıklı bir kumaş firmasıydı. Orası da kapanınca kendi işimizi yapmaya giriştik. Hanımımda mali müşavir. Onun önerisiyle Kahramanmaraşlı bir firmayla anlaştım ama firma Maraş’a dönünce ben gitmedim. Şu anda Papatya bahçe mobilyaları şirketinde 2005 yılından beri çalışıyorum.    
 
Eşimin adı Fatma Zehra. Maliyede tanıştık. 1977’de ilk oğlumuz Engin THY’de müdür. Evlendi ve bizden ayrı yaşıyor.  Ama evi bize çok yakın. İkitelli Soyak Olimpiya kentteyiz. İkinci oğlumuz 25 yaşında. Aydın üniversitesi, fotoğraf sinema bölümünü bitirdi. Bir ara Doğan Ajansı’nda çalışmıştı.
 
En büyük hobim, ufak yaş gruplarının maçlarını seyretmek. Fenerbahçeliyim ama Arda’yı Galatasaray’a gönderen benim. Merter sahasında gördüm. Galatasaray’la da iyi ilişkiler içindeydim. Altyapı koordinatörü Tamer Güney’le iyi bir iletişimim vardı.
 
Aslında şanslı biriyim. Oynadığım maçlarda, mecmualara bir fotoğraf konuluyorsa o fotoğrafta mutlaka ben olurdum. Onları kesip biriktirirdim. Ancak o defter bir temizlik sırasında babam tarafından yakılmış. Çok üzülüyorum hatırladıkça.’’